DEMEK Kİ 12 EYLÜL'DEN DERS ALINMIŞ

Alican DEĞER 11 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
1979-80'i benim gibi yaşayanlar şaşkınlık içinde. Liderlerin kavga ettiği, bir türlü cumhurbaşkanı seçilemediği günlerden yola çıkıp Türk tarihinin en büyük kucaklaşmasına varılmasından dolayı hem çok mutlular hem de şaşkınlar.

1979-80’i benim gibi yaşayanlar şaşkınlık içinde. Liderlerin kavga ettiği, bir türlü cumhurbaşkanı seçilemediği günlerden yola çıkıp Türk tarihinin en büyük kucaklaşmasına varılmasından dolayı hem çok mutlular hem de şaşkınlar. 1980’de bu işi Demirel ve Ecevit yapabilseydi tarih yeniden şekillenebilecekti. Darbe ülkemizin üzerinden bir biçerdöver gibi geçmemiş olacak, o gün toprakta olan ürünler kuşaklar boyu tohum üretecekti.

O zaman liderler bir türlü anlaşamadı. Sonunu gördük. Cuntacılar bu anlaşmazlığı çok iyi bir biçimde kullandı. Bir gecede ortada ne Meclis kaldı, ne siyasi partiler, ne de onların anlı şanlı liderleri. Hepsi toz olup dağıldı. Geri gelmeleri ise neredeyse 10 yılı buldu. O da kılpayı bir referandumla. Demek ki o gün yaşananlardan ders alınmış. Demekki öğrenilmiş. Eğer liderler anlaşamazsa, bu boşluğu doldurmak isteyenlerin çıkabileceği görülmüş. Ortak düşmanın demokrasi karşıtları olduğu fark edildi. Sadece liderler mi? Halk da ders almıştı. Sessizce boyun eğen, hatta darbecileri alkışlayan kalabalıklar yerine isyan eden, eleştiren, sokağa çıkıp gösteri yapan, silahların, tankların önünde duran sıradan insanlar tarih yazdılar.

Şimdi oluşan yeni ortamda yeni şeyler söylemek gerekiyor. Bu yeni dönemin de şaşkınları olacak tabii ki. Bunların başında da her iki tarafta kavgadan beslenenler olacak. Şimdiye kadar karşı tarafa salylayanlar, küfür edenler, doğru yanlış ne bulduysa saldıranlar ne yapacak dersiniz? Kavga olmadan mutlu olacaklar mı acaba? Bence bir süre sıkıntı çekecekler. Kimi liderler içinde güç bir dönem başlıyor. Çok açıkça, artık kavga körükleyen siyasilerin halk gözünde yıpranacağını düşünüyorum. Şurası çok açık ki, sokakta kimse artık kavga istemiyor. Bu kavgayı çıkarmaya çalışan, bunu körükleyen kim varsa  kaybedecek. 

Ben tank komutanıyken.

15 Temmuz’da sokaklara çıktıklarında tekrar gündem oldular. Hem korkunç, hem de muhteşem gecenin üzerinden biraz geçti ya, şimdi ben de size itiraf edebilirim. Şaka yapmıyorum. Gerçekten de ben askerde tank komutanıydım. Hikayesi çok komik. 237 kısa dönem. Benim askerlik yaptığım devre. 6 ay diye gittik, terörü bitireceğiz diye 9 ayda döndük. Askerlik uzadı yani. Terör bitti mi? Cevabı siz daha iyi biliyorsunuz.

Ben acemiliğimi Etimesgut’da yaptım. Hani darbe geceleri zırhlıların çıkış yaptığı yer. 900 tane üniversite mezunu kısa dönemdik. Yaşlı başlı, götlü göbekli, iş güç, aile, çoluk çocuk sahibi 900 adam. Zaten 6 ay için gelmiştik. Tatil havasındaydık yani. Ama öyle olmadığını çok geçmeden öğrendik. Bize bayağı bayağı askerlik yaptırıyorlardı. Neyse biz kısa dönem çavuş adaylarıydık ya. Tank komutanıydık. Yani teoride birer tankımız vardı. O tankın komutanıydık. Emrimizde mürettebat vardı. Yani olması gerekiyordu. Olmalıydı yani. Ama “Tanka dair ne öğrendiniz?” derseniz size vereceğim cevap koca bir “Hiç” olur.

