LONDRA'YA MÜSLÜMAN BAŞKAN VE ÜSTELİK FAKİR.

Alican DEĞER 09 May 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Orası sadece İngiltere'nin başkenti, en büyük kenti değildir. Orası aynı zamanda Yeni Zelanda'dan Hindistan'a, Afrika'dan Kanada'ya uzanan İngiliz Milletler Topluluğu'nun da kalbidir.

Orası sadece İngiltere’nin başkenti, en büyük kenti değildir. Orası aynı zamanda Yeni Zelanda’dan Hindistan’a, Afrika’dan Kanada’ya uzanan İngiliz Milletler Topluluğu’nun da kalbidir. Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluğu’nun gözbebeğidir. Kraliçenin tacındaki en büyük mücevher, imparatorluk geleneklerinin demokrasi ile harmanlandığı bana göre demokrasinin en iyi uygulandığı kenttir Londra. Şimdi onun başına Pakistan kökenli, bir otobüs şoförünün oğlu oturacak. Demokrasinin bundan güzel bir tarifi olabilir mi? Birleşik Krallık’daki seçimlerde İşçi Partisi’nin en büyük kazanımı Londra Belediye Başkanlığı oldu. Sadık Han, rakibi Zac Goldsmith’e 300 bini aşkın oy fark attı. Sadık Han, İngiltere tarihinde bir Müslüman politikacının yükseldiği en büyük makama gelmiş oldu.

Londra Belediye Başkanı’nın elinde, düşünüldüğü kadar geniş olmasa da, çok önemli yetkiler var: Britanya sınırları içindeki en büyük polis teşkilatı O’na bağlı. Başkentte neyin yapılacağı ve neyin yıkılacağına ilişkin çerçeveyi çizme ve denetleme yetkisine sahip. Ülkenin tümünün bağımlı olduğu kent ekonomisi ve ulaştırma ağları üzerinde sıkı bir denetim gücü var.

Hep zengin kazanacak değil ya

Sadık Han, Pakistan göçmeni yoksul bir ailenin sosyal konutlarda büyüyen oğlu. Seçimlerde sildiği rakibi Zac Goldsmith ise çok zengin bir aileden geliyor. Babası bir “Sir” yani asil. Ünlü bir yatırımcı. Ailesi Alman, Musevi ve Fransız kökenli. Sadık Han, esmer ve kavruk iken, Goldsmith beyaz İngiliz’in bütün özelliklerini taşıyor. Açık tenli, sarışına yakın.

Sadık Han, devlet okullarında eğitim görürken, rakibi asil ve ünlülerin çocuklarının devam ettiği meşhur mu meşhur Eton’da okudu. Goldsmith’in banker babası eski başbakanlardan “Demir Lady” lakaplı Margaret Thatcher'ın yakın arkadaşı. Seçim çalışmalarında Sadık Han, mesela sıradan halkın en büyük sorunu olan Londra’da toplu taşıma ücretlerini düşürmeyi vaad ederken, rakibi radikal müslümanlık korkusunun altını çizmeye çalıştı. Öyleki kendi partisi içinden bile tepki aldı. Goldsmith’in bu manevrası yanlıştı. Çünkü yapılan kamuoyu araştırmaları Londralıların yüzde 55 oranıyla Müslüman bir belediye başkanını dert etmediğini ortaya koyuyordu. Sadık Han kendisi içki içmeyen bir kişi. Buna karşılık eşcinsel evlilikleri savunuyor. Yani kendi hayatında değerlerine bağlı, başkalarının ise özgürce yaşamasını istiyor.

Akrabamız eski Başkan

Bir de İşçi Partili Sadık Han’dan bir önceki vardı. Muhafazakar Partili 2 dönem Londra Belediye Başkanı Boris Johnson. O bizimle gerçekten akrabaydı. Hem de kimin torunuydu biliyor musunuz? Ali Kemal’in. Hani şu milli mücadele karşıtı, linç edilerek öldürülen gazeteci-politikacı Ali Kemal’in.

Ali Kemal İttihatçılardan çekindiği için İstanbul’a gelemiyordu. 1903 yılında yaz tatili için gittiği Londra'da Winifre Brun adlı bir İngiliz kızıyla evlendi. Bu evliliğinden Selma adında bir kız, Osman adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Oğlunun doğumunun hemen ardından eşini kaybetti. II. Meşrutiyet'in ilanından bir gün önce İstanbul’a döndü. Çocuklarını orada bıraktı. İşte Boris Johnson bu Ali Kemal’in oğlu Osman’ın öz be öz torunuydu. Ali Kemal İstanbul’da Mektepler Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evliliğinden Zeki adında bir oğlu dünyaya geldi. Bu tanınmış diplomatımız Zeki Kuneralp’ti. Ali Kemal, Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin Genel Sekreterliği’ni Birinci Damat Ferit Paşa hükümetinde Maarif Nazırlığı, ikinci Damat Ferit Paşa hükümetinde ise Dahiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) görevine getirildi. Bu görevde iken Kuva-yi Milliye ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine emirler verdi. Gazete yazılarında acımasız eleştirilerini Anadolu hareketine yöneltti. Ancak milli mücadele başarılı olup, İzmir’in kurtulmasından sonra 10 Eylül 1922'de "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" başlıklı bir yazı yazarak yanıldığını söyledi.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Ankara Hükümeti, İstanbul polisinden Ali Kemal'in tutuklanıp yargılanmak üzere Ankara’ya gönderilmesini istedi. Teşkilat-ı Mahsusa mensubu birkaç kişi Ali Kemal'i Tokatlıyan Oteli’nde gittiği berber dükkânından kaçırarak İstiklal Mahkemesi’ne çıkarılmak üzere Ankara’ya götüreceklerini bildirdiler. Gerçekte ise Ali Kemal, İzmit’te bölge kumandanı Sakallı Nurettin Paşa’ya teslim edildi. Nurettin Paşa ile görüştükten sonra dışarı çıkarken kumandanlık karargahı önünde bekleyen “Genç subaylar" tarafından linç edildi. Kafası çekiçlerle ve taşlarla kırılarak öldürüldü. Çıplak vücudu ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldı. Cesedi, Lozan Konferansı’na giderken trenle İzmit’ten geçecek olan İsmet Paşa görsün diye istasyonda bir sehpaya asıldı. İnönü’nün bu duruma sinirlenmesi üzerine Ali Kemal’in ölü bedeni apar topar kaldırıldı. İzmit’te gömülen Ali Kemal'in mezarı, başına bir mezartaşı veya herhangi bir işaret konulmaması sebebiyle zamanla ortadan kayboldu; uzun araştırmalar sonunda 1950'lerde yeri tespit edilebildi.