Ortaya çıkışından bugüne yaklaşık elli yıllık geçmişinde farklı tanımlamalar ve kavramsallaştırmalarla ele alınan sürdürülebilirlik yaklaşımı gelişmeden/kalkınmadan kentleşmeye doğru evrilirken temelde üç boyutlu yapısını hep muhafaza etmiştir.
Ortaya çıkışından bugüne yaklaşık elli yıllık geçmişinde farklı tanımlamalar ve kavramsallaştırmalarla ele alınan sürdürülebilirlik yaklaşımı gelişmeden/kalkınmadan kentleşmeye doğru evrilirken temelde üç boyutlu yapısını hep muhafaza etmiştir. Sağlıklı toplumsal gelişmenin, ekonomik ve çevre politikalarının eşgüdüm içinde uygulanmasıyla sağlanabileceği gerçeği sürdürülebilirliğin üç temel boyutunu ekonomik (ve finansal), sosyal ve çevresel sürdürebilirlik olarak ortaya koymaktadır. En yalın halleriyle ekonomik sürdürülebilirlik istikrarlı bir sermaye yapısının kurulmasını ve yatırımlar için yeterli finansmanın sağlanabilmesini, sosyal sürdürülebilirlik katılımcı ve güçlü bir sivil toplumu, çevresel sürdürülebilirlik ise doğal ve çevresel kaynakların korunmasını içermektedir. Öte yandan, sürdürülebilir gelişme/kalkınma politikalarının uygulama düzleminin mekân, dolayısıyla insan yerleşimleri olduğu düşünüldüğünde mekânı şekillendiren bu tür eylemlerin aynı zamanda sürdürülebilir yerleşme politikalarını da oluşturduğunu görebiliriz.
Sürdürülebilirlik olgusunun somutlaştığı mekân ise; doğal kaynakların başlıca tüketicisi, kirlilik ve atıkların esas üreticisi, teknolojik ve ekonomik büyümenin ise ana kaynağı olarak düşünüldüğünde kentlerdir. Bu bağlamda sürdürülebilir kentleşme anlayışı; ekonomik olarak dinamik ve çeşitlilik gösteren bir kentsel ekonomiyi, sosyal olarak kentsel hizmetlere erişimde toplumsal eşitliği ve çevresel olarak da doğal çevrenin korunması ve iyileştirilmesini gerekli kılar. Bu hedefler çerçevesinde kentsel sorunlar ve ihtiyaçlar yeniden tanımlanmalı, bütüncül bir yaklaşım içerisinde yeniden ele alınarak ekonomik, sosyal ve çevresel öncelikler yeniden sıralanmalıdır.
Bütün boyutlarıyla sürdürülebilir kentleşme asıl amaç olarak insanların yaşam kalitesini arttırmayı odak noktasına koyarken, yerel yönetimlerin mekânsal planlama, proje ve bütçe önceliklendirme konularında sağlıklı liderliğinde bu sürecin toplumun bütün kesimlerinin etkin katılımıyla yönetilmesi gerektiğini ifade eder. Mekânsal planlama ise bu süreçte kullanılacak önemli bir araç olarak görünmektedir. Bu veriler ışığında sürdürülebilir kentler yaklaşımı için planlı kentler, sağlıklı kentler ve akıllı kentler olmak üzere birbiriyle bütünleşik üç parçalı genel bir çerçeve çizilebilir. Böylece kentsel yaşam kalitesinin arttırılmasıyla daha nitelikli ve yaşanabilir kentsel alanlar oluşturulabilmesi bağlamında genel ilke ve prensiplerden oluşan bir altlık ortaya konmuş olacaktır.