Ordu'da yaşıyor adam...

48 yaşında. Oğlunu 1 yaşındayken, kendine göre maddi manevi sorunlardan, Çocuk Esirgeme Kurumuna veriyor. Oğlu henüz 1 yaşında değil.

Böyle hikayelerde hemen kalbim ve soğuk ellerim anayı arar.

Ve anlarım ki, çocuğun anası yok..

Anası olmayan çocuğun nefesi vardır, ama kendisi yoktur.

Mesele büyümekse..

Orada burada büyürsün.

Öyledir ya..

Çocuk, devletin kurumunda bir müddet büyüyor... Devletten, Allah razı olsun diyeceğiz de, orada ana baba şefkati gibisi olur mu? Orada ne kadarı var ? Ya da, bildiğimiz bir dolu sorun var.. Bunu da birbirimizden saklayacak değiliz.... Demiyorum.

Demem şu..

Tam o arada, çocuğu bir aile evlat ediniyor.

Çocuk büyüyor, 28 yaşına geliyor. Evlat edip, emek çeken, büyüten aile gerçeği söylüyor. Delikanlı birden "GERÇEK" ailemi bulacağım diyor ve yollara çıkıp aramaya başlıyor.

Oğlum senin GERÇEK ailen, sana emek veren, seni büyüten aile, bu ne garip meraktır, diyeceğim, diyemiyorum, çocuğu tanımıyorum....

Bana yıllardan beri garip gelen, niye, neden, nasıl olduğunu anlayamadığım... Bu 5N1K sorusu ve merakını anlamaya çalıştığım bir durum.. Bilirim ki bu arayış biraz beni üzer, bozar ve kızdırır.

Oğlum seni biz büyüttük, karşılıksız, koca bir ömrümüzü verdik, sen niye gidip, sana öyle ya da böyle bakamayan aileyi arıyorsun.

Senin GERÇEK AİLEN biziz...

Demiyorlar...Derim..

Ve ben size ne kadar koca yürekli insanlar, ne kadar şahane insanlarsınız diyerek söylenirim ve avunurum.

Neyse, çocuk arıyor, soruyor ve en sonunda aradığı babayı Ordu'da buluyor..

Aslında bu hikaye bilindik bir hikaye..

Burada başka hikaye var.. Ve esası burada.

Çocuk 4 senedir, böbrek hastalığı ile uğraşıyor. Nefrit, mutlaka böbrek nakli olması lazım.. Babaya soruyorlar.

Baba, oğlumu bir daha kaybetmeyi göze alamam diyor ve böbreğini veriyor.

Böbrek çok önemli, bilirim..

Hastalar, koca ömrü ne sıkıntılarla yaşarlar bilirim.

Bilmediğim.

Babanı böbrek için mi aradın, bilmem.(ki haklısın)

Bir böbrek, baba ile oğlunu birbirine bağlar mı, bilmem..

Bir böbrek, kaybedilen geçmişi, geri kazandırır mı, bilmem.

Bir böbrek, affeder mi, bilmem..

Bir böbrek başka evlerde büyürken, derine sızan yorgunluğu alır mı, bilmem.

Bir böbrek, yıllar süren suskunluğunu bozar mı, bilmem..

Ama umudum...

Hepsi geldi geçti, hayatın da bir bildiği var...

Allahın'da bir dediği var... Demem işte.

Funda'ya takılanlar...

... Antalya'da Kemer'de, adam 9 yaşındaki kızını evden dışarıya çıkarıp, tartıştığı eşini, üzerine bir bidon benzin dökerek yakan adam, öldü. Kadını yakarken üzerine sıçrayan benzinden adam da alev aldı ya, hastane de ölmüş. Kadın ağır yaralı, tedavisi sürüyor, yaşam savaşı veriyor. Allah onu kendine ve kızına bağışlasın. Adamın cenazesi, Düzce'de toprağa veriliyor. Cenaze namazını kıldıran imamın, “Nasıl bilirsiniz?" sorusuna kimse cevap vermiyor, veremiyor...

Ne desinler ki.. Zaten az sayıda katılan akrabaları, cenaze namazını bile kılmadan oradan ayrılıyorlar.. Ölümün de hayırlısı derler ya. Allah affetsin bile diyemiyorum. Öyle bir şey...

...İzmir'de, meslek lisesinde okuyor, 16 yaşında küçücük kız... Okulun da, mahallesin de kendi yaşıtları ile tanışıp arkadaş olacağına yok, ille de sosyal medya diyor.. Facebook üzerinden bir adam ile tanışıyor... Adam 43 yaşında, temizlik işçisi, iki kez evlenip ayrılmış eşşek kadar, haydut kılıklı biri.. Yok kızmayın, niye haydut dedim diye.. Kıza, 25 yıl önceki gençlik fotoğraflarını yolluyor... Nihayetin de buluşmak istiyor adam. Ve buluşuyorlar.. Kız bakıyor ki, o adam bu adam değil. Ne fayda, adam kızı zorla kolundan tutup kaçırıyor.. Aile 10 gündür, küçücük kızı arıyorlar... Nasıl bulurlar bilmem.. Ama ne olursa olsun, facebook olmadan yasayamayız biz. Yaşasın facebook.