1999 yılında sabah akşam jeologların TV ekranında ahkâm kesmesi misali, bugün de, sabah akşam ekonomiyi konuşuyoruz.

1999 yılında sabah akşam jeologların TV ekranında ahkâm kesmesi misali, bugün de, sabah akşam ekonomiyi konuşuyoruz. Çünkü Türk ekonomisi ciddi bir ekonomik kriz içindedir. Daha düne kadar TV’lerde iktisatçıların “ekonomik kriz” demesi bile iktidarın şimşeklerini çekmek için yetmekteyken bugün en yetkili ağız olan Sayın Cumhurbaşkanı bir “ekonomik kurtuluş savaşı” verdiğimizi söylemektedir. TV’lerde öteden beri mutad olduğu üzere iktisadi meseleleri tartışmak için iktisatçılardan çok gazeteciler, hukuk ve ilâhiyat hocaları, sosyologlar, siyaset bilimciler ve her partiden seçilmiş ağzı laf yapan taşra politikacılarına yer verilmekte. Tartışmanın özü ise iki grup arasında geçmektedir: Yüksek faiz – düşük kuru savunan grup ve düşük faiz – yüksek kuru savunan bir grup. Sayın Cumhurbaşkanı, muhalefetin yetersizliği ve kifayetsizliğini fırsat bilmiş olacak ki, 2003 - 2017 arasında kendisinin başkanı olduğu hükümetlerin temel ve değişmez politikası olan yüksek faiz – düşük kur modeline muhalefeti bizzat kendisi başlatmış ve bu politikanın tersi olan düşük faiz – yüksek kur modelini kendi ilân ettiği “Ekonomik Kurtuluş Savaşının” resmi sloganı haline getirmiştir. (Adeta Atatürk’ün sözü olan “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır!” vecizesinin 21’inci yüzyıldaki Yeni Türkiye versiyonu gibi kabul edebiliriz.)

Bu tartışma, son dönemdeki bütün tartışmalar gibi, sakıttır, yani baştan geçersizdir. Çünkü özünde iki farklı grubun esaslı bir politika değişimini savundukları yoktur. Programların arkasında bir ideolojik duruş, bir dünya görüşü bulamazsınız. Yani diyeceğim o ki, AK Parti ve CHP arasında dünyaya ve iktisada farklı yönlerden bakıştan kaynaklanan bir tartışma bulunmamaktadır. Bu kör dövüşü misali tartışmaya halk arasında “kayıkçı kavgası” denir. Şimdi diyeceksiniz ki, “Hocam, siz de amma yaptınız! Düşük faiz – yüksek faiz tartışması hem enflasyon, hem kur düzeyi hem de sınıfsal paylaşım hakkında farklı sonuçlar vermektedir. Nasıl bu tartışma geçersiz olsun?” İşte bugünkü ve takip eden Cuma günkü yazılarımda, bu tartışmanın neden bir “kayıkçı kavgası olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Bugün, hemen hemen bütün Merkez Bankaları, politika faizini değiştirmek yolu ile ekonomiye müdahale etmektedirler. Bu yaklaşımın dayanağı Taylor Kuralı’dır. Taylor Kuralı Yeni Klasik – Keynesgil Sentez adı verilen bir grup iktisatçının 1990’lardan beri savunduğu politikaların temelini teşkil eder. İsterseniz Taylor Kuralını tanımlayalım.

TAYLOR KURALI NEDİR?

Taylor Kuralı temelde enflasyon hedeflemesine dayalı ve politika faizlerini temel politika aracı kabul eden para politikası stratejisinin temel dayanağını oluşturan bir politika kuralıdır. Taylor Kuralı ismini bu kuralı öneren Amerikalı İktisatçı John B. Taylor’dan alır. Taylor Hocamız hem Gerald Ford hem de George H.W. Bush (yani müteveffa Baba Bush, DMD) dönemlerinde Amerikan ekonomi yönetiminde yer almış tanınmış bir Akademisyendi. 1993 yılında iktisadi faaliyeti istikrara kavuşturmak amacıyla bu kuralı bir Merkez Bankası politika aracı olarak önerdi. İlgili çalışmayı vereyim: (John B. Taylor, Discretion versus policy rules in practice (1993), Stanford University, Stanford, CA 94905).

