Mudurnu için yazılı kaynaklardan derlenen genel bir tarihi anlatım var. Bu anlatım, Anadolu'nun bu bölgesindeki birçok yöresi için geçerlidir. Mudurnu, Bithinyalılar zamanından beri var olan eski bir kasabadır ve çeşitli medeniyetlerin ilk yerleşim yeridir. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir ara Tekfurlar yönetimindeyken, Bursa Tekfuru'nun kızı Matarnı (Moderna) adına yapılan kale, kasabaya ad olmuş, çeşitli şekillerde söylene söylene Mudurnu halini almıştır.

Bu şekilde anlatıyı her yerde duyabilir ve okuyabilirsiniz. Mudurnu çevresinde, yine Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi tarihi eserlere de rastlayabilirsiniz. Ki Mudurnu’nun çevresinde çok sayıda antik kalıntılar bulunmakta. Bu yazıyı okuduktan sonra Mudurnu’ya bakışınız değişecek eminim. Çünkü Mudurnu’da günümüzde toplumumuzun en çok ihtiyacı olan sosyal dayanışma ve güzel duygular saklı. Tüm sosyal süreci ortaya çıkartan etmenlere birlikte bakalım:

Mudurnu Ahi kültürü ile şekillenmiş bir kasabadır

Mudurnu deyince benim aklıma ilk önce derin Ahi kültürü ve Petev Naili Boratav geliyor. Mudurnu Ahi kültürü ile şekillenmiş bir kasabadır. Bakmasını bilenler bunu şehirde her yerde görebilir.

Mudurnu, İpek Yolu ve diğer önemli yolların kavşağında ticaret merkezi olduğu için tarih boyunca önemli bir şehir olmuş ve sürekli olarak gelişmiştir. Şehir, Mudurnu Çayı’nın kıyısında, ormanlık iki vadi arasında doğa ile uyumlu olarak kurulmuştur. Günümüzde kalan kültürel miras eserlerin büyük çoğunluğu erken dönem Osmanlı eserleri ile Ahi kültürü ile gelişmiş kültürel yapıdır. Ortada bütüncül olarak; Osmanlı ticaret ve zanaat mirası, hoşgörü ve adil paylaşım felsefesine dayanan Ahilik geleneği, Ahilik ile gelişen ticaret birikiminin yarattığı zengin anıtsal ve sivil mimarisi, gerek Osmanlı Devleti’nin gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecine katkısı ile ortaya çıkan değerler bulunur.

Ahilik Anadolu’ya özgü bir gelenektir

Ahilik Anadolu’ya özgü bir gelenektir ve Anadolu’da Türk egemenliğinin ve kültürünün gelişme sürecinde kilit rol oynamıştır. 14. yüzyıldan bu yana Mudurnu’nun sosyal ve fiziksel dokusunda yaşamakta olan Ahilik geleneğinin kentsel çevredeki yansıması açıkça görülür. Ahiliğin sosyal dokudaki en belirgin yansımaları, tarihi çarşıda 700 yıldır devam etmekte olan ‘Esnaf Duası’ geleneği ve Mudurnu’nun köklü kent kültürüdür. Ahiliğin kentin fiziksel dokusundaki yansıması ise, Mudurnu’nun önemli kervan yollarının kavşağında yer almasına ve Ahi esnafının örgütlenmesine dayalı ticari üretimin yarattığı birikim ile gerçekleşen yapılaşmada izlenmektedir. Bu yapılı mirası oluşturan başlıca öğeler, geleneksel zanaat kollarının yer aldığı tarihi Arasta, Anadolu’nun Batı Karadeniz kuşağı geleneksel ahşap konut dokusunun seçkin örneklerini içeren kentsel sit dokusu, Osmanlı’nın tek kubbeli cami mimarisinin gelişiminde önemli bir basamağı temsil eden Yıldırım Bayezıd Camii ve Osmanlı Dönemi’ne ait hamam, türbe ve hazireler gibi diğer anıtsal eserler olarak sıralanabilir.

‘İnsanın memleketi doğduğu yer değil, çocukluğunun geçtiği yerdir’

Bu cümle Türk halk kültürüne önemli katkılar yapan bir bilim insanına, Mudurnulu halk bilimci Petev Naili Boratav’a ait. Türkiye üniversitelerinde ilk ‘Halkbilim Kürsüsü’ Pertev Naili Boratav’ın öncülüğünde kurulmuştur. Boratav, Türk halk edebiyatı ve folkloru üzerine,1927-1997 yılları arasında sürdürdüğü yorulmak bilmeyen 70 yıllık çalışmasıyla, çok zengin bir arşiv oluşturmuştur.

Türk halk edebiyatı ve folkloru alanında çok sayıda bilimsel makalesi ve kitabı da bulunan Pertev Naili Boratav, Türk halk hikâyelerinin, masallarının, tekerlemelerinin, yapı ve çatısını kuran bir mimar olarak tanımlanıyor. Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Nasrettin Hoca vb isimlerle ilgili olarak yazılı ve sözlü kaynaklardan derlediği bilgilerle bu konudaki çalışmaları başlatan bilim insanı olarak biliniyor. Yaptığı çalışmalarla ulusal ve uluslararası pek çok ödül alan Pertev Naili Boratav; Sedat Simavi ödülü, Kültür Bakanlığı Onur ödülü, Truva Folklor Araştırmaları ödülü, Fransız Bilimsel Araştırmalar Bilimsel ödülünün de sahibi. Mudurnulular geçte olsa Pertev Naili Boratav adına Mudurnu’da bir de kültür evi açtılar. 23 Nisan 2010′da açılan ‘Pertev Naili Boratav Kültür Evi’ çalışmalarını ‘MUKTUDER’ gönüllüleri yürütüyor.

