KINIK KÖYÜ VE ÇÖMLEKÇİLİK

İsmail ŞAHİNBAŞ
Tüm Yazıları
Kınık Köyü, Bilecik'in Pazaryeri İlçesi'nin güneybatısında, ilçeye 7 km mesafede yer alan 493 nüfuslu bir yerleşim.

Kınık Köyü, Bilecik’in Pazaryeri İlçesi’nin güneybatısında, ilçeye 7 km mesafede yer alan 493 nüfuslu bir yerleşim. Köy, Dereköylülerin otlak alanı olarak kullanmış oldukları ‘Hotanlı’ olarak isimlendirilen yerleşim alanına kurulmuş. Tek geçim kaynağı çömlekçilik olan bu köy ismini kurulan yeni yerleşimden sonra almış. Kınıklılar, topraktan kül tablası, tuzluk, güveç, mumluk vb eşyalar yaparak satıp geçimlerini sağlamaktadırlar. Köy halkının bazıları atölye sahibi, bazıları da parça başı çalışan işçilerdir. Pazaryeri’nin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İlkçağlarda ‘Bithinia’ denilen bugün Bursa, Bilecik, Kocaeli topraklarını kapsayan bölgenin güney batı bölümünde yer alıyordu. Roma Dönemi’nde Anadolu’nun içinden gelip Bursa’ya giden Roma Yolu Pazaryeri’nden geçerdi. Bu yolun geçtiği yerler halen yöre halkı tarafından ‘Bağdat Yolu’ veya ‘İpek Yolu’ olarak bilinir. Roma Dönemi’nden kalma antik eserlere Firanlar, Ahmetler köyleri ve Doğanlar Mevkii’nde rastlanır.

Bizans Dönemi’nde Pazaryeri, ‘Bithinia Themakion’ Bölgesi’nde ‘Armeno Kastron’ isimli yerleşim birimiydi. ‘Armeno’ ismi Ahi Dağı’nın antik ismidir. Bu isim, Anadolu’nun yaklaşık MÖ 3000-2000 yılları arasında yaşamış ‘Luvi’ halkının konuştuğu dilde ‘Aytanrısı Ülkesi’ anlamında olduğu kaynaklarda geçiyor. Pazaryeri’nin Kınık Köyü’ne de komşu olan çevre köylerinin genel geçim kaynağı çiftçilik, orman işleri, ticaret ve dokumacılıktır. Bölgeye ilk olarak Manav olarak isimlendirilen halklar yerleşmiş. Manavlar Bizans’tan bu yana bu bölgede yaşamakta. 93 Harbi’nden (1877-1878) sonra bölgenin demografik yapısı değişmiş. Bulgaristan’dan 93 Harbi’nden bu bölgeye Gümüşdere ve Kınık köylerine yerleşmeler olmuş. Halk günümüzdeki Bulgaristan’ın Dobruca, Razgard ve Şumnu yörelerinden gelmişler. Pazaryeri civarında göçebe olarak yaşayan Yörükler ise yerleşik düzene geçtiklerinde Küçükelmalı Köyü’ne yerleşmişler.

Kayı Aşireti 1132 yılında Söğüt’e yerleştikten sonra Ertuğrul Gazi’ye yaylak olarak verilen Domaniç Yaylası’na giden en kısa yol Pazaryeri’nden geçmekte idi. Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni kurduktan sonra İnegöl’e, verimli ovalara ulaşmak ve fethetmek amacı ile batıya yönelmiş. Osman Bey buraları fethettikten sonra üçüncü oğlu olan Yahşi Pazarlu Bey’e iskân ve idare etmesi amacıyla Pazaryeri’ni ve havalisini vermiş. Bu bölgenin ismini Yahşi Pazarlu Bey kendi adını taşıyan ‘Pazarlucuk’ ismi ile değiştirmiş. Bu isim zamanla ‘Pazarcık’a dönüşmüş. Bulgaristan’dan gelen muhacirler, bölgenin toprak yapısından uygunluğu sayesinde köy halkının geçmişte Bulgaristan’dan getirdiği seramik sanatını burada icra etmeye başlatmışlar. Zamanla çömlekçilik sanatını geliştiren köylüler haklı bir şöhret kazanmışlar. Usta ellerde yoğrulan çamur, yine usta vazolara, biblolara ve testilere göz nuruyla dönüşmüş. Toprak çamura, çamur sanata dönüşen bu köyde 60-70 civarında çamur atölyesi bulunmaktadır.

Kınık Köyü’nde ilk seramiği Şakir Ağa yapmıştır. Şakir Ağa’nın torunu Halil Türk, kendi ailesinin yüzyıllar önce Karaman’dan Trabzon’un Beşikdüzü İlçesi’ne sürgün edildiğini anlatmaktadır. Beşikdüzü’nde 11 yıl kalan aile, bu sefer Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan günümüzdeki Bulgaristan’a tekrar sürgün ediliyorlar. Aile, daha sonra Silistre’nin Bezirgân Köyü’ne yerleşiyor. Bu köyde ata mesleği olan çömlekçiliğe başlıyorlar. Şakir Ağa eşi ve bir oğlu ile Türkiye’ye tekrar göç ediyorlar. Şakir Ağa, o güne kadar ürettiği seramiğin form ve desenini en iyi şekilde uygulayabileceği toprağı arama çabası içinde varını yoğunu tüketmeyi göze alıyor. Hatta beraberine getirdiği torna tezgâhının çeşitli yerlerinde sakladığı ve yeniden üretime başlayıncaya kadar ailesini geçindirmeyi umduğu altınları tümüyle harcıyor. Şakir Ağa, İstanbul’da 7 yıl kaldıktan sonra uygun toprağı bulamadığı için Bursa’ya, oradan İnegöl’e gidiyor. Ancak uygun toprağı Kınık Köyü’nde buluyor. Sanatı yolunda bütün servetini yitiren Şakir Ağa bu köyde yeniden doğuyor ve günümüzdeki sektörü doğuruyor. Anadolu’nun birçok yerine ürünlerini gönderen Şakir Ağa, köyden bir genci yanına alıp yetiştiriyor. Bu sayede köy halkı seramikçiliğe başlıyor ve köyde her ev bir seramik atölyesine dönüşüyor.

Kınık Köyü ve çevresinde sarı renkteki demir oksit bileşimli killi toprak son derece kalitelidir. Bu toprak pişince kırmızı renge dönüşüyor. Önceki yıllarda seramik hamuru günlerce elle yoğrulurmuş. Kınık seramiği her dönemde Tophane seramiğine yakın bir yoğunlukta, sertlikte ve gözeneksiz görünümündedir. Eski fırınlar rafsız yığma türünden şu anda en iyi seramik sırı 1000 C’de elde ediliyor. 1000 C’e aşıldığında topraktaki demir oksitler nedeni ile kararmalar oluşuyor.