Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'mizin neden bir deniz bakanlığımız olmadığına kafayı taka takar dururuz.

Bugün de korona konusundan uzakta olacağız.

Konumuz balıkçılığımız ve balıklarımız!

Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'mizin neden bir deniz bakanlığımız olmadığına kafayı taka takar dururuz. Kafamız karmakarışıktır, balık çok pahalı hikayeleriyle hüzünlenir ve çaresizlikler içinde çoğu zaman balıklara uzaktan bakar dururuz. Nedeni; balık yoktur veya piyasası çok dalgalıdır, yılın çoğu zamanında özlem duyulacak kadar pahalıdır.

Aynı denizi paylaştığımız komşumuz Yunanistan'da balık var mı? Bol bol var.

Nasıl oluyor da orada bol oluyor da biz bazı aylarda, çok tüketilen balıkları avlamak için dünyayın uzak diyarlarına gideriz?

Çünkü, Yunanistan'da 40 metre derinlik sınırı var. 39 metrede balık avlayamazsın, kanunen yasak. En temel gıdalardan biri olan balıklar sürekli koruma altındadır.

Neden 40 metre?

Çünkü; denizlerde 40 metre derinliğe kadar güneş ışığı ulaşıyormuş! “Posidonia” denilen “deniz çayırları” fotosentez yapıyor ve balıklar bu “deniz çayırları”nda hem besleniyor, hem de hiçbir engelle karşılaşmadan üreyebiliyormuş.

40 metre yasağıyla, işte bu üreme alanları koruma altına alınıyor.

“Deniz çayırı”nda balık avlarsan, sadece o balığı değil, o balığın nesillerini de yok etmiş oluyorsun.

Peki bizde sınır ne; 24 metre!

25 metrede balık avlayabilir misin? Hiçbir engel yok rahatlıkla avlayabiliyorsunuz.

Aynı denizi paylaştığımız komşularımız Bulgaristan'da, Romanya'da balık var mı? Bol bol var!.

Nasıl oluyor da oralarda oluyor da bizde yılın belli zamanlarında olabiliyor?

Avrupa Birliği üyesi oldukları için, kafalarına göre avlanma yapamıyorlar, kaç metre derinlikte balık avlayacaklarını, yılda kaç ton balık avlayacaklarını, balık stoklarını, balıkçı filolarının yönetimini ve denetimini, Avrupa Birliği yönetmeliği belirliyor.

Ayrıca, aksatmadan kurallara da uyuyorlar Doğal olarak da, ellerindeki bu besin deryasını tüketim kurallarına göre kullanıyorlar ve denizlerinde bol bol balıkları oluyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliği müzakerelerinde “Balıkçılık Faslı” ne zaman açıldı? 2006 yılında.

O zaman açıldı da bu müzakerelerde bir milim ilerleme var mı? Yok!.

Avrupa Birliği'ne giremesek bile, Balikçılık gibi en değerli besin konusunda Avrupa Birliği'nin kuralları faydalı, biz de o kurallara uyalım diyen var mı? O da yok.

Bir bakalım; Avrupa'da en fazla balıkçı teknesi kimde? Bizde.

Avrupa Birliği ülkeleri yılda kişi başına ne kadar balık yiyor? 26 kilogram.

Biz’de ise, sadece 7 kilogram!

Norveç'te 6 bin 400 balıkçı teknesi var.150 ülkeye balık ihracatı yapıyor. Altın gibi değerli, Omega-3 zengini Norveç Somonu

Bizdeki durum ne! Türkiye'de derin su balıkçılığı yapabilen 18 binden fazla balıkçı teknesi var. Ancak çok sayıda ülkeden balık ithal ediyoruz!

Balıkçılıkta, özellikte somon ihracatı konusunda dünya markası olan Norveç'te Balıkçılık Bakanlığı var. Balık yetiştiriciliği, avlanması ve de ihracatı konusunda dünya markası.

Balıkçılık, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde “balıkçılıktan sorumlu bakanlığa” veya “denizcilikten sorumlu bakanlığa” bağlıyken, bizde kime bağlı?

Tarladan, ekili yeşil alanlardan ve ormandan sorumlu Tarım Bakanı’na!

Üç tarafı denizlerle çevrili, dünyada tüm balık çeşitlerini bünyesinde bulunduran bizde ise; balıklar tezgahların gülü olarak caka satarken yüze yakın ülkeden balık ithal ediyoruz.

Balıklar bize küsler, kıymetlerini bilemediğimiz için bizim denizlerimizde beslenip, palazlanıp başkalarının denizlerine gidiyorlar, sonra da sofralarımız ithal ürün olarak geri dönüyorlar.

Üç tarafımız denizlerle çevriliyken, sadece kendimize ait iç denizimiz, deniz büyüklüğünde göllerimiz varken, “çiftlik”lerde veya “karadaki havuzlar”da balık yetiştirmeye çalışıyoruz!

İçim yanıyor! Benim gençlik yıllarım Rize-Çayeli sahillerinde geçti. Genelde, olta balıkçılığı ve küçük çaptaki ağlarla balık avlayarak ihtiyacımızı giderirdik. Şimdi ise o bölgenin çoğu yerinde balık yok denecek kadar az.

Kıyıdan olta balıkçılığı için bile avcılık belgesi gerekiyor.

(Alıntıdır)