Dünya insanı, zevklerini ertelemede giderek zorlanıyor.
Geçen hafta Bükreş’te yaptığımız seminerde gelen soru ilginçti: “Aslında insanlar iyi ve güzel davranışların sonuçlarının daha iyi ve etkili olacağına inanıyor. Ama nasıl oluyorsa zevklerin peşinde koşuyorlar. Acaba neden zevkler ertelenmiyor?”
Dünya insanı, zevklerini ertelemede giderek zorlanıyor. Bedensel haz veren, maddi anlamda keyif aldığımız dürtü odaklı isteklerimize giderek yenik düşüyoruz. Çünkü öz denetimimiz zayıfladı.
Kendine hâkim olmak, davranışları kontrol etmek ve zevkleri yönetmek, öncelikle kişilik özelliklerimizin sonucudur. Bizi biz yapan temel kişilik özelliklerimiz; genetik yolla ailemizden aldığımız miras, yetiştirilme biçimi ve bizi milyarlarca insandan farklı kılan yaratımın bir sonucudur.
Aslında kendini kontrol etmek, zevklerini ertelemek ve başkasının varlığına saygı duymak, insanın yeryüzündeki serüveninin başlangıç noktasını oluşturur. Nitekim ilk insan olarak yaratıldığına inandığımız Hazreti Âdem, yasaklanan bir davranışta bulunduğu, arzusunu erteleyemediği için cennetten çıkarılmış, yeryüzüne gönderilmişti.
Semavi dinlerin kutsal metinlerinden çağını aşan filozofların eserlerine ve insanın doğasına ilişkin binlerce bilimsel araştırmaya göre insan; dürtülerini yönetebildiği, yeri geldiğinde başkasını kendisine tercih edebildiği kısacası zevklerini öteleyebildiği oranda insandır.
Daha çocukluk yıllarından itibaren zevklerini ertelememekle başlayan davranış kusurları, yetişkinlik döneminde çoğu zaman gerçekten uzaklaşmış, ben merkezci bir davranış alışkanlığına yol açar.
MARSHMALLOW DENEYİ
Stanford Üniversitesinde yapılan ünlü Marshmallow deneyi, konuyu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. 1972’de psikolog Walter Mischel(1) öncülüğünde başlayan deneyde 4-5 yaşlarındaki çocuklar tek tek deney odasına alınır. Masanın üzerinde cazip bir yiyecek (şeker, kraker, pasta gibi) vardır. Çocuklara; masanın üzerinde duran bu yiyeceği hemen tüketmez ve biraz beklerlerse ödül olarak yeni bir yiyecek daha verileceği söylenir. Deneyci çıkar ve odada yalnız kalan çocuklar kamera ile izlenir. Yalnız kalan çocukların bir kısmı hemen yiyeceği yemeye başlamış, bazıları bir süre bekledikten sonra yemiş, bir kısmı ise deneyci gelene kadar beklemiş. Deneyin devamında çalışmaya katılan çocuklar 30 yıl boyunca izlenmiş.
Araştırmanın sonucu şudur: Arzu ve zevklerini erteleyebilen çocukların diğerlerine göre; yaşamlarında eğitim süreçleri ve özellikle üniversite başarıları daha yüksek, toplum tarafından değer gören meslekleri edinen, sivil toplum çalışmalarına katılan, daha sağlıklı ve başarılı insanlar oldukları belirlenmiştir.
Metot bakımından bazı eleştiriler alsa da bu çalışmanın verileri, psikoloji dünyasında etkili olmuştur. İnsanın giderek zevk sarmalının esiri olmaya başladığı günümüzde deneyin sonuçlarını daha iyi anlıyoruz. Zira dijital dünya ve yapay zekâ uygulamaları bu süreci kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır.
Sadece kendisi için yaşayan birey, zevklerine erişmeyi hayatının temel amacı ve olmazsa olmazı haline getirir. Benliğin tavan yaptığı bu duruşun en bariz davranışı da kişisel arzularına ulaşmak için her yolun mübah görülmesidir. Bugün yaşadığımız asıl tehlike; insanların gözlerinin içine baka baka bu davranışı alışkanlık haline getiren ama asla böyle olmadıklarını savunanlardır.
ASIL ENGELLİLER
Diğer bir ifade ile iş dünyasından sanata, akademiden siyasete kadar zevklerini ertelemediği halde dillerinden ahlakı, hakkı ve adaleti düşürmeyen yeryüzü sakinleri çığ gibi artıyor. Hayatlarını görünür ya da görünmez kişisel zevkleriyle dolduran bu zavallı grup çoğu zaman toplumların önde gelenleri arasında yer alır.
Toplumun insan odaklı gelişmesinin önündeki en büyük sorun, zevklerini engellemedikleri halde toplumun yararına çalıştıklarını göstermeye çalışan işte bu zavallı gruptur. Konu ne olursa olsun kendi şahsına yönelen, başarının bedelini ödemeden konum peşinde olan, tahtını bahtına tercih eden, kalbinin değil bedeninin insanı olan bu zevat, toplumdaki asıl özürlülerdir. Saf niyetleri unutmuş, hırsları gözünü köreltmiş, vicdanlarının sesine yabancılaşmış ve her yolu kendine çıkaran bu zavallıların en önemli özelliklerinden biri sözde ahlakın ve adaletin savunucusu gibi davranmalarıdır.
Şimdi kendimize soracağımız soru şudur: Acaba kişisel zevklerimizi ertelemenin ve benliğimizi yüceltmenin neresindeyiz? Savaş halinde olan akıl, ruh ve vicdan üçlüsüyle ben, nefis ve bedenin arzularının neresindeyiz? Acaba sevgi ve saygımız sadece kendimize mi döndü? Kendi kuyumuza düştük de haberimiz mi yok? Acaba herkesin, her ortamın Kâbe’si olmaya çalışıyor, bu uğurda insanları kullanıyor ve bize böyle yaklaşmayanları düşman mı ilan ediyoruz? Hayallerimizin baş konusu ve kahramanı yine kendimiz miyiz acaba?
Zevk nasıl ertelenir ki demeyelim. Unutmayalım ki zevklerin ötelenebilmesi için ailede, eğitim kurumlarında ve toplumda güzel örneklerin çoğalması şarttır. Zira çocukken sergilenen öz kontrol yetişkinlik yaşamında ahlak odaklı başarının önemli bir habercisidir.
(1) W. Mischel, et al. (2006). Cognitive And Attentional Mechanisms In Delay Of Gratification. American Psychological Association (APA), sf: 204-218. doi: 10.1037/h0032198.