Taylor Kuralı üç temel göstergeye dayanmaktaydı: federal fon oranı yani ABD Merkez Bankası politika faizi, enflasyon açığı ve çıktı açığı. Enflasyon açığı gerçekleşen güncel enflasyon ile hedeflenen enflasyon arasındaki farktır. Örneğin bugün gerçekleşen enflasyon yüzde 21 iken hedeflenen enflasyon uzun vadede yüzde 5’tir. Dolayısıyla bugün Türkiye’de enflasyon açığı kabaca yüzde 16’dır. Öte yandan çıktı açığı da güncel milli gelir ile tam istihdam milli gelirinin logaritmaları farkından oluşur. Bu ise kabaca güncel milli gelirin tam istihdam gelirinin yüzde kaç üstünde olduğunu gösterir. Örneğin bugün bu oran Türkiye’de kabaca eksi yüzde 11 civarındadır. (Türkiye’de işsizlik yüzde 21 iken yapısal işsizlik de yüzde 10 civarındadır. Bu da, yine kaba hesapla, milli gelirin olması gereken değerin yaklaşık yüzde 11 altında olduğunu gösterir, DMD)

Taylor Kuralı 1993 makalesinde aşağıdaki denklemle açıklanır:

Buradaki simgelerin anlamı şöyledir:

i = Merkez Bankası’nın politika faizi

π = Güncel enflasyon oranı (Türkiye’de şu anda yüzde 21),

r* = Denge reel faizi (Türkiye’de yaklaşık yüzde 5’tir)

απ ve αy = Enflasyon ve çıktı açıklarının ağırlık katsayıları (Toplamları 1’e eşit olmalıdır ve Taylor 1993 tarihli çalışmasında bunların απ = αy = 0,5 olmasını önermiştir.)

π* = Hedeflenen enflasyon (Türkiye’de bu yüzde 5’tir)

y-y* = Çıktı açığı (Türkiye’de bu – yüzde 11 civarındadır.)

απ ve αy katsayıları Merkez Bankası’nın politikasını hangi iktisadi göstergeye göre belirleyeceğini gösterir. Unutmayalım ki, Taylor Kuralı ABD Merkez Bankası için önerilmiştir ve ABD Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarı değil, ekonomik istikrardır. Dolayısıyla hem büyümeyi hem de enflasyonu kontrol altına almak hedefi vardır. Öte yandan TCMB’nin yasal görevi sadece fiyat istikrarıdır. Yani milli gelir ve onun büyümesi ile ilgili bir sorumluluğu yoktur.

TÜRKİYEDEKİ TARTIŞMA VE TAYLOR KURALI

Sayın Cumhurbaşkanı ve Hükümetin önemli bir kesimi işsizliği, büyüme ve istihdamı temel problem olarak belirlemektedirler. Yani onlara göre αy değeri 1 olmalı ve απ değeri de 0 olmalıdır. Bu durumda TCMB’nin politika faizi şu hali, alır:

i = yüzde 21 + yüzde 5 + [0 x yüzde 13] + [1 x yüzde -11] = yüzde 26 – yüzde 11 = yüzde 15

Bu faiz bugünkü yüzde 15 olan Merkez Bankası politika faizi ile aynıdır. Diğer taraftan TCMB’nin sadece enflasyona odaklanması gerektiğini düşünen taraftakilere göre ise αy değeri 0 olmalı ve απ değeri de 1 olmalıdır. Bu durumda politika faizinin olması gereken değer şu hale gelir:

i = yüzde 21 + yüzde 5 + [1 x yüzde 13] + [0 x yüzde -11] = yüzde 26 + yüzde 13 = yüzde 39