Mudurnu Kaymakamı Abdurrahman Naili Bey’in oğlu olan Pertev Naili Boratav 1907 yılında doğmuştur. İlkokulu Mudurnu’da okumuş ve bu tarihten sonrada Mudurnu ile ilişkisi vefatına kadar devam etmiştir. 1927’li yıllardan itibaren Mudurnu ve çevre köyleri ile ilgili türkü, hikâye, masal, maniler, düğün, kına geceleri vb halkbilimi derlemeler ve geleneksel yaşam biçimi üzerine çalışmalar yapmıştır. Pertev Naili Boratav’ın Mudurnu’da başladığı halk bilimi ve halk edebiyatı çalışmaları onu dünyadaki sayılı halk bilimi ustalarından biri yapmıştır.

İnsanların yaşadıklarıyla hayatlarının doğrudan yâda dolaylı etkilendiği ve bu etkileşim sonucu kendilerini şanslı saydıkları dönemler olmuştur. Tıpkı insanlar gibi şehirlerin de tarihsel süreçleri içerisinde kendilerinden doğrudan yâda dolaylı etkilendiği o kentin şansı olan; toplumun geleceğine ışık tutan, yol gösteren, yaşam biçimleriyle örnek olan ve tarihsel süreçte yaptıkları değerlendirildiğinde döneminde idareci, yâda akil adam konumunda iz bırakmış insanları vardır. İşte bu insan Pertev Naili Boratav ve onun şehri Mudurnu’dur.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Mudurnu

Mudurnu’nun tarihi süreci ele alındığında, Mudurnu Tekfurluğu, 1307 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Samsa Çavuş da Mudurnu-Göynük-İzmit bölgesine ‘Uç Beyi’ olarak tayin edilmiştir. 1320 yılına kadar bu bölgenin denetimi ve Türkleştirilmesi görevini Akçakoca ve Konuralp adlı gaziler sürdürmüştür. 1920’lerde kaynayan kazan Anadolu’da her taraf iç ve dış işgalcilerle dolmuş ve çevresindeki bütün yerleşimler hilafet ve mandacılara destek verirken Mudurnu Kaymakamı Abdurrahman Naili Bey’in önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nın kalelerinden ve genç Cumhuriyet’in ilk destekçilerinden olmuştur. Mudurnu, Kurtuluş Savaşı’nda, Kuvay-i Milli’ye destek vermiş ve bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün teşekkür telgrafıyla onurlandırılmıştır. 24 Ekim 1920 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Mudurnu halkına gönderdiği telgraf’ta şu ifadeler yer almıştır:

‘Sevgili Mudurnulular! Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde Kuvay-i Milli’ye verdiğiniz destek ve gösterdiğiniz kahramanlığa teşekkür ederim.’

Geçmişten günümüze kalan kültür mirası

Kentsel sit alanı ilan edilen Mudurnu, eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. Sivil mimari özellikleri açısından Göynük evlerine benzerlik gösteren ilçenin, tarihini ve kültürünü yansıtan bu evler korumaya alınmıştır. İlçede bulunan 165 konut, 8 cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 mimari değeri yüksek yapı bulunmaktadır. Her yıl Temmuz ayının ilk haftasında, Mudurnu İpekyolu Kültür Sanat ve Turizm Festivali düzenlenmektedir. Mudurnu Belediyesi, uzun bir aradan sonra Mudurnu Panayırı’nı yeniden hayata geçirdi. Panayır, her yıl Eylül ayında kuruluyor ve geleneksel hale getirilmeye çalışılıyor.

Birikme Geceleri

Mudurnu sosyal yaşamının için en önemli etkinliği, geçmişin mirası ‘Birikme Geceleri’dir. Birikme Geceleri aslında tam olarak ‘Orta Oyunları’nın sunulduğu ve yöresel halk oyunlarının oynandığı sosyal bir aktivitedir. Bu gecelerde sadece oyun oynanmaz, sorunlara çözüm aranır. Belirli aralıklarla bir araya gelen mahallenin genç erkekleri ve yetişkinleri, ‘Birikme Gecesi’ düzenlerler. Birikmeler; gençlere sosyal yaşamın kurallarının öğretildiği ve aynı zamanda doğaçlama olarak yöresel ağızla gösteri sanatlarımızdan birisi olan bir nevi orta oyunlarının oynandığı bir aktivitedir. Yöresel sorunların konuşulduğu, çözüm yollarının arandığı ve hemşeriler arası sevgi, saygı, güven duygusunun pekiştirildiği sosyal bir birlikteliktir birikme geceleri. Birikme Geceleri’nde sadece oyun oynamaz, sorunlara çarelerde bulunur. Birikme Geceleri belki de toplumumuzun şu günlerde en çok ihtiyacı olan sevgi, saygı ve güven duygusunun pekiştiği sosyal bir birlikteliktir.

Mudurnu’yu gezmeye gittiğinizde mutlaka köylü pazarından alışveriş yapın. Birde geçmişi çok eski yıllarda saraylara kadar girme başarısını göstermiş ve adını da bu başarısından almış olan dünyaca meşhur Mudurnu Saray Helvası’nı tatmadan dönmeyin. Ve bir de; 1640’ta Mudurnu’dan geçen Evliya Çelebi’nin övgüyle anlattığı Mudurnu İğne Oyaları’nı görün derim.