Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Hafif yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
Öğle vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
Öğle vaktine kalan
Ara

Ticaret savaşı sistemsel dönüşümü mü hedefliyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bu hafta ne yazalım diye geriye dönüp baktığımızda dolu dolu bir gündemle karşı karşıya kaldık. Ancak özellikle Ortadoğu merkezli bazı konularda yazmak hala çok güç, saha çok belirsiz ve kaygan. Sahanın çok belirsiz olmasının temel nedeni, şu anki boşluk anında herkesin birbirinin sınırını/kırmızı çizgisini filan görmek için sınayıp durması, manipüle ve provoke etmeye çalışması değil. Sahanın belirsiz olmasının temel nedeni ABD’nin İran’ı vurup vurmayacağının belirsizliği. Bu belirsizlik hem Washington için hem de Tahran için zaten çok büyük tehlikeli ve riskli bir atmosfer yaratıyor. Kolay strateji, özellikle de pazarlık stratejisi geliştirmek bu atmosferde çok zor. Birdenbire olayların gidişatı her iki aktörün kontrolünden de çıkabilir. Dolayısıyla Ortadoğu’nun pek çok meselesi bu gergin bekle- gör çemberinin içerisinde ama çemberin içi hareketsiz değil, aktörlerin birbirinin sabrını sınadığı ve ABD ile bölge ve bölge ötesinde pek çok konunun müzakere edildiği bir hareketlilik içerisinde. Bu mecrada bir şeyler yazmak-çizmek zor olabilir ama 2 Nisan’dan itibaren açık bir ticaret savaşına sahip olduğumuz düşünülürse hala üzerinde kalem oynatabileceğimiz yeterince konumuz var demektir. 

Ticaret savaşı için iklim uygun 

İkinci Trump yönetiminden herkes bir ticaret savaşı bekliyordu. Göreve gelir gelmez zaten şu-bu bahane ile bazı aktörler (tabi ticaret savaşının hedefi olması beklenen AB ve Çin de dahildi listeye) artan gümrük vergileri ile cezalandırılmıştı. Trump’ın ilk döneminde ABD yönetimi Çin’den ticari bağımsızlığı kazanmak adına Pekin odaklı bir ticaret savaşı denemesi de yapmış, bu tür mücadelelerin ve ekonomik boşanmaların çok kolay olmadığı o günlerde test edilmişti. Yine de Trump yönetiminin o günkü mücadelesinden olumsuz bir ders çıkarmadığı görünüyordu. Biliyoruz ki seçim kampanyası esnasında Trump, o günkü politikasının ABD ekonomisi için yanlış olmadığını savunmuş, güç kullanmanın ya da güç kullanma tehdidinde bulunarak ticari/ekonomik kazanç elde edilebileceğini iddia etmişti. Trump, her ne kadar işin özü ABD üstünlüğünü ve bağımsızlığını güçlendirmek için kazanç elde etmekse de meseleyi bugüne kadar ABD’ye yapılagelmiş “haksızlıkların” cezalandırılması olarak paketliyor. 

Bu da ilk dönem ABD’den bir şey çaldığı düşünülen (bu arada her ticaret açığı hırsızlık ya da haksızlık anlamına da gelmiyor, çok taraflı küresel ticaret içerisinde kimi zaman eşit ama ticaret açığı açısından negatif etki yaratan ilişkilere duhul olabilirsiniz. Yine de karşılıklı bağımlılık maliyet ve erişebilirlik açısından kar sağladığı ve pazarı büyüttüğü için devam edegelir) ülkelerin suratına suratına, “siz hırsızsınız” diye bağırmak şeklinde tezahür etmiş, iç kamuoyunda da karşılığını “yeni Amerikan milliyetçiliği” bağlamında vermişti. Unutulmamalı, Trump, öncelik Amerika (America First) düşüncesinden gelen bir lider. Öncelik Amerika’ya diyenler ABD pazarını – özellikle de üretim üzerinden- güçlendirmeyi, ekonomik bağımsızlık ve teknolojik üstünlüğü hedeflerler. Koruma duvarları ve ABD iş gücünü /emek kesimini ABD ekonomisinin zerresine nüfus ettirmek, herkesi işleyen bir makine haline getirmek ve Amerikan rüyasını tüm bunlar üzerinden (işte emek durup dinlenmeden çalışarak ev, araba alıyor, aile kuruyor sonra da Dünyanın bilgisine-görgüsüne sahip olmadan ve hatta belki Dünyayı görmeden ölüyor) tekrar inşa etmek Öncelik Amerika diyenlerin bir özelliği. Üstelik, seçim sonuçlarından anlayacağımız üzere ABD emekçisi bunu istiyor. Muhtemelen başka şeyler de istiyordur elbette. Yıllar önce Gainesville-Miami arasında yaptığım bir yolculukta tanıştığım bir Amerikan işçisi Bizans dönemi tarihine çok düşkün olduğunu bana anlatmış, bir gün İstanbul’u görmeyi nasıl arzu ettiğini söylemişti. Sonra eklemişti ama; asla göremeyeceğim, hayatım çalışmak, çalışmak, çalışmak, sonra da ölmek. Bu kesim şimdi yabancılardan ve yabancı etkilerden korunuyor, gerçek arzularını ertelemiş, daha ulaşılabilir arzulara yönelmiş durumda: Daha iyi bir tost makinası, daha iyi bir araba, daha lezzetli biftekler. Şaka değil, ABD’li bakanlar televizyonlarda kamuoyunun önünde bunlarla övünüyor. 

