Gençler influencer olma peşinde, gençler kripto para peşinde, gençler kolayın peşinde. Yetişecekmiş de, emek harcayacak da, işi öğrenecek de usta yetişecek. Maalesef kalmadı... "cenktevet kalmadı dinle"

Fayansçı yok.

Duvarcı yok.

Elektrikçi,

Parkeci yok

Boyacı yok vs vs...Yetişen de yok! Çırak yok çırak!

Kalanı da yorgun argın. İyi ustaların yaşı elli üstü, çünkü yetişmiyor.

Gençler influencer olma peşinde, gençler kripto para peşinde, gençler kolayın peşinde. Yetişecekmiş de, emek harcayacak da, işi öğrenecek de usta yetişecek. Maalesef kalmadı... “cenktevet kalmadı dinle”

Kendi semtimden örnek vereyim “Ortaköy”.

Berber Fesih Padir, çırak bulamıyor on senedir.

Kuyumcu tamircisi Hakan Taş çırak bulamıyor on sene vardır.

Ayakkabı tamircisi Ahmet abi çırak bulamadı. O da kapattı gitti zaten, vefat etti. Allah rahmet etsin!

Terzi Yunus Akbalık babası yetiştirdi de şükür o kaldı elimizde genç usta.

Ben de bi Ender Pekcan'ı yetiştirebildim.

Sahne adabı ve müzisyen olarak.

Allah’a bin şükür.

Ben çok egzantrik mesleklerden bahsetmiyorum yahu hayatın içindeki meslekler bunlar arkadaş.

Ustalıklar;

Usta’dan çırak'a aktarılan mesleklerdir.

Picasso’nun ustası Paul’dür (babası).

Olan da bazen “aman at bunu yenisini al abi” diyor. Tövbe tövbe!

İnternet çağı, sosyal medya dedik bağrımıza bastık. Yanlış mı yaptık? Canım okuyucum.

Tik toka çıkıp soytarılık yaptı,

vasıfsız boş tipler köşe bucak blok yazar oldu.

Instagram fenomen doğurdu.

Kabız akıllı telefon maymunları diye bir atık sürüsü var.

Mesleklerinin adı “İçerik Üretici”

Herkes de kamera, herkes montajcı! Herkes kurucu, herkes yayıncı, pek bi alâ maşallah, geçmiş olsun!

Fabrikalardaki Ar-ge araştırmacıları, yazılımcıları,

Genelde teknolojiyi insan emeğinin azalmasında hatta yok olması için hunharca çalışıyorlar.

Yani çalışanın işini daha kolay yapması değil de; çalışansız fabrikalar üretmeye çalışıyorlar.

Teknoloji ve internet çağı insanoğlunu hızla körleştirip, vasıfsızlaştırıp, yalnızlaştırıyor...

Hayırlısı olsun diyelim, lakin gidişat çok da iyi gözükmüyor.

Minik bir hikaye:

Dünyanın anlamını anlamaya çalışan bir çoban uzun bir yolculuktan sonra bilge bir adamın yanına varır.

Bilgeye;

“Bana hayatın en önemli şeyini öğret” der.

Bilge gülümseyerek,

çobanın eline içinde beş damla yağ olan bir kaşık vererek

“Şimdi okulu gez bir bak bakalım” der.

Sonra da konuşalım.

Çoban okulu gezerken meyve bahçelerini, resimleri, sanat eserlerini görür.

Diğer öğrencilerle heyecanlı sohbetler eder.

Bir süre sonra gülümseyerek geri gelir

“Hepsini gördüm Bilge”.

Bilge tebessümle

“Hoşgeldin, şimdi sana verdiğim kaşığa bak"

Çoban bir bakar ki, amanın kaşıktaki bütün yağ dökülmüş.

Bilge çobanın gözlerine bakarak ilk cümlesini kurar.

“Hayatın yeni yüzünü, güzelliklerini görürken, elindeki kaşıkta sahip olduğun beş damla yağı dökmemek en büyük meziyet evlat”

Urfa'da da bir laf vardır gurbete giderken “arkanı unutma” derler...