Merkez Bankası’nın argümanına göre manşet enflasyon değil çekirdek enflasyon temel alınmalıdır. Bu ise yüzde 16’dır. Bu varsayımda ise TCMB politika faizinin şu değeri alması gerekir:

i = yüzde 16 + yüzde 5 + [0 x yüzde 13] + [1 x yüzde -10] = yüzde 21 – yüzde 11 = yüzde 10

En son hesaba göre yorumlarsak Sayın Cumhurbaşkanı’mızın talimatıyla Şahap Hoca’nın faizi yüzde 10’a kadar çekmesi gerekir. Yüzde 10 faizle dolar kuru da 20 TL’ye kadar gider!

Taylor Kuralı’nda dikkate alınmayan ama bizim ekonomimiz için hayati derecede olan iki konu döviz kurlarının etkisi ve dış borçtur. Çünkü bu model ABD şartlarında ve ABD Merkez Bankası’nın görev tanımına göre önerilmiştir. TCMB’nin görev tanımında ne büyüme ve istihdam sağlamak ne de cari açıkla mücadele vardır. Yasa ile verilen tek görevi fiyat istikrarıdır. Bunu kabul edersek de, o zaman politika faizini yüzde 40’a çekip, işsizliği de yüzde 30’a fırlatmak gerekir. Böyle olursa enflasyon bir sene içinde yüzde 10’a geriler, büyüme negatif olur (yüzde -5 civarı) ve dolar kuru da 8 TL’de istikrar bulur. 2023 Seçimlerinde de Millet İttifakı açık ara farkla seçimi kazanır. Yani “Enflasyon da enflasyon” dersek, Hükümet Seçimi kaybeder. Hiçbir hükümet bu kararı alamaz.

“Pekiyi Hocam bir orta yol olmaz mı? Mesela Taylor Hoca’nın önerisini uygulasak nasıl olur?” Hemen hesaplayalım. Yukarıda da dediğimiz gibi, Taylor 1993 tarihli çalışmasında bunların απ = αy = 0,5 olmasını önermişti. Bu durumda Merkez Bankası faizi şu düzeyde hesaplanır:

i = yüzde 21 + yüzde 5 + [0,5 x yüzde 13] + [0,5 x yüzde -11] = yüzde 26 + 6,5 – yüzde 5,5 = yüzde 27.

Yani mutedil bir yol tutsak, sadece Taylor’ın önerdiği katsayılara yer versek bile, politika faizinin yüzde 27 olması gerektiği çıkmaktadır.

İşte bizdeki tartışma, kendileri bilmeseler de, Amerikalı bir siyasetçi ve iktisatçının, ABD şartları ve ABD Merkez Bankası tüzüğüne uygun olarak geliştirdiği bir modelin Türkiye için iktisadi hakikati temsil ediyor olduğuna yönelik bir ön kabule dayanmaktadır. Her iki tarafın da farklılaştığı nokta Neo-Liberal sisteme, ABD’li fikir babalarına itiraza dayanmamaktadır. Aksine Taylor Kuralını, ABD ekonomisi şartlarına uyan özel bir modeli, evrensel bir gerçeklik olarak içselleştirmişlerdir. Tartışma konusu olan Merkez Bankası’nın enflasyonu mu, yoksa büyümeyi mi temel hedef alması gerektiğidir. Bu yüzden bir tarafa göre yüzde 40 civarında bir faiz diğer tarafa göre de yüzde 10 civarında bir faiz uygulanmalıdır. Bu yüzden bu tartışma sakıttır. Taylor Kuralı bizim ülkemizde uygulanamaz, uygulanmamalı da.

Neden uygulanmamalı? Yerine ne uygulamalıyız? O da Cuma’ya inşallah…