Neyse. tank köşede durur. 900 tane kısa dönem çavuş adayı sıraya girer. Sonra tek tek tankın içine bakarlar. Üstten aşağıya doğru kafalarını sokarlar. İşte benim tank komutanlığı eğitimim bu kadardır. Ben bu bilgi ile resmi olarak tank komutanı oldum. Bir daha da hiç bir tankın içine girmedim. Tanklar çok önemli silahlardır. Ateş güçlerinin yanısıra psikolojik etkileri de çok fazladır. Darbecilerin onları sokaklara salması da bu yüzden zaten. Bir demir yığını düşünün 50-55 ton. Saatte 90 kilometreye varan bir sürat. Üzerinde iki makineli tüfek ve bir top var. Üstelik gelişmiş donanıma sahip olanlar bir kez hedefe kitlendi mi ne kadar engebeli arazide hareket ederse etsin nişanı bozulmaz. 5 ayrı hedefi hafızasına alır, gerektiğinde aynı yerlere peş peşe ateş eder. Öyle birşey yani. Ama bizim gibi sıradan askerlere teslim edilmez. Bazen şoför düşük rütbelidir.

Tank tatbikatı daha da komiktir. Top mermisi pahalıdır. Öyle her yerde zırt pırt atılmaz. Ama tanklar tatbikat da yapmak zorundadır. O yüzden bir G-3 tüfeği top namlusunun üzerine palelel olarak monte edilir. Tank hedefe nişan alır. Bu sırada G-3’ün tetiğine bağlı ip çekilir. Tüfek ateş eder. Yani tankta tüfek ile atış talimi yapılır. Tankçılar, ordunun diğer birliklerini biraz küçümserler. Kendileri daha teknolojik aletler kullandıkları için. Belki de bu sınıflar arası rekabet bilerek yaratılır. Bu konuda çok düşünmedim. Bu kadar heybetli görünen tankların zayıf yanları da vardır. Birincisi kendi başlarına hareket etmezler. Çünkü bütün ateş güçlerine karşı aslında savunmasızlardır. Piyade ile birlikte hareket ederler. İkincisi şehirler tank kullanımı için son derece uygunsuzdur. Tanklar şehir içlerinde hem hareket kabiliyetlerini hem ateş güçlerini kullanamazlar. En önemlisi 15 Temmuz’da gördük ki tanklar halkın karşısında yenilmeye mahkumdurlar. Çünkü tankın içindeki de insandır. Ve aslında çevresi halk tarafından sarıldığında demir yığınından oluşan bir hücrenin içinde hapistirler.

FETÖ’cü askeri nasıl ayırt edersiniz?

Suratlarına bakarak ayırt edilebilirler mi? “Hayır” tabii ki. Davranışlarına? “Hayır.” Ailelerine? “Hayır.” Hepsi aynı eğitimi aldı. Aynı sıralardan, okullardan, birliklerden geçti. Aynı sıra ile rütbe aldı. Ama bir kısmı bir başka adamın emrindeydi. Onun doğaüstü güçleri olduğuna inanıyorlardı. Açıkçası harekete geçmeden ayırt edilmeleri neredeyse imkansız. Ama hareket sonrası ayırt edebilmek için elimizde davranış kalıpları var.

Öncelikle ne yaparlarsa yapsınlar, sürekli masumlar. Şans eseri uçağa binip Meclis’i bombalamışlar, bilmeden halkın üzerine ateş açmışlar, farkında olmadan polisleri şehit etmişler. En temel ortak özelliklerinden biri bu. İkincisi Kemalist numarası yapmaları. Sorarsanız hepsi Kemalist. Sanki Kemalist olsalar darbe mübah sayılacakmış gibi. Ama burada amaç farklı. Kendileri yansa da “Tapındıkları” adam zarar görmesin istiyorlar. Zaten o da ekrana çıkıp, “Darbeyi Kemalistler yapmış olabilir” diyor. Hedef şaşırtmaya çalışıyor. En azından bu topraklarda bu lafları yiyecek kimse yok. Üçüncü ve bana göre en önemli farklılıkları, korkak olmaları ve kaçmaları. Bütün Ergenekon sürecini takip ettik. Bir sürü asker, yurtdışı görevdeyken bile bırakıp geldi ve teslim oldu. Kendi ülkesinden başka bir yere sığınmadı. Yanlış ve taraflı olduğunu bilse de kendi ülkesinin adaletine sığındı. Mert adamlardı.

Bunlar ise buldukları her fırsatta başka bir ülkeye kaçma, sığınma telaşındalar. İncirlik Üssü’nün komutanı Amerika’dan sığınma istedi. Afganistan’daki birlik komutanları Almanlardan istedi, alamayınca Dubai’ye kaçtı, orada yakalandı. Son olarak da bir Amiral Amerika’daki görevinden dönmeyip, iltica etmek istedi. İşte en temel özellikleri bu. Askeriye’de bu kadar tayın yediniz size hiç mi etkisi olmadı yahu? Duvar olsanız, bunca zamanda yağmur üzerinizde iz bırakırdı.