Malumunuz bir sınır ötesi harekâtı içindeyiz.
Millet ve ümmet olarak hepimiz dualardayız. Öncelikle bütün askerlerimize, burunları bile kanamadan, bu yaptıkları büyük hizmette başarılar diliyorum, bütün dualarımız onlarla. Bizim elimizden de bu kadar geliyor, Allah yardımcıları olsun. Sivillerin de bu harekâttan zayi olmaması için azami derecede hassasiyet gösterilmesinden dolayı da müteşekkiriz. Askerlerimizin siviller konusunda gösterdiği titizlik inançlarının yüceliğindendir. Müslümanın insanlığa hizmeti böyle olur. Bu askeri harekâtla ve kıvrak diplomatik zekâyla iç ve dış mihrakları temizleyip, hakikati ortaya çıkarmak, İslam’a ve bütün insanlığa büyük bir hizmettir.
‘Barış’ kelimesi Kur’an-ı Kerim Yâsin Sûresi’nde “Selâmün kavlen min rabbin rahim” diye geçer. Bütün yaratıklar arasında selâm isminin kutsallığına sadece nefsini şehvetlerden sâlim kılan, kalbini şüphelerden arındıran kimseler ulaşabilir. Allah’ın selâmı Peygamber vasıtasıyla bütün insanlar üzerinedir. Allah her an peygamberleriyle, velîleriyle insana kendini hatırlatarak karşılıklı selâmlaştırır. Ayrıca ‘Selâm’ın bir anlamı da; Allah’ı anmak, hatırlamak, Allah ile meşgul olmak demektir. Bunu da bize hatırlatacak insan-ı kâmillere ihtiyacımız var, çünkü onlar sayesinde bu selâmı alıyoruz ve veriyoruz. Dolayısıyla ‘selâm’ kavramı İslam’ın en önemli kavramlarından biridir. Bu yüzden de insanların, yani Müslümanların selâmlaşması çok çok önemlidir. Hadisi Şerifte buyrulduğu gibi; “Peygamber Efendimizden önce hiç kimse asla selâm vermemiştir. Çünkü o fevkalâde alçak gönüllü olduğundan, daima evvel davranıp selam verirdi.” Birbirlerine verilen selâm, birbirlerindeki Allah’ın isimlerine verilen selâmdır. Herkes bu selâma layıktır, düşmanımız bile olsa onunla selâmlaşmaya mecburuz; çünkü biz kişiye değil, kişinin hakikatine selâm veriyoruz. Herkesin hakikati de Allah’ın bir ismidir, onun için çok önemlidir. Selâm vermek, selâm almak bütün kötülüklerden emin olmak demektir. Onun için mümin mümine üç günden fazla dargın kalamaz. Selâmlaşmak bir manada dargınlıkların sonudur. Selamlaşmak doğrudan dostluk kurmaktır.
Saf Sûresindeki gibi; Birbirinize yapışın, farklılıkları hoşgörün, namazda birleştiğiniz gibi birleşin. Aranızdan şeytan geçmeyecek kadar, herkesle dost ve birlik olun. Meşrep farklılıkları olabilir insanlar arasında, ama affetmeyi öğrenmedikçe, insan ‘insan’ olamaz. Eğer insan affetmeyi öğrenmediyse, Allah’a da “Sen de beni affetme Yarabbi” diye rica etmekten başka bir şey değildir.
Yani Hz. Ali’ye, “Biri sana kötülük etse, sen ne yaparsın?” diyorlar; “Sonsuza kadar sorsanız, yine iyilik yaparım” diyor. Bana da birisi selâm vermezse, ben de sonsuza kadar ona veririm. Onun vermeyişi beni çok etkilemez, çünkü bir insanın hatası kendini bağlar; karşısındaki insanın doğru davranma mecburiyeti vardır.
Beraber ibâdet, tek başına ibâdetten çok daha önemlidir. Öyle baktığın zaman, ‘selâm’ bir ibâdet şeklidir. Dolayısıyla birbirimize olan bütün kırgınlıklarımız selamlaşmayla yok olur. Karşımızdaki insan o anda bize yanaşamıyor olsa bile selam vermekten imtina etmemeliyiz. Selâmı ilk bizim vermemiz de çok hayırlıdır. İlk verenlerden olalım, sevabı da alanlardan olalım. Bu bakımdan da selâmlaşma gerçekten bir ibâdettir.
Peygamber buyuruyor ki: “İslam 73 fırkadır. 72’si bölünecektir; bölünmeyen yegâne fırka; “Fırka-ı nâciye/Kurtuluş fırkası” o da bendendir” diyor. Bunun için, bölünmeyi engelleyecek her türlü hareket ‘selâm’dır. Bunun tatbiki hayatımızda bir kurtuluş reçetesidir. Bu arada barışın en önemlisi; önce kendine selâm vermektir. Dolayısıyla insanın kendi içinde bütün problemlerini halletmesi lâzım. İnsanların iki tür problemi var; birincisi kendini affedememek, ikincisi karşısındakini affedememektir. İşte selâm ve barış, bu iki affedememeyi ortadan kaldırır. Affedici oluruz ve Allah’ın rahmetine ve merhametine sığınırız ki biz de affedilmeyi hak edelim. Kendini affedememek, psikologların en büyük problemidir, çünkü bütün psikolojik hastalıkların altında af edememek yatar. Aslında her şeyin Allah’tan olduğunu bilen, kendinin de âciz bir kul olduğunu idrak eden kendini affetmeyi öğrenir. Bundan sonra da hatasını tekrarlamamaya çalışır, hatasını telafi etmeyi, özür dilemeyi öğrenir. Yahut en azından telafi edilemeyecek bir hatası varsa, bir fakire yardım ederek, bir garibin gönlünü alarak o hatayı Allah indinde tamir etmeye çalışır. İnsanın kendini suçlayacağı yerde, harekete geçmesi lâzımdır. Başkasını affedememek de çok günahtır, çünkü başkasından kendisine tecellî edenin Allah’ın ismi olduğunu bu muamelemiz bizim terbiyemiz için olduğunu bilmek lazım.
Açıkçası; ‘öteki’ diye bir şeyi ben hiç sevmiyorum, ben ona ‘öteki’ diye biri yok, ‘ötedeki tekimiz’ var demek istiyorum. Bu durumda herkes birbirinin diğer yarısıdır. Dolayısıyla birbirimizin diğer yarısına hürmet etmekle yükümlüyüz. Selamlaşmak duadır ve İslam’ın özüdür; sevgi şefkat, merhamettir. Rahmet ve berekettir. Barış ve kaynaşmadır. Yardımlaşmak ve paylaşmaktır. Birbirimizi tamamlamak ve birbirimizi anlamaktır vesselam.