İnsanların tabiatla iç içe gelişen yaşam alışkanlıkları, kendileri dışındaki canlı ve cansızlarla günlük hayat rutinleri, hayvanların beslenmesi, evlerin bakımı, kendi işini görme çabası, bir sonraki mevsime hazırlık uğraşısı…

Ev onarımı için bir süreliğine köydeydim. Yoğun bir bedensel çalışma sürecinde düşünsel eylemlerin azalacağını bekledim. Oysaki karmaşanın hâkim olduğu metropolden uzak köy yaşantısında zihnin kapıları hem içeriye hem de dışarıya doğru alabildiğine açılıyor. Bedenin yorgunluğuna inat insanın kendini arayışı ve ruhun sınırlarına yolculuğu derin düşüncelerle devam ediyor.

İnsanların tabiatla iç içe gelişen yaşam alışkanlıkları, kendileri dışındaki canlı ve cansızlarla günlük hayat rutinleri, hayvanların beslenmesi, evlerin bakımı, kendi işini görme çabası, bir sonraki mevsime hazırlık uğraşısı… Köyün doğal yaşam döngüsünde herkes kendi işinde ve temel ihtiyaçlarının peşinde. Konuşulan konular belli, kullanılan kelime sayısı sınırlı.

Kalabalık ve karmaşık hayatın siyaset, sanat, felsefe, eleştirme, hastalık, sanal âlem, şiddet gibi başlıca gündemleri köy yerinde sınırlı düzeyde. Değişme başlamış olsa da üretme derdi tüketme derdinden baskın.

Yaşamdaki rutin, düşünce ve dilde daralmaya yol açıyor. Kendi içinde yalın ve sade olan ama aynı zamanda rutine dönüşen yaşam döngüsü; insanın kendini arayış serüveni ve felsefede çokça tartışılan “şişedeki sinek” metaforunu hatırlattı. Zira rutine dönüşen yaşam, ne kadar doğal olsa da kendini bilme çabasını sınırlandırıyor.

DÜŞÜNCE VE DİLDE DARALMA

20. yüzyılın deha felsefecileri arasında sayılan Ludwig Wittgenstein (1889 – 1951); hayatın asıl amacının insanın kendini bilme arayışı olduğunu, felsefenin de zorlu arayışa yol gösterdiğini söyler(1).

Çok yönlü düşünür olarak bilinen Viyanalı felsefeci Wittgenstein; büyük ve zengin bir ailenin içinde yetişmesine rağmen zor bir hayat yaşamıştır. Temel felsefi görüşü, insanın yeryüzündeki arayışının kendini bilme çabası olduğunu, bunun ise dil ve düşüncenin genişliğine dayandığını savunur. İnsanın kendini bilme çabasının en büyük engelleri arasında zamanla düşünce ve dilde meydana gelen daralma ve rutine giren yaşamı vurgulamıştır. Bu zincire sosyal yaşamdaki rutini de eklememiz mümkündür.

Felsefenin asıl amacı nedir sorusuna, “Şişedeki sineğe çıkış yolunu göstermektir” şeklinde cevap veren Wittgenstein’ın bu metaforu, başta teoloji, psikoloji ve sosyoloji olmak üzere çeşitli bilim dallarında tartışılmıştır.

Burada sinek insanı, şişe makro düzeyde hayatı, mikro düzeyde yaşam çevremizi ifade eder. Bu metaforun günümüz dünya insanı için taşıdığı anlama yönelik yorumumuzdan önce metaforda geçen şişenin herhangi bir şişe olmadığını vurgulamak isteriz. Zira orijinal metinde sinek şişesi (Fliegenglas) olarak ifade edilen şişe; sinek avlamak üzere özel olarak yapılır. Şişe; üst tarafında bildiğimiz şişe ağzı, alt tarafında ise ortasında girişi olan iki hazne şeklinde tasarlanmıştır. Sinek; iki haznenin dibinde yer alan şekerli sıvıya erişmek için şişenin üst ya da alt girişinden girer. Sıvıyı aldıktan sonra üst çıkışa yönelir ama orası tıpa ile kapatılmıştır ve bir labirente benzeyen alt aralığı da bulamaz. Çıkışa yani ışığa doğru yükseldikçe cama çarpar ve tekrar sıvıya düşer, sonunda öğrenilmiş çaresizlik gelişir ve yorulur. Kendisi için hazırlanan bu tuzaktan kurtulamaz ve yardım edilmezse orada can verir.

KAFAMIZI KALDIRALIM

Günümüz insanı adeta camdan bir şişenin içine hapsolmuş görüntüsü veriyor. Bir tarafta bütün çekiciliğiyle dünya nimetlerinin sunulduğu varlık alanı ve bu varlık alanından alabildiğine beslenme derdi. Diğer tarafta bu fasit döngüden kurtulup ışığa, özgürlüğe, kendi olmaya, kendini bilmeye yönelme çabası.

İster metropolde ister köy yerinde olsun hayatın varlık tuzağına yakalanan bireyin; önce düşünce alanı daralır, sığlaşır ve sıradanlaşır. Benzer şekilde düşünceleri dış dünyaya taşıyan dil zayıflar. Kelimeler bizi terk ettikçe kendimizi ifade etmede zorlanırız. Düşünce ve dil hazinemiz daraldıkça insan olarak da daralır ve küçülürüz. Bu tablo; özgürlüğümüzü sağlayacak kendini bilme yolculuğunu yavaşlatır.

Unutmayalım ki âlem her an değişiyor ve yenileniyor. Bütün evrende yerinde duran, aynı kalan, vasfı değişmeyen hiçbir şey yok. Varlığın ve yokluğun sahibi olan Yaratıcı hariç her şey ama her şey geçici. Âlemin en güzel numunesi ve yeryüzünün efendisi insan da geçici olduğu bu yaşamda her an değişimi göze almak ve gelişmek zorunda. Dün hayatımız için ulaştığımız anlam seviyesine bugün yeni bir şey katma derdi olmadan mutlu olamayız.

Sanal ilişkilerin hâkim olmaya başladığı dünyada insanın, camdan bir şişeye dönüşen hayat rutini içinde kafasını kaldırarak başka bakış açılarının zenginliğinin peşine düşmesi şarttır. İnsan, öz yaşamında hem içeriye hem de dışarıya açılacak kapıları zorlamalıdır. Kapıları açmada zorlandığımızda ehil ellerden yardım almak süreci hızlandıracaktır. Aksi halde cazibeli hayat şişesine hapsolmaktan kurtulamayız.

(1) Wittgenstein, Ludwig, Tractatus Logico Philosophicus. (Çeviren: Oruç Aruoba) Bilim/Felsefe/Sanat Yayınları, İstanbul, 1985,12.