Mesele ticaret değil, sistemi dönüştürmek 

Kısaca, atmosfer küçük bir ticaret savaşı için gayet uygundu. Bu tür bir savaş, Trump’ın daha önceki denemelerinin bir uzantısı gibi olacaktı hem. Ama 2 Nisan’da Trump daha radikal bir adım attı ve büyük, sürecin ve sonuçlarının ne olacağını şimdiden kestiremediğimiz bir ticaret savaşını başlattı. Uzmanlar nasıl hesaplandığını tam anlayamadıkları bir Trump formülünden bahsediyorlar. Trump bu formülü güya eşitlik ve karşılıklılığı tekrar inşa etmek için bulmuş. Buna göre hedef karşılıklı vergi oranlarından ziyade ticaret açığının kapatılması gibi duruyor. Yani evet gümrük vergileri bir silah, uluslararası ticaret silah haline getiriliyor, ABD’de savunmada olduğunu söyleyerek tam saldırı modunda hareket ediyor ama asıl gaye serbest ticaretin kurallarını değiştiren, sitemi değiştiren bir hamle yapmak. Uzun bir süredir, geçiş döneminde ABD’nin saldırgan olabileceği ve oyunun kurallarını değiştirmek için hamleler yapabileceği söyleniyordu. 

Tabi, bu tür cümleler kurulduğunda millet genelde bomba filan bekliyor. Oysa ABD, 1945’deki gücüne sahip değil, bu nedenle küçük, zayıf ve dağılmakta olan ülkelere bomba atabilmesine rağmen büyük güçlerle yani rakipleri ile stratejik bir askeri kapışmanın içerisine girmeyi istemiyor. Ama Aynı zamanda oyunun kurallarını etkileyip, dönüştürebilecek derece bir askeri, ekonomik ve siyasi gücü olduğunun farkında. Ve Trump ABD’si kenarda oturup küreselleşme kendisine ne gibi meydan okumalar çıkarır diye beklemeyeceğini, bugün hala bu dönüşümü yapabilecek güçteyken dönüşüm için harekete geçtiğini tüm Dünya’ya en kibirli haliyle ilan ediyor. ABD, en düşüğü yüzde 10 olmak üzere pek çok dost ve müttefik ülkeye yüzde 20-40 bandında gümrük vergileri getirdi. Çin, stratejik rakip olarak görüldüğünden, yüzde 34 gümrük vergisiyle muhatap oluyor. Bu vergiler daha önce ilan edilen vergilere eklenecek mi, bağımsız olarak her bir kalem vergilendirilecek mi, tam belli değil. Eğer daha önce getirilen vergi yükü ile beraber hesaplarsak örneğin Çin, reel olarak yüzde 60-65 oranında gümrük vergisi ile karşı karşıya kalıyor. Bunun ne demek olduğunu anlamak için matematik bilmeye, Trump formülünü çözmeye gerek yok. ABD, dünyanın en büyük ithalatçısı, kapıya kilit vuruyor. Çin- ki Pekin de ABD mallarına yüzde 34 vergi getirerek, tırmanmaya tırmanma ile karşılık verdi zira Çin’e göre Çin halkının yüksek enflasyon ve kısa dönemli maliyetlere katlanma yetisi ABD halkından çok daha fazla- için ABD pazarı- en büyük karşılıklı bağımlılığı inşa ettiği Pazar- kapanıyor. Benzer şeyleri AB için de söylemek mümkün. 

