İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

​HOLLANDA BAŞBAKANI ÖĞREN: SEÇMENLER HER ZAMAN ORİJİNALİ SEÇER

YAYINLAMA:

Hollanda'da seçimler var. Bize bir kez daha acı bir gerçeği gösterecek.

Avrupa'da merkez partileri bu gerçeğin farkına varmakta maalesef çok zorlanıyorlar. Son yıllarda özellikle AB üyesi ülkelerde artan yabancı düşmanlığı ve özellikle Müslümanlara yönelik düşmanlık tekrardan bir “Hitler-Mussolini Avrupası” hedefi için yola çıktıklarını ustaca saklayarak AB düşmanlığı, Türk düşmanlığı ve İslam karşıtlığına yönelik popülist sloganlarla oylarını artıran aşırı sağcı partiler, AB ülkelerindeki beceriksiz hükümetleri de ustaca etkilemekteler. Özellikle bir çok AB üyesi ülkenin hükümetlerinin ekonomi alanında başarısızlığını ve sığınmacılar konusunda beceriksizliğini Avrupa'nın aşırı sağı çok ustaca istismar etmekte.

Son olarak Hollanda'da yaşamak zorunda kaldığımız acı olaylarda da aynı yöntemin ne kadar başarılı uygulandığını görmekteyiz. Hollanda'nın Müslüman, Türk ve AB düşmanlığı ile namlı aşırı sağcı politikacısı Geert Wilders Hollanda hükümetinden “ne istediyse” hafta sonu Hollanda hükümeti tüm isteklerini yerine getirdi.

Geert Wilders Hollanda hükümetine “Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu ülkeye sokmayın” dedi. Hollanda hükümeti Türk Dışişleri Bakanı'nın uçağına iniş izni vermedi. Geert Wilders Hollanda hükümetine “Türk politikacıların Hollanda'da toplantı yapmasına izin vermeyin” emrini verdi. Hollanda hükümeti uyguladı. Hem de öyle bir uyguladı ki eğer Geert Wilders Hollanda başbakanı olsaydı belki bu derece “insanlık dışı”, “tüm diplomatik kuralları çiğneyerek”, “kadın düşmanı tutumlar içinde”, “demokratik gösteri yapan insanları köpeklere ısırtarak” ve “tüm uluslararası kurallar ihlal edilerek” Türkiye'nin Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın çok çirkin bir şekilde sınır dışı edilmesi olayını yaşamazdık. Hollanda'nın sözde “aşırı sağcı” olmayan hükümeti aşırı sağcı Geert Wilders'in bile belki de uygulamayacağı bir sertlik ve çirkinlik ile tüm dünya kamuoyunun gözleri önünde Hollanda'yı “rezil etti”.

400 yıldan fazla bir süredir çok iyi dost iki ülke olan Türkiye ve Hollanda dostluğu çok büyük ve tedavisi çok zor bir yara aldı.

Geert Wilders çok mutlu. Pazar sabahından beri Hollandalı seçmenlere “bakın biz ne kadar doğru politik talepler dile getiriyoruz, bize karşı olan hükümet bile dediklerimiz harfi, harfine uygulamakta” propagandası yapmakta. Haklı. Hollanda hükümetinin cumartesi günü yaptıkları Avrupa genelinde ırkçıları çok sevindirdi. Müslüman ve Türk düşmanları artık “Rotterdam zaferlerini” kutlamaktalar.

Hollanda Başbakanı ve hükümeti oluşturan koalisyon çarşamba günü bu yaptıklarının kendilerine değil Geert Wilders'e yeni seçmenler kazandırdığını görecekler. Çünkü seçmenler her zaman “orijinal olanı” tercih ederler. Geert Wilders politikalarını kopya edenleri niye seçsinler?

