Arkadaşlarımızın ve facebook'daşlarımızın paylaştıkları kar ritüellerine yansıyan görüntülerde varlığını hissetirdi.
Beklenen özlenen konuk geldi. Dün akşam beklenen oldu ve İstanbul için bir süredir haberleri yapılan, her gün duyurulan, meteorolojinin bültenlerinin bekleneni kendini gösterdi ve yazımı yazdığım günün önceki akşamı İstanbul’un bazı yerleri gelin gibi süslendi.
Bazı yerlerde, özellikle sahil kesimlerinde sadece arabalar üzerinde, kurum kurum kurularak kendin gösteren karyağışı, İstanbul’un yeditepesinde ve özellikle iç kesimlerde özlenen, beklenen konuk olarak yerini aldı.
Arkadaşlarımızın ve facebook’daşlarımızın paylaştıkları kar ritüellerine yansıyan görüntülerde varlığını hissetirdi. Bu sabah, kaldığım semt Bostancı’da kendini hissetirecek şekilde araba üzerlerinde varlığını görebildiğimiz karlı bir güne uyandık. Özlemle beklediğimiz kadar olmasa da arabaların üzerindeki haliyle onu hissetme şansını yakaladık.
Özlemiş miyiz, söylentilerin ve mevsime yakışanından hissedeceğimiz kadar olmasa da özlemişiz kar yağışını.
Hep söylenen, gripten, hastalıklardan korunma nedeni olarak “şehir efsanesi”ne dönüşen “Kar yağsa da ortalıkla cirit atan mikroplar kırılsa” sözcuğünün şifa dağıtan işlevini tamamlaması açısından iyi olmadı da değil. Bu kadar tadımlık haliyle kalır mı bilinmez ama, son yıllarda İstanbul geleneği haline dönen şubattan, martın sonlarına kadar süregelen soğuk ve karlı günlerin yaşanabileceğinin olabileceğini de aklımızdan çıkarmamamız gerek.
İstanbul, özlemle yolunu gözlediğimiz karla tanıştı. Kışın güzelliğini yansıtan, efsane simgesi karın yağması çok güzel de; beraberinde getireceği sorunlarının da asla unutulmaması gerekir. Özellikle İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerde ısınma için kullanılan doğalgaz ve onun olmazsa olmaz paydaşı, önemli temel tüketim maddelerinden elektrik faturalarının yarattığı travma, hep aklımızdaki kalan en rahatsız edici olanıdır.
Özlemle beklenen; kar topu oynama, kardan adam yapma ve pencereden bakarken gülümseyerek izlenen kar yağışı görüntüleri kış anılarına bırakabileceğimiz en önemli fotoğraf görüntüleridir.
Kışın soğuk günlerinin kaçınılmazı olan, soğuk algınlıkları, gribal enfeksiyonların neden olduğu kronik hastalıkların alınması gereken önlemlerini unutmaksızın, tüm korunma yollarının gereğini yerine getirmek, ilk yapmamız gerekendir,
Bu koruma yollarını en önemlisi ve belki de birincisi; özellikle doğal yollardan alınacak C vitamini destekli beslenmeyi asla ihmal etmememizdir.
Kış mevsiminin olmazsa olmazı gribal enfeksiyonlardır. Bulaşması en kolay olan grip virüsleri vücut direncinizin en zayıf olduğu anlarda size bulaşır ve hasta olmanıza neden olabilir. Bunu için öncelik vücut direncinizi yükseltecek ve güçlü tutacak vitamin desteğini sağlayabilmenizdir. Bu destek için en akla gelen, doğal yollardan alınan C vitamin deposu meyve ve sebzeleri, olması gerektiği miktarlarda, çiğ halleriyle tüketmenizdir. Bunun için ilk akla gelenlerden biri turunçgiller ve portakaldır.
Ola ki gripe yakalandıysanız, vücut direncinizi yüksek tutabilmek için salep ve keçiboynuzu tercih nedeniniz olmalıdır. Bu iki bitki özü, grip virüsünün etkisiz hale getirebilen “mannan” adlı bir bileşik içerir.
Bu arada koruyucu ve rahatlatıcı olarak yaygın hale gelen nane-limon karışımı veya zencefil-limon ve bal karışımı son zamanların en çok tercih edilenidir. Özellikle taze kış sebzeleri; kereviz-lahana-brokoli ve diğerleri fazlasıyla etkililer. Bunların hemen hemen hepsi, C vitaminini bünyesinde barındıranlardır. Ve tabii ki, yıllardır vazgeçilmezlerimizden olan portakal-kivi ve greyfurt.
Kış ve simgesi kar, artık İstanbul için beklenendi ve dün gece çok yoğun olmasa da kendini gösterdi. Bazen kar güzelliktir, özlenendir desek de, bu doğalgaz- elektrik faturalarının İstanbullulara yüklediği ağır yük, tüm güzellikleri ötekileştirdi. Kışla birlikte dar gelirliler, ceplerini yakacak bu faturaların bütçelerine yansımalarının yarattığı düşünce çukurundalar.
Daha kar gelmeden bu doğalgaz ve elektrik faturaların İstanbullulara yansımalarını her yerde görebiliyoruz.
“Gözlerimiz yollarda kalmıştı, nerelerdeydin iki gözüm” içten gelen sözümüz müdür!