İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

Şükür fabrikası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Şükür fabrikası

Marketten ürün aldığımızda karşılığında ödeme yaptığımız gibi Allah'ın misafirhanesinde O'nun nimetlerini kullanırken üç birim fiyat ödemek durumundayız. Bunlardan biri zikir başta “Bismillah”, nimeti kullanırken Allah'tan geldiğini düşünmek fikir ve sonunda da "Elhamdülillah"ile ilân edilen şükürdür. Bu üç birim fiyat ödenmeden o nimetten istifade ettiğimizde eksik ödeme yapmış oluyoruz.

Markette ödeme yapmadan ürünü alamadığımız gibi nimetleri kullanırken de eksik ödemeyi yaptığımızda Allah bundan razı olmuyor, hesabını soracağını da Kur'an-ı Kerim'de açıkça bildiriyor. Üzerimize bir borç olan şükür, içindeki sâfi imanı ve hâlis tevhidi görebildiğimiz takdirde en lezzetli ubudiyet vazifesi haline gelir. Şükreden kul, şükretmenin verdiği lezzetin, verilen nimetten daha ziyade olduğunu idrak ederse, şükür için yaratılmış bir varlık olduğuna da şükreder hale gelir. Şükreden insan, gönderilen nimetin kendine özel olduğunu ve doğrudan doğruya Allah'tan geldiğini ve O'nun rahmet ve şefkatini görür ve bunu "Elhamdülillah"ile izhar eder. Allah, Rahman, Rahim, Rezzak Mün'im, Kerim gibi esmaları okuyarak yaptığı şükür o kulun damağında şekerden daha tatlı, muvakkat değil bâki bir lezzet bırakır ve şükrettiği nimetler de daha güzel karşısına çıkacak bir şekilde bekâya gönderilir. Bu şekilde nimetin devamı da sağlanmış olur. 

Şükreden bir kul olmak, o kadar büyük bir derecedir ki, insanı mahbubiyet makamına çıkaran bir vasıta olur. Peygamberimiz (sav) şükreden bir kul olabilmek için ayakları şişinceye kadar namaz kılmıştır. Demek ki, şükrün en ehemmiyetli, en kapsamlı göstergesi namaz kılmaktır. Nimet sadece yiyecek içecekten ibaret değildir. 

Maddi, manevi bedeni-miz, sağlığımız, sevdiklerimiz, evlâdımız, soluduğumuz hava içtiğimiz su ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz nimetlerin hepsi kendi cinsinden şükrü gerektirir. Bu sebeple dil ile söylenen "Çok şükür, elhamdülillah "kelimeleri bazen yeterli olmaz. Bütün verdiklerini O'nun istediği doğrultuda kullanmak da şükre dahildir. Şükredenlerin yani şâkirlerin enayi olarak görüldüğü, şükürsüzlerin de arsızca bunu dile getirip pohpohlandığı garip bir dönemde yaşıyoruz. 

Hiç kimse halinden memnun değil, herkes isyanlarda,kimse kendini bu asra ait hissetmiyor vs vs... Velhasıl-ı kelâm şükürsüzlük had safhada ve asrın hastalığı haline gelmiş durumda. Allah kâinat fabrikasında mükemmel, muntazam bir şükür sistemi kurmuş. Bir fabrikada giren ham madde, en etkin en verimli, fire en aza indirgenecek şekilde kullanılmalı ki fabrika zarar etmesin .Yani giren ürün ile çıkan ürün birbirini karşılamalı fire en az olmalı veya hiç olmamalı ki, o sistem dönebilsin, işletme kâr edebilsin. Kâinattaki şükür sisteminde ise fireye yani israfa, şükürsüzlüğe asla müsaade edilmez. Şükredilmeyen her nimet ziyan olur. Allah israf etmez, hikmetli yaratır ve kullarının da müsrif olmasını istemez. Bu şükür üretim fabrikasında ham madde yani giren nimet ile çıkan mahsul yani şükür en az birbirine eşit olmalıdır. 

Nimetin şükürsüzlükle ziyan edilmesi yasaktır. İsrafa yani şükürsüzlüğe sebep olan tek canlı insandır. Tavuklardan arılara, ineklerden sineklere, bütün zihayat Allah'a şükreder. Her canlı kendi istidadına göre o vazifeyi yerine getirir. Tavuk yumurta fabrikasıdır, yumurtlayamıyorsa kesilir. Arı bal fabrikasıdır, bal yapamıyorsa yetiştirilmez. İnsan ise diğer canlılardan daha çok nimete mazhar olduğu için şükür fabrikasıdır.

Şükürsüzlük ederse sistemin dengelenmesi, israfın olmaması için "Şükredersiniz nimetimi artırırım, şükretmezseniz azabım çetindir" âyeti mucibince nimetler elinden alınarak veya azaltılarak bu dünyada o insana bir nevi cehennem azabı tattırılır. Çünkü nimetin elden gitmesi insan için en yakıcı azaplardan biridir. Şükürsüzlüğüne devam edip asi, nankörler defterine yazılırsa kendisine verilen elmas kıymetindeki cevherleri kömüre kalbettiği için âhirette ateşte yanmaya müstehak olur. 

Kur'an-ı Kerim'de üzerinde tahşidat yapılan bu şükür meselesini kendisine akıl nimeti verilen insanın çokça tefekkür etmesi ve yaratılış amacına uygun şekilde şükür mahsulü çıkarması gerekiyor. Deniz dibindeki semekler dahi hatta hakir gördüğümüz sinekler dahi bizim gafletimizden, şükürsüzlüğümüzden Allah'a şikâyette bulunuyorlar. Sinekten daha aşağı esfel-i sâfiline düşecek bu vaziyete girmek halife-i arz olan insana yakışmayacak bir durumdur. Birinden bir iyilik gördüğümüzde mahcubiyet hissedip belki kırk kere teşekkür ederken bizi nimetleriyle perverde eden Allah'a teşekkür etmemek nasıl bir gaflettir? Soluduğumuz havayı kesiverse, güneşi birden söndürüverse, içtiğimiz suyu elimizden alsa ne yaparız düşündük mü ? Küçük yaştan yetmiş küsür yaşına kadar demirden akciğer içinde yaşayan adamın yerine kendimizi hiç koyduk mu? 

Şükredecek bir şey bulamayan (!) insan yokluk karanlıklarından çıkarılıp taş, toprak, bitki, hayvan olarak yaratılmadığına, böcek, yılan olmadığına insan olarak, Müslüman olarak yaratıldığına daha özelinde de birçok nimetlerle donatıldığına bir baksa bunu tam idrak edebilse başını secdeden kaldırmazdı. Evet, insanı ahsen-i takvime çıkaran, içinde uhrevi lezzetleri barındıran şükür lezzetini alabilmek duâmız olsun Cenab-ı Erhamür Rahimin bizi hakkıyla şükreden kullarından eylesin âmin!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *