"Doğa Ana! Doğa Ana!" diye bağırmış. Masal bu ya dağların arkasından 'Doğa Ana' belirmiş.
Çok eski masaldır, karınca ile ağustosböceğinin hikâyesi. La Fontaine’nin tüm masallarında olduğu gibi her biri ders niteliğinde öğüt verici nitelik taşır.
Hikâye şöyle: Ağustosböceği kırlarda saz çalar, şarkı söyler, oyun oynarmış. Karınca da soğuk ve uzun geçecek kış günleri için erzak biriktirirmiş. Karınca, ağustosböceği ile her karşılaştığında, ona kış için hazırlık yapmasını tavsiye eder ancak her seferinde ağustosböceği kışa daha çok zaman olduğunu söyler, gününü gün edermiş.
Böyle sürüp giden karşılaşmaların-konuşmaların sonunda ağustosböceğinin içine bir kuşku düşüvermiş. İşini sağlama almak için ‘Doğa Ana’ya çağrı yapmaya karar vermiş;
“Doğa Ana! Doğa Ana!” diye bağırmış. Masal bu ya dağların arkasından ‘Doğa Ana’ belirmiş.
“Doğa Ana, kış gelirken bana haber verir misin? Haber verirsen bende kış için erzak biriktiririm” demiş. Doğa Ana ne desin. ‘Olur’ anlamında bir rüzgâr estirmiş.
Karakışın en yoğun olduğu bir gün ağustosböceği, karıncanın kapısını çalmış.
“Karınca kardeş! Karınca kardeş! Aç kaldım bana biraz yiyecek verir misin?” demiş. Karınca da, ağustosböceğine yaz boyu ne yaptığını sormuş.
“Saz çaldım, şarkı söyledim, oynadım” demiş. Karınca bu cevaba karşılık;
“Şimdi sen git, saz çal, şarkı söyle, oyna” demiş. Tabi ki ilave etmiş;
“Neden bir parça yemek biriktirmedin? Bu kış günleri için tedbir almadın?” demiş.
“Tedbir alacaktım ancak Doğa Ana kış gelirken beni uyarmadı” diye cevap vermiş.
O sırada konuşmalara kulak misafiri olan Doğa Ana, gökyüzünde belirmiş ve ağustosböceğine seslenmiş;
“Yeşil yaprakları sarartmadım mı?”
Ağustosböceği cevap verir;
“Evet sararttın.”
“Havaları soğutmadım mı?”
“Evet soğuttun.”
“Yüksek dağlara kar yağdırmadım mı?”
“Evet yağdırdın.”
“Eee! Ben senin için daha ne yapsaydım? Sonbaharın arkasından kışın geleceğini, ben sana daha başka nasıl bildirebilirdim ki?”
1985 yılında NASA, uydu fotoğraflarından, böyle devam ettiği takdirde, Anadolu’nun 50 yıl sonra çöl olacağını bildirmiş. O zaman yayınlanan tüm gazete ve dergilerde bu konu çokça işlenmiş. Konunun önemini anlayan TEMA Vakfı, erozyonla mücadele konusunda yoğun bir mücadele başlatmış ve hala devam ediyor.
‘TÜRKİYE ÇÖL OLMASIN’ sloganı ile sözlü-yazılı basında konunun önemini anlatmaya çalışmış ve çalışmaya devam ediyor. Hatta pilot bölgeler seçerek, ağaçlandırma yapar, hala yapmaktadır.
2016 yılındayız. NASA’nın ilk beyanından 31 yıl geçmiş durumda. Yani tahmini verilen sürenin yarısı geçmiş durumda. Ülkemiz hızla çölleşirken, maalesef milletin dilinde hala ‘Türkiye 50 yıl sonra çöl olacakmış!’ lafları dolaşıyor.
La Fontaine’den masallar devam ediyor anlaşılan. 2035 yılında bize saz çalıp, türküler söyleyip, oynamak düşecek galiba…
‘La Fontaine’den Masallar’ devam ediyor
Bu ülkede; ağustosböceği ile karıncanın masalları sona erecek gibi değil. Yukarıda anlatılan masalın bir başka versiyonu daha var. Dilerseniz bir de onu anlatayım:
Masal, aynı masal. Kişiler, konular aynı ancak olayların seyri bir az değişmiş. Karınca yaz boyu çalışırken ağustosböceği yine saz çalmış. Benzer hikâyeler tekrar edilmiş yani. Tabi kış gelmiş karınca sıcacık evinde afiyet içinde yaşıyorken yine masalda olduğu gibi bir gün kapısı çalınmış. Karınca yine masalda olduğu gibi kapıyı açınca karşısında ağustosböceğini buluvermiş.
Karınca, ağustosböceğinin yaz boyunca saz çaldığını şimdi aç kalmış olduğunu ve yemek istemeye geldiğini düşünerek, “Yine yemek istemeye geldin değil mi?” demiş. Ve ağustosböceğini hiç dinlemeden konuşmasına devam etmiş; “Biraz çalışmış olsaydın böyle aç kalmazdın.”
Buraya kadar her şey La Fontaine’nin anlatmış olduğu masal gibi. Ancak ağustosböceği, karıncaya; “Yo yo! Yanlış anladın” demiş. “Yaz boyunca saz çaldım, biraz para kazandım. Hatta meşhur oldum. Şimdi Avrupa turnesine çıkıyorum. Belki oralardan istediğin bir şeyler vardır diye düşündüm. Bir de halını hatırını sorayım dedim” demiş.
Bizim çalışkan karınca çok şaşırmış bu işe. Hem ağustosböceğinin hiç aç bir duruşu da yokmuş. Üzerinde kürk, arkada bir limuzin araba, şoförü ile bekliyor. Durumu hemen toparlamış bizim güngörmüş karıncamız; “Yok, bir şey istemiyorum” demiş. “Ama Fransa’ya uğrayacaksın değil mi?” diye sormuş. Ağustosböceği de; “Evet” deyince eklemiş bizim çalışkan karınca; “İyi o zaman. Fransa’da La Fontaine diye biri var. Ha onu görürsen yüzüne bir tükür benim için.”
Sanırım biz millet olarak masalın ikinci versiyonu ile ilgileniyoruz. Altımızdaki toprak kaymış, ‘Türkiye 50 yıl sonra çöl olacakmış’ deyip duruyoruz…