Sağlıkçılarımız şimdiye dek görevlerini, her zaman, hiç aksatmadan, şifa dağıtan elleriyle sevgi dağıtan gözleriyle yılmadan yaptılar. İyi ki varlar. En büyük güvencemiz onlar.
Bir arkadaşım Face’deki duvarında İtalya’da sağlıkçılarla ilgili yaşanan minik ama çok güzel bir olayı şöyle bir başlıkla paylaştı; “Alkış Yetmez!... Var mı bizde de böylesine babayiğit bir kurum veya kurumlar”. Doğru söze ne denir ki! Harika ve örnek olacak bir yaşam öyküsü değil, güncel yaşanan mini ama, etkisi çok anlamlı bir olay.
Geçtiğimiz hafta bugünkü yazımı yazarken İtalya’da yaşanmış sağlık çalışanlarına destek ile ilgili bir mini olayı yansıtmış ve yazıma başlık olan konuyu anlatmaya çalışmış ve şunları yazmıştım;
“Olayda aktarılan konu ders gibiydi. Ülkemizde bu mini, ama anlamı çok büyük destekleri vermekten kaçınmayacakların var olduğuna inanıyorum.
Okurken duygulanmadım diyemem. Aklıma bir iki gündür akşam saat dokuzda evlerinin pencerelerinden, balkonlarından, bu yaşanan koronavirüs salgını karşısında kendi sağlıklarını bile tehlikeye sokacak şekilde, gece gündüz, salgından etkilenen hastalarımıza bakan, koronayla savaş konusunda uyumadan, doğru dürüst dinlenemeyen, doktor, hemşire, hasta bakıcı ve tüm sağlık personeli için yapılan alkış desteği geldi.
Bu destek yine yaşanan şiddet olaylarını unutturamadı. O, utanılacak bir davranış olarak hep belleklerde kalacak. Umarım bu dönemde yaptıkları hiç unutulmaz ve karşılaştıkları şiddet olaylarını, yaşadıkları olumsuzlukları bir daha yaşamazlar.
Sağlıkçılarımız şimdiye dek görevlerini, her zaman, hiç aksatmadan, şifa dağıtan elleriyle sevgi dağıtan gözleriyle yılmadan yaptılar. İyi ki varlar. En büyük güvencemiz onlar.
Tüm dünyanın kabusu haline gelen ve ülkemizde de etkisini göstermeye başlayan koronaya karşı etkili önlemler ve uygulama denetimleri arttırılarak sürdürülüyor.
Son alınan önlem ise, 65 yaş üstü yaşlılarımız için uygulamaya koyulan dolaşım ve sokağa çıkma kısıtlamaları. Virüsün genelde yaşlılar üzerindeki etkisi nedeniyle çok yerinde bir karardı. Yaşlılar olarak en önemli görevimiz, uyarıları dinlemek ve uygulamaktır.”
Bugün onbeş gündür evdeyim. Söz konusu olan ve evden çıkması sınırlanan bir yaşlı olarak bu durumda yapılacak şeyler sınırlı. Ben tüm gününü kitap okuyarak, televizyonun başına geçip tüm gün dizi, film izleyerek geçirenlerden değilim. Veya tüm gün boyu bilgisayarın karşısına geçip bildiğim bilmediğim siteler arasında sörf yapanlardan hiç değilim.
Bugün sabaha kalktığımda sıkı kahvaltı sonrasında, gazete için köşe yazını yazmaya koyuldum. Yine çok zor toparlayabildiğim bir yazı oldu. Zor günler geçiriyoruz ve içimiz dışımız korona oldu. O nedenle koronavirüs olaylarından da yazmadan edemiyorsunuz.
Çok net söylüyorum; onunla ilgili bir şeyler de yazmak istemiyorum. Hangi kanalı açarsanız açın, her haberde bu konu var, ağzı olan herkes bu konuda bir şeyler söylüyor, yorum yapıyor. Açıkçası psikolojimiz pek de iyi sayılmaz.
Hele hele söylenen her sözün içinde asla unutulmayan “65 yaş üstündekiler evden çıkmamalı” ikazlarının olduğu yerde biz yaşlıların psikolojisi nasıl iyi olsun.
Bilim Kurulu içinde Geriatri Ana bilim Dalı ile ilgili uzman var mı bilemiyorum ama, olsaydı bu konu söyleyecekleri neler olurdu.
Bir an Orhan Kural hocamın dünkü yazıma aktardığım bu konuda söylediklerini anımsadım. Haksız mı? Asla..
BİR TUTAM TEBESSÜM
DEDENİN HAYALİ!
Seksen yaşındaki dede evde otururlarken, eşine;
- “Gençliğimizdeki flört günlerimizi hatırlıyor musun?” diye sormuş.
Eşi; “Evet, o yaptıklarımızı çok özledim” deyince, dede;
- “Yarın ilk buluştuğumuz yerde tekrar buluşalım ve sevgiliyken yaptığımız o özlediğimiz şeyleri yapalım” demiş gülümseyerek.
Dede, süslenmiş püslenmiş, buluşma yerine gitmiş, saatlerle beklemiş, ama bakmış ki gelen giden yok. Eve dönmeye karar vermiş.
Eve geldiğinde Eşi evde ve ağlıyor.
- “Ne oldu?” diye sormuş dede. Eşinin yanıtı;
- “Ne olacak aşkım annem yollamadı!”