İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

​SORUN BANKALAR MI?

YAYINLAMA:

Uzun yıllardır gündemde yüksek faiz problemi var. Yüksek faiz tartışmasında iş döndü dolaştı uyarılan bankalar oldu. Bankaları uyarmakta her zaman fayda vardır. Fakat bu defa sorun bankalar mı bankaların bankası mı? Bunu ortaya iyi koymak gerekir.

Birkaç farklı veri üzerinden bir seri yazı ile TCMB’nin sıkılaştırıcı para politikalarının olumsuz etkilerini ele almıştım. Ancak, ihale bankaların üzerine kaldığından tekrar değerlendirmek ihtiyacı hissettim.

Faizlerin yukarı yönünde asıl etken sıkılaştırıcı para politikalarıdır. TL kıtlığı nedeniyle mevduat tarafında rekabet kızıştığından fon toplamanın maliyeti yükselmektedir. Dolayısıyla pahalı elde edilen kaynak pahalı sunulmaktadır. Rekabet kaynaklı bu süreç ise aslında para piyasasında etkinlik bulunduğunu gösterir. Yani bankalar rekabette etkin oldukları için uyarılmışlardır. Oysa artık mevduata %12-13 seviyelerinde faiz verildiği reklam konusu olmuştur. Bu şartlar altında bankalar sıfır marj ile çalışsa dahi işletmelerin kar marjları da sürekli düştüğünden kredi faizleri pahalı olacaktır. Bankalar deli midir ki nedensiz mevduat faizini yükseltsinler?

Bu meselede asıl sorunlu taraf TCMB’dir. TCMB piyasayı olumsuz etkileyen sıkılaştırıcı para politikalarını yani TL kıtlığını ‘kurla mücadele’ perdesi arkasından kullanmaktadır. Halbuki sadece ülkemizde değil tüm dünyada kur teorinin dışına çıkmış ve global bir etki ile yön tayin etmektedir. Teoride kurun belirleyicilerinden birisi yurtiçi faiz oranlarıdır. Normal şartlar altında yurtiçi faiz oranlarının kur fonksiyonunun temel belirleyicisi olduğu gerçekten doğrudur. Fakat olağanüstü şartlarda yurtiçi faiz oranlarının kur fonksiyonu içindeki ağırlığı azalır. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi. Üstelik bu durumda yüksek faiz ile istenen nispette kur aşağı çevrilemediği gibi ekonomi için olumsuz dışsallar oluşmaktadır.

Konut kredisi piyasası daralmaktadır. Konut satışlarının yavaşlaması iç piyasadan beslenen ekonomimizi olumsuz etkilemektedir. Üstelik konutta değerlendirilemeyen tasarruflar tüketim mallarına yönelmektedir. Tüketim malları büyük oranda ithal niteliklidir. Bu durum yatırıma yönelecek kaynakların ithalatçı ülkelerce emilmesi sonucunu doğurur. Dahası büyük oranda enerji açığımız nedeniyle yaşadığımız cari açık meselesi beslenerek risk alanı oluşmaktadır. Yatırım yerine tüketime yönelen kaynaklar nedeniyle istihdam yaratılamamaktadır. Bu durum işsizlik ve sosyo-ekonomik sorunlarla mücadele eden bir toplum yapısı doğurmaktadır.

Asıl problem ise zaten firmalarımızın ciroları kadar borçları olması ve bu borçları borçla çevirmeleridir. Piyasa yavaş olduğundan ve karlılık azaldığından artan borç maliyeti, büyük emeklerle ortaya çıkarılan ve birçok insanımıza istihdam sağlayan firmalarımızın yok olmasına neden olacaktır. Bu daha az vergi, daha fazla işsiz, daha büyük sosyolojik problemler demektir. SGK’dan kalkınma alanlarına kadar her iktisadi ve içtimai faaliyet etki altında kalır. En kötüsü de bu firmalarla bankaların batmasıdır ki bankalara sıçrayan krizler çaresizdir.

TL kıtlığının sebep olduğu yüksek faizin beslediği yüksek enflasyon ise cabası. Bir kısır döngüdür bu gidişat. Kur gibi enflasyon üzerinde asıl belirleyici de global etkilerdir. Yani TCMB ne kuru ne enflasyonu yönetebilmektedir. Biz bizeyken birbirimizi kandırmayalım.

Amma bizim TCMB var ya, faizi öyle bir yönetir ki tereyağından kıl çeker gibi. İstediği gibi indirir kaldırır. Birçok farklı araç kullanabilir. Eli çok rahattır. Bir yapsa piyasa güllük gülistanlık olur. Cepler dolar, yüzler güler, çoluk çocuk bayram eder. Biraz cesaret bu işe yeter.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *