İnternetin artık hayatımızın önemli bir parçası olması, ekonomik ve siyasi nedenlerle son yıllarda günlük gazetelerin tiraj ve itibar kaybettikleri acı bir gerçek. Kapanan gazeteler, çıkan gazetelerin kan kaybetmesi, 4. kuvvet olarak adlandırılan medyamızı ne yazık ki "etkisiz eleman" haline gelme aşamasına getirmiş durumda. Ama bu köşede konumuz "otomotiv" olduğu için konuya "otomotiv medyası" açısından bakalım.
Gazetelerin ekonomi sayfalarında “pazartesiden pazartesiye” yer alan otomotiv sayfaları istisnalar dışında genel anlamda bir haftanın “lansman ve bülten özetleyen” lise duvar gazetesi kıvamında karşımıza çıkıyor. “Haberciliğin” pek de önemsenmediği otomotiv gazeteciliğinde, markalar için en önemli unsur “arabanın yanında poz veren genel müdürün pazar payı ve satış hedefi açıklamasından” geçiyor. İşte bu nedenle de genel müdürlerle özel görüşmek “habercilik” olarak algılanır ki; aslında işin özünde markaya ve müdüre “kıyak”tan öteye geçmez. Çoğunlukla olumsuz hiçbir nokta yazılmaz, eleştirilmez... İşte haftada bir çıkan bu sayfalar bile aslında son dönemde kan kaybına uğruyor. Sözcü Gazetesi bir anda “patron kararı” ile otomotiv sayfasını yayından kaldırdı. Bununla da kalmadı ekonomi sayfalarında bile otomotiv haberi yer almaz oldu. Şimdilerde ekonomi sayfasının yönetiminde küçük de olsa haber ve röportajlar yayınlanmaya başladı. Şimdiden sonra ekonomi sayfasının kontrolünde otomotiv haberleri çıkacak sanıyorum. Hürriyet Gazetesi’nde yaşanan değişikliklerden otomotiv sayfası da etkilendi. 2 haftadır otomotiv sayfası ve haberleri orada da yayınlanmıyor. Yayınlanıp yayınlanmayacağını da kimse bilemiyor.
İşte bu manzarada otomotiv sektörü de gözünü youtuber’lar ve instagram ınflucer’larına çevirmiş durumda. Youtube’da takipçi sayısı 1 milyonu geçen ve gerçekten farklı bir kulvarda olan Doğan Kabak’ı ayırırsak; Youtuber’ların birbirinden farkı yok. Peki etkisi var mı? Paylaşılan videoların altındaki yorumları okuyan ve ortalama zekaya sahip bir otomotiv yöneticisinin; “keşke bizim ürünümüzü tanıtmasaydı” yorumunu yapması lazım. Ama “bakılan” şeyi “kaç kişi izledi, kaç kişi beğendi” tarzında raporlandığı için kendilerini iyi bir şey yapmış gibi algılıyor olabilirler. Ancak yapılacak şey yok ne yazık ki; böyle bir devir, böyle bir süreç de yaşayacakmışız.
Şimdi burada asıl sorulması gereken konu bence; geleneksel medyanın özgül ağırlığı mı?, sosyal medyanın dayanılmaz hafifliği mi? Bence Halkla İlişkilercilerin, otomotiv sektöründeki yönetici ve iletişimcilerin yanıtını bulması gereken soru bu! Günümüzde artık her şeyin dijitalleştiği çağda, hele bizim gibi “okumayan” ama “bakan” bir toplumda gazete, dergi okutmak çok zor. Ama bence önemli olan bu dijital ortamda “okuyan” profili bulmak çok ama çok önemli. Çünkü artık gazeteleri ve dergileri dijital platformlardan okuyan milyonlarca okur var. Bu platformlardan söz etmişken twitter dünyasından da söz etmemek imkansız. Çünkü diğerlerinden biraz daha farklı. Burada da “özgül ağırlıktan” söz etmek neredeyse imkansız. Çünkü en ucuz, kalitesiz ve zahmetsiz olarak takip edilen yer burası. Herkesin birbirine fütursuzca salladığı, en sağlıksız ve güvenilmez bir platform. Sanırım bu nedenlerle youtube, Instagramın yanına bile yaklaşamıyor etkileme olarak. Tam “bir arkadaşa bakıp çıkıcam” havasında bir yer. Sadece gazete, dergi ve diğer mecraların yönlendirme ve bilgilendirme alanı olarak kullanmasında bir anlam yaşıyor.
Neyse, sonuca gelecek olursak; medyası ve sektör yöneticileriyle birlikte bu alanda aynı havayı teneffüs eden kişiler olarak hepimizin; biraz durup, biraz yavaşlayıp, biraz daha gözlemleyip ona göre davranmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü bir süre sonra otomotiv yöneticileri yukarıda eleştirdiğim geleneksel medyada bile röportaj yapacak gazete de gazeteci de bulamayacaklar. Lansmanlarda videolarına “merhaba arkadaşlar” diye başlayan youtuber’lar ve “abi füze atsaydın” diyen kaliteli takipçilerle muhatap olacaklar…