Mîraç hadisesi; kulun Allah'a yaklaşması için vesîle kılınmış bir büyük lütuftur. Allah miraçla bizlere, Peygamber'e (s.a.s.) lûtfettiği yaklaşma şeklini öğreterek, yakından yakîne geçmeyi göstermiştir.
Ken’ân Rifâî diyor ki; Peygamber o kimsedir ki şeriat, tarîkat, hakîkat ve mârifet derecelerinden geçerek temizlenmiş; müctebâ, murtazâ, mustâfa isimleriyle seçilmiş, beğenilmiş ve sâfiyet kazanmış bir seviyeye ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) zaten yaradılışı itibariyle aklıyla, kalbiyle ve nefsiyle Allah’ın istediği bir kuldur. Ancak bu yakınlıktan yakîne geçebilmek için mîracı yaşamıştır. Temizlenmiş, arıtılmış olmasına rağmen, vücudunun kendi hakîkatini anlaması için kırk yıl belli bir eğitimden geçmesi gerekmiştir. Bu eğitim süreci, vücudunun içindeki kırk makamın açılmasını ve temizlenmesini, kırk makamın da âşikar olmasını sağlamıştır. Böylece kendi güzelliğiyle, meşrebiyle, huylarıyla Mekke’den Kudüs’e, yani teklik âleminden çokluk âlemine gelerek mîraca doğru yükselmesi gerçekleşmiştir.
Onun yükselmesi meleklerle olmuştur. Melekler ise onun melekeleridir, ahlâkıdır, güzelliğidir, edebidir ve teslimiyetidir. O mîraca bu özellikleri ile yükselmiştir. Cebrail (a.s.) ona öncülük etmiş ancak daha sonra Sidre-i Münteha’ya, yani bir kulun gelebileceği en üst makama geldiğinde yol gösterici Cebrail’in yani külli aklın yol göstericiliği sona ermiştir. Hz. Peygamber oradan yükselmeye tek başına devam etmiştir. Bu yükselme artık ezelî nasibi ve aşkıyla olmuştur. Buradan itibaren hiçbir dünyevî his de geçerli değildir; sadece aşk geçerlidir.
Allah ona sonsuz aşkı ve yalnız Allah’a yönlenen bakışı, başka hiçbir şeyi görmeyişi lûtfetmiştir. Onu böylece yükseltmiş ve huzura doğru yüceltmiştir. Daha sonra Allah ona tenezzül etmiştir. “Allah ve melekleri peygambere salat ve selam ederler.” (Azhâb/56) âyeti zuhura geldiğinde, Allah ona yakınlaşmış ve ona kendi hakîkatini göstermiştir. Yani yaratılışın hakîkati olan “istedim ki bilineyim” makamından kendi tecellîsini ona göstermiştir. Orada Hazret-i Peygamber yakından yakîn makamına; yani Allah’ın onda tecellî etme, kendi varlığından tamamen geçip O’na layık bulunma makamına yükselmiştir. Allah, kullarının bu makama kendi çaplarında, kendi kapasiteleri ölçüsünde ulaşmasını, bu yakînliği yaşamasını istediği için bize de namazı lûtfetmiştir. Onun için mîraç, namazda Allah ile buluşmak için yegâne fırsattır. Tabii ki kulun mîracı Hz. Peygamber’in mîracı ile mukayese bile edilemez ama bu kapının namaz yoluyla kendi kısıtlı kapasitemiz ölçüsünde de olsa açılmış olması bizim için çok büyük lütuftur.
Allah ile peygamber arasındaki mîraç tekrar eder; Kur’ân-ı Kerîm’de mîraç tekrar edildi diye anlatılır. Bunun sonucunda namazın beş vakite indirilmesi gerçekleşmiştir. Buradaki anlam şudur: Beş rakamı aslında birçok şeyi içinde toplar. Beş, beka makamının temsilidir. Beka ise fenaya ermiş kulun tekrar Allah ile dünyaya dönüp kullara hizmet etmesidir. Müslümanlığın hakikati budur. Yok olmak yeterli değildir. Kâmil olmak, kendi çapında kemâle ulaşmak da yeterli değildir. Ondan sonra kendi varlığından geçtiği için kararlarını Allah’ın verdiği bir kul olarak dünyaya dönmek, halka o şekilde hizmet etmek şarttır. İşte bu hakikatleri idrak edeceğimiz kandil gecelerinin ibadetle geçirilmesi gerekir. Ancak burada önemli olan, kulun samimiyetle yaptığı ibadettir. Çünkü ibadet zaten o samimiyet ve ihlasla gerçekleşir. O zaman kul Allah ile bir ve beraber olur.
Müslümanın namazı secdedir; secde ise kulun varlığının yok olmasıdır. Âyette buyurulduğuna göre Allah kulunu alnından yakalar. Yani varlığından, idrakinden yakalar ki; kul yok olur, Allah var olur. Kul namaz kılmakla, Allah’ın huzurunda secdeye varmakla böylece kendi çapında mîracını yaşamış olur.
Mîraç geceleri aynı zamanda Allah’ın kullarına lûtfettiği hakîkatleri düşündürdüğü gecelerdir. Önce Peygamber’e şükredilir, çünkü o mîracı yaşaması ile bize namazın önemini öğretmiş ve namazda Allah ile nasıl beraber olabileceğimizi göstermiştir. Kâmil yani tam şekilde kılınan namaz, kulu hakîkaten mîraca yükseltir. Hakîkî mîracını yapan kulda da Allah tecellî eder.
Biz de bu geceleri birlik, beraberlik içinde namazla, niyazla geçirmeliyiz. Bu geceleri hep birlikte şükür, zikir ve tesbihatla yâd etmeliyiz. Asla bölünmemeliyiz… Hep birlikte Allah’ın ipine sarılmalıyız. Ömrümüzü Hakk için halka hizmet etmekle geçirmeyi öğrenmeliyiz. Birbirimizle kardeşâne bir ömür geçirmemiz gerekir. Birlikte ibadet etmenin de ana gayesi budur.
Mîracımız mübârek ola!..