Direnme ve teslimiyet: İkisi de zor seçim 

AB ve Çin bürokratları direnme ve ABD’ye misli ile karşılık verme sözleri ettiler. Direnmek ve küresel ticareti ABD hariç ayakta, sağlam tutabilmek kolay bir iş değil. “ABD hariç küreselleşme” deniyor bu sisteme ve öncelik ABD anlayışını izolasyoncu bir tona boyanması anlamına geliyor. İzolasyonculukla ilgili temel sorunun güvenlik olduğunu hepimiz hatırlıyoruzdur, zaten Washington’da gerek Yemen’de onu bunu hedef alarak, gerek İran’ı vurmakla tehdit ederek askeri olarak izole mizole olmadığını ama kendi kuralları ile tek-taraflı olarak hareket edeceğini gösteriyor. Ayrıca sistemde direnmek istemeyenler ya da direnemeyecekler olduğundan hem bu zayıf aktörleri sistem içerisinde korumak ve bunun maliyetini üstlenmek, hem de ABD’ye direnmenin getireceği kat-kat artan cezaların maliyetini üstlenmek kolay değil. Malumu hatırlayalım AB, daha Ukrayna savaşında uzatma dakikalarının maliyetini üstlenebiliyor mu ondan emin değiliz. Geçtiğimiz haftalarda önemli bir gelişme yaşanmış, Güney Kore, Japonya ve Çin, ABD gümrük vergi politikasına karşı ne yapabileceklerini konuşmuşlardı. Müzakere, teati -adına ne dersek Japon ve Güney Koreli yetkililer tarafından hızla yalanlandı. Görüşme olduğu muhakkak ama sadece görüşme ve planlama üzerinden ABD’yi dengelemeye yönelik açık bir tutum kolay kolay çıkmıyor. Aktörler ceza ve ödül hesabı yaptıkları için kolay kolay esneklikten vaz geçemiyorlar. Aslında Trump yönetimi de tam bunu umuyor. ABD’nin bu adımları atarken beklediği iki şey var. İlki iç pazarla ilgili. Kısa dönemde uygulanan bu saldırgan ve cezalandırıcı politikalar, karşılıklı bağımlılıkları bir günde kesmeye çalışmak, bir günde ABD fabrikaları sihirli değnek değmişçesine kapasite artırıp, dönüşüm geçiremeyeceğine göre tüketiciye bir yük bindirecek. İstediğin malı, istediğin miktarda, karşılanabilen bir fiyata bulduğun günler akamete uğrayabilir. Ama orta ve uzun vadede ABD üretim ve tüketim piyasasının kendini duruma adapte edebileceğini ve üstelik gelirlerin de artacağını düşünüyor yönetim. 

Gümrük gelirleri artacaktır muhakkak ama gerçek anlamda hane başında hissedilecek şekilde gelir artırımı olur mu, farklı iktisatçılar farklı fikirler öne sürüyorlar. Ama herkesin hem fikir olduğu bir konu var. ABD pazarı büyük bir pazar, halk kendi içinde sınırlı bir hayat yaşamaya alışık, o sınırlı hayat bile yeterince büyük. O nedenle ABD pazarı bu büyük değişime ayak uyduracaktır- ki Trump yönetimi federal hükümetin kamu harcamalarını da küçültme derdinde-. Öte yandan küresel ekonomide direnmek istemeyenler, düne kadar ABD ile iyi ilişkiler kuranlar var. Bunlar veya ikili ilişkilerini kritik sektörler üzerinden (enerji, ilaç, savunma sanayi vb) götürenlerin muafiyet için ABD’nin kapısını aşındırması bekleniyor. Vietnam Washington’a telefon açtı bile, Japonya gelecek hafta bir randevu bekliyor. Hindistan ve İsrail bir muafiyet alacaklarından eminler. Eğer pazarlıklar bu yöne evrilirse, Trump yönetimi küresel serbest ticareti, ikili anlaşmalar zemininde caydırıcılık, ceza ve ödül zemininde işleyen bir yeni sisteme dönüştürmeyi başarıyor demektir. Bu ikilem, yani yukarı tükürsen ceza, aşağı tükürsen ABD merkezli ve ABD için karlı dönüşüme teslimiyet, ABD dışındaki aktörleri bekle-gör politikasına itiyor. Küresel sistemde geçiş süreci dediğimiz aşamada bir merhale daha ilerledik ve sakin değil huzursuz bir bekle-gör dönemine girdik.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *