CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ NELER GETİRECEK?
Başbakan Binali Yıldırım açıkladı, nisanın ilk yarısında cumhurbaşkanlığı sisteminin referandumu olacak.
Önümüzde yaklaşık olarak 2,5 aylık bir zaman dilimi var.
Bu süreye kadar gerek hane hane olsun gerekse sokak sokak bu sistem değişikliğini olabildiğince halka anlatmakta fayda var.
Bu noktada en büyük görev haliyle iktidar partisine düşüyor.
Özellikle hatırlayacak olursak AK Parti’nin 7 Haziran seçimlerinin vaatleri arasında başkanlık sistemi vardı.
Lakin 7 Haziran’a kadar bu vaat seçim meydanlarında ya da teşkilatlarda gerekli ölçüde anlatıl(a)madı.
O nedenle başkanlık tartışmaları yeni başlamış değil, bu tartışmalar iki senedir gündemimizde.
Ama öyle ki gerekli ölçüde bu tartışmalar belli bir olgunlaşma göstermediği için açıkçası önümüzdeki 2,5 aylık bir zaman diliminde bunu iktidar partisinin her bir bireyi topluma anlatmalı.
Bu iktidar partisinin olağan görevi ama zaten halk bu paketi inceleyerek, gündelik hayatına ne gibi bir faydalarının olacağını hesaba katarak sandığa gidecek ve oyunu verecek.
En sonunda da halk ne derse o olacak; açıkçası ben %60’ın üstünde bir “evet” oranı bekliyorum.
O zamana kadar neler değişir ya da değişmez elbette hepsini zaman içinde göreceğiz.
Peki bu cumhurbaşkanlığı sistemi neler getirecek?
Her şeyden önce şunu anlamamızda fayda var, cumhurbaşkanını halkın seçtiği günden bu yana cumhurbaşkanı seçilen kişi halka doğrudan sorumlu.
Hatta Erdoğan’ın almış olduğu oy oranı iktidar partisinin almış olduğu oy oranından bile fazla ama cumhurbaşkanının sorumluluğu yasal olarak anayasada belirlenmiş değil.
Dolayısıyla bu sorumluluğun yasal çerçeve altına alınması en başından beri şart olan bir durumdu ve şimdi bu boşluk gideriliyor.
Bunun akabinde o çok klişe olan sözü tekrarlamak gerekiyor… Devletin başı da, lider de tektir, dolayısıyla cumhurbaşkanı seçilen kişi devletin en tepesi olduğu için bu çift başlılık durumunun ortadan kaldırılması gerekiyordu ve bu paketle birlikte bu durumda netliğe kavuşmuş olacak.
Sadece bunlarla sınırlı değil tabi.
Özellikle CHP’nin sistem değişikliğine rejim değişikliği diyerek dezanformasyon yapması bir kenarda dursun, “tek adam rejimi” geliyor diyerek ortalığı ayağa kaldırması da ayrı bir cahillik ve art niyet taşıyor.
Öyle ki, yeni sistemde yasama, yürütme ve yargı birbirinden bıçak gibi ayrılıyor. Şimdi ki sistemde yasamanın çoğunluğu iktidar partisinde, yürütme aynı şekilde iktidar partisinden oluşuyor, yargı da yasama ve yürütme gibi iktidar partisiyle ilişkili.
Ama bu sistemde yasamadan olan bir kişi yürütmede yer alamayacağı gibi cumhurbaşkanı yürütmesini tarafsız isimlerden oluşturmak durumunda kalacak, açıkçası eski sisteme göre çok daha demokratik bir sistemin temellerini atıyoruz.
Tek partinin tüm kuvvetleri kontrol etmesinden daha tarafsız bir sisteme doğru geçiyoruz.
Özellikle cumhurbaşkanlığı sisteminde meclis ortadan kalkıyor gibi yorum yapanların da art niyetli olduğunu görmekte yarar var.
Asıl bu sistemde meclisin etkinliği daha fazla artıyor. Çünkü yasama tamamen kendi işini yapacağı için yürütmenin de belli bir partiye angajesi olmadığı için yasamanın daha tarafsız ve daha özgür bir biçimde kendi çalışmalarını yapacağını söyleyebiliriz.
Zaten bakıldığında başkanlık sisteminde başkan ile meclis birbiriyle uyumlu çalışması gereken iki unsur olarak önümüze çıkıyor, biri olmadan diğerinin olabileceğini düşünmek koca bir saçmalıktan öteye gitmez.
Zira kanun yapma ve bütçeyi onaylama gibi çok önemli iki yetkinin meclisin elinde olması seçilmiş başkanın seçilmiş meclisle iyi geçinmek zorunda olduğu anlamına da gelebilir.
Tüm bunların üstüne cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar meclis çalışmalarını katılamayacağı için yürütmenin yasama üzerinde bir baskısı olmayacak, yasama çalışmalarını daha özgür bir biçimde yapacak.
Ve cumhurbaşkanlığı sisteminde yargı meselesi… Bu konu aslında başka bir yazının konusu olabilir ama ana hatlarıyla ele alacak olursak parlamenter sistem kurulduğu günden bu yana öyle bir sistem inşa edilmiş ki yargının seçilmişlerin üzerinde Demokles’in kılıcını sallaması vesayetlerle birlikte palazlanıp durmuş.
Öyle ki yargımız bağımsız olabilmiş ama tarafsız olamamış, vesayetleri parlamenter sistem palazlandırmış yargıda bu vesayetlerin tarafında yer alarak “bağımsız taraflılık” ilkesine göre cereyan etmiş.
Düşünebiliyor musunuz bağımsız taraflı bir yargının neler yapabileceğini? Bunları çok kısa süre önce yaşadık, nasıl kötü badireler atlattığımız ortada, şimdi ise bu bağımsızlığın üzerine yargıyı da tarafsız hale getirerek adil bir adalet mekanizması oluşturuyoruz.
Elbette koalisyonlar krizi de bu sistemle birlikte artık tarihe karışıyor, Türkiye istikrarsız günlerine dönmemek üzere elveda diyor.
Nereden bakarsak bakalım şer cephesi bu cumhurbaşkanlığı sistemini istememekte haklı.
Çünkü Türkiye’nin çağ atlayacağı günler çok yakında.
Bu cumhurbaşkanlığı sistemini yazmaya devam edeceğim.