Takımlarımız her Avrupa haftası acı gerçeklerle yüzleşmeye devam ediyor. Kondisyonumuz ve taktiklerimiz, Avrupa takımlarına diş geçirmeye yetmiyor. Avrupa arenasında sürekli düdük çalan hakemler olmayınca da takımlarımız için Avrupa hüsrana dönüşüyor.
Günü 19:45’te Rigas Skola- Galatasaray maçı ile açtık. Herkes farklı galibiyete odaklanmışken, hatta 1 veya 2 farklı skoru bile yeterli bulmazken, Galatasaray, Letonya’dan 2-2 ile ayrıldı. “Futbol, fena halde hayata benzer” mottosunu her an hatırlamamız gerekirken, Galatasaray bir kez daha bu gerçekle yüzleşti. Maç öncesinde İbrahim Hatipoğlu: "Riga, dünya yıldızlarını izleyecek. Bizim takımımızda sadece dünya yıldızı Osimhen değil; başta Icardi, Muslera, Torreira, Mertens, Yunus... Bizim takımımız yıldızlardan oluşan bir takım. Rigalılar, Osimhen'i artık TV’den izleyecek." ifadesini kullanmıştı. Şeytan der ki: Kibir en sevdiğim günah.
Galatasaray'ın favori olduğu maçlarda öne geçmesine rağmen skoru koruyamaması, Okan Buruk ve futbolcuların gerekli dersleri çıkarmadığını gösterir. Riga deplasmanından 2-0'dan 2-2’ye gelen bir maç, Okan Hoca’nın maç sonu açıklamalarıyla iyice kötüleşti. Bazı maçlardan sonra yapılacak her açıklama hocalara negatif yazar, Okan Buruk’un maçtan sonra yaptığı açıklamalar ise tamamen facia: "Rakibimiz oyun içerisinde, hakem de buna müsaade etti, oyunu yavaşlattı." Bu kadar farkın olduğu takımlar arasında 2-0’dan 2-2’lik skor kabul edilebilir değil. Bir de buna "Osimhen olsa daha fazla çözüm üretebilirdik" ifadesi eklenince, hem oyuncu grubu (özellikle Icardi) üzerinde negatif bir etki yaratabilir hem de taraftar üzerinde kötü bir iz bırakır. Taraftar şu cevabı verebilir: “250 milyonluk takım, 10 milyonluk takımı yenmek için Osimhen'e ihtiyaç duyuyorsa, burada hoca ciddi derecede sorgulanır.”
Galatasaray’da saha içine baktığımızda bazı oyunculardaki düşüşler göze çarpıyor. Barış Alper aşırı derecede formsuz, kanat rotasyonu yetersiz. Madem sağ bekte Kaan ile Barış oynatılacak Elias Jelert neden alındı? İşler iyi gittiğinde yanlış transferler göze çarpmaz ama azıcık sallantıda bunlar konuşulmaya başlanır. Galatasaray'ın fikstür avantajı var. Bakalım Okan Buruk takımı ayağa kaldırabilecek mi?
Beşiktaş- Ajax maçında alınan 4-0 mağlubiyetin ardından evinde Frankfurt'u ağırladı. Ben Beşiktaş'ın kadrosunun hem Avrupa’da hem de ligde yeterli olacağını düşünmüyorum. O yüzden ikisini bir arada yürütmesi çok zor. Beşiktaş, Frankfurt karşısında bitiricilik sorunu yaşadı. Opta verilerine göre Eintracht Frankfurt maçında 11 isabetli şut çeken Beşiktaş, bir Avrupa Ligi karşılaşmasındaki en yüksek sayısına ulaşmasına rağmen sahadan 3-1'lik mağlubiyetle ayrıldı.
Beşiktaş aslında maça fena başlamadı. Eintracht Frankfurt kalecisi çok ekstra bir performans sergiledi. 2-0 çok çabuk geldi ama penaltı gol olsa maç farklı bir yere gidebilirdi. Ciro Immobile bu maçta bitirici değildi. İkinci yarının başında Giovanni van Bronckhorst’un değişiklik yapmasını bekledim açıkçası. Beşiktaş skor olarak yenildi ama oyun olarak kesinlikle ezilmedi.
Atılan ve yenilen her golün çok değerli olduğu bir format oldu artık Avrupa maçları. Beşiktaş iki maç sonunda oldukça kötü sonuçlar alsa da bu sene esas kulvarı olan lige daha fazla adapte olabilir. Durum buyken, oyuncuları ıslıklamanın anlamı yok. Okan Buruk’un açıklamalarını nasıl eleştirdiysem, Giovanni van Bronckhorst’un "Statta bugün oyuncularımın en iyi performansını vermediğini düşünen varsa, bence artık stada gelmesin" ve "Kötü oynarsak ve beni ıslıklarsanız bunu anlarım. Ama tüm her şeyini veren oyuncularım için bugün bunu duymak gerçekten çok zor. Taraftarlarımızı çok seviyorum ama her şeyini veren oyuncularım ıslıklanmayı hak etmiyor" açıklamalarını yerinde ve doğru buluyorum. Oyuncuları ıslıklamak hiçbir zaman fayda getirmez, özellikle dar rotasyonda Ernest Muçi ve Ersin’e oldukça ihtiyaç var. Maçı izleyenler de Ersin’in bu maç özelinde eleştirilecek bir performans sergilemediğini görürler. Beşiktaş, Ajax maçından sonra ligde iyi bir reaksiyon verdi. Bakalım Gaziantep deplasmanında nasıl bir oyun ortaya koyacaklar?
Fenerbahçe derbi mağlubiyetinden sonra Union Saint-Gilloise ve Antalyaspor maçları bir nebze ilaç gibi geldi fakat özellikle oyun hiç keyif vermiyor.
Twente maçında bir puan oldukça önemli ama Fenerbahçe'de Mourinho ile ileri giden bir oyun yok. Geçen seneden bu seneye en büyük fark beklerin işlevsizliği. Osayi ile sözleşme acilen uzatılmalı; o olmayınca orası işlemiyor. Livakovic takımı daha kaç maç kurtaracak? Osterwolde’de de düşüş var. Kostic, aradan sonra ligde sol bekte oynamaya başlar. Djiku-Becao tandemi sakatlık veya cezalar olmadıkça bozulmamalı. Amrabat, geldiğinden beri iyi bir performans sergiliyor; Twente maçında yaptığı asist harikaydı.
Fred-Amrabat orta sahası olacak gibi ama İsmail de değerli bir oyuncu, küstürmemek lazım. Mourinho’nun Szymański sevdası artık hem takıma hem oyuncuya zarar veriyor. On numara bölgesinde bu kadar skor ve asist katkısı vermeden oynaması takıma zarar veriyor. Şok pres yapabilir ama skora katkı lazım.
Dzeko, takımın kaleden uzakta kaldığı maçlarda hem ağır kalıyor hem de topla kaleden çok uzakta buluşunca fayda sağlayamıyor. En-Nesyri, istenilen formu bir türlü yakalayamadı. Osimhen geldi katkı veriyor, Immobile geldi katkı veriyor. Rakip takımların forvetleri kısa sürede katkı sağlarken, En-Nesyri bu maliyetleri ile skor katkısı veremedi. Fenerbahçe iyi baskı yapamıyor hatlar arası çok geniş oyun olarak geçen seneden farklı bir oyun göreceğimizi zaten bekliyorduk bakalım Fenerbahçe bu sancılı süreci nasıl atlatacak. Fenerbahçeliler, Mourinho etkisini bekliyor.