Ve Hollanda artık AB'nin “Kuzey Koresi”. Ancak “Kuzey Kore'de” yapılabileceğini düşündüğümüz diplomasi ve insanlık adına tüm “ihlalleri” gerçekleştirdi. AB üye adayı ve kendi gibi NATO üyesi bir müttefik ülkeyi ve de en başta kendi ülkesinde yaşamakta olan tüm Türkleri kaybetti. Hollanda'da yaşamakta olan Türklerin bu ülkeye olan “inancı” ve “güveni” artık yok.

Bu hatalar maalesef AB'nin diğer ülkelerinde de yaşanmakta. Mayıs ayında Fransa'da aşırı sağ tüm engellemelere rağmen ikinci parti olarak ilk turu aşarsa bu nedenle aşacak. Almanya'da en başta merkez partileri tarafından haklı olarak “aşırı sağcı” diye tanımlanan AfD (Almanya için Alternatif” isimli parti eylül ayında yapılacak seçimlerde “Bundestag'a” girmekle kalmayıp aynı zamanda üçüncü büyük meclis grubunu oluşturursa o da bu başarısını merkez partilerinin “kendisini kopyalamaya” kalkma hatasına borçlu olacak.

AB üyesi ülkelerin bazılarında Türkiye'deki referandum nedeniyle yapılan “bilgilendirme toplantılarına” yönelik tepkiler ve bu toplantıları engelleme adına gündeme gelen tüm “anti-demokratik” uygulamalar aslında aşırı sağcıların güçlenmesine yaramakta.

Yıllardır Yunanistan'da, Fransa'da, İtalya'da ya da İspanya'da seçimler olduğunda örneğin Almanya'da yaşamakta olan Yunanlılara, Fransızlara, İtalyanlara ya da İspanyollara yönelik “propaganda” toplantıları yapıldı. Bu ülkelerin milletvekilleri ve bakanları gelip bu toplantılarda konuştular. Bu durum kimseyi rahatsız etmedi. Hatta desteklendiler. Almanya örneği Belçika, Fransa, Hollanda ya da Avusturya içinde aynıydı.

Peki öyleyse Türkiye ile derdiniz ne?

Haftalardır Türkiye'deki referanduma yönelik olarak PKK terör örgütü destekçilerinin misafiri olarak gelen HDP'li milletvekilleri ve politikacılar Almanya'da, Hollanda'da ya da Avusturya'da “hayır oyu verin” toplantıları yapmaktalar. Bu toplantıları hiç kimse engellemiyor.

Buna karşın Türkiye'den bakanların ya da milletvekillerinin gelip vatandaşlarını bilgilendirmesinin en son Hollanda'da olduğu gibi “Kuzey Kore pratiği” ile şiddet kullanılarak engellenmesi ise tam bir skandal.

Oysa bu toplantılar yapılsa toplantılara katılanlar dışında kamuoyunu hiç ilgilendirmeyecek ve rahatsız etmeyecekti. Şimdi ise dünya kamuoyu nezdinde “NATO üyesi ülkeler birbirlerine düşman muamelesi” yapıyor denilerek bu durumla “alay bile edilmekte”.

Almanya bunun farkına varmış olmalı. Olumlu gelişmeler var. Pazar akşamı Alman birinci televizyonu ARD'de Türkiye'nin Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in sağ kolu devlet bakanı Peter Altmaier birlikte tartışarak bu krizin sona ermesi ya da hafifletilmesi yönünde adımlar attılar. Almanya'da eski Şansölye Gerhard Schröder'in bu krizi çözebilecek bir “arabulucu” olduğunu söyleyenler var.

Hatta haftasonu bizzat bakanların katıldığı toplantılar olaysız ve sorunsuz gerçekleştirildi.

Yani Almanya'da krize çözüm aranırken Hollanda, Avusturya ya da Danimarka gibi ülkelerin “Almanya'da başlayan” yanlış bir uygulamayı “kraldan çok kralcı” bir tutum içinde kopyalamaya son vermelerinde yarar var.

Bu durumun sürmesi herkesin kaybetmesi ve sadece Avrupa'nın aşırı sağcılarının güçlenmesi anlamına gelmekte.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *