CUMHURİYETİ NE ZAMAN KURACAĞIZ?
29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edişimiz bir niyet deklarasyonuydu. Cumhuriyet, halka dayanmazsa baskıcı bir sisteme dönüşür. Birinci TBMM milletvekillerinden Hüseyin Avni Ulaş bu durumu “Halka isnat etmeyen cumhuriyet iğfalkardır” diyerek açıklamış. Mustafa Kemal Atatürk de “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir” demiş.
Peki, 1923’te ilan ettiğimiz cumhuriyeti kurabildik mi?
Cumhuriyetin ilanından 1946’ya kadar tek parti devletiydik. 23 yıllık bu uzun sürede her türlü egemenlik CHP’nindi. Türkiye’nin 1946’ya kadarki tarihinin, demokrasi ve cumhuriyetten geçer not alması mümkün değil. “Dönemin kendine özgü şartları vardı” diyenlerin “Yaşasın adil ve halkçı kral!” diyebileceği bir durumun da olmadığı aşikâr. Çünkü cumhuriyetin ilanından sonra, halk egemenliğini sağlamak şöyle dursun, milleti öteki haline getirici baskıcı bir siyaset benimsendi. Milletin dili, alfabesi, kültürü, inancı ve giyim-kuşamını değiştirmeye dönük kanunlar yürürlüğe konuldu. An geldi hac yasaklandı, bir dönem Türk müziği kısıtlandı, şapka takmayanlar zulme uğradı, ana dili ile ilgili akıl almaz yasaklar konuldu, köylüler Ankara’ya sokulmadı, başka partilere müsaade edilmedi, siyasal katılım yollarına kapandı. Neyse ki, 1950’den itibaren millet egemenliği adına yeni bir dönem başladı; çok partili siyasi hayata geçildi, seçimlere katılım oranları artmaya başladı, açık oy gizli sayım gibi komiklikler terk edildi. İyi başlamıştı her şey. Başladığı gibi gitseydi 1946’dan 2016’ya kadar geçen sürede Türkiye ileri demokrasiye kavuşmuş olacaktı. Her şey yolunda gitmedi; tek parti döneminin halk karşıtı derin yapısı, her defasında balans ayarı için askeri-bürokratik oligarşi ve dış ülkelerle iş tuttu.
70 yıla çok sayıda darbe ve muhtıra sığdırıldı. 27 Mayıs 1960’da darbe oldu. Başbakan ve arkadaşları asıldı. Darbeciler yeni bir anayasa yaparak iktidarlarını kanunlaştırdılar. Sonra yeniden yola koyulduksa da 12 Mart 1971’de muhtıra ile durdurulduk. Sonra 12 Eylül 1980’de yeniden durdurulduk. 1980 darbesiyle TBMM lağvedildi, partiler-dernekler kapatıldı. Darbeciler bir anayasa yapıp kenara çekilir gibi yaptılar. Düşe kalka yol almaya çalışırken bu defa 1997’de 28 Şubatçılar yolumuzu kesti. Yine hükümet düşürüldü, askeri vesayet seçimlere müdahale etti, darbecilerin gizli ortaklığında koalisyon hükümetleri kuruldu. Sonraki yıllarda açık-gizli darbe teşebbüsleri sürdü; 27 Nisan 2007’de e-muhtıra verildi, yine 2007’de siyaset ve yargı ikilisinin işbirliğinde gerçekleşen ‘367 Darbesi’ ile TBMM’nin Cumhurbaşkanını seçme iradesine el konulmak istendi. 17-25 Aralık 2013’te paralel darbe tehlikesi atlatıldı. Sonuç alamayınca bu defa 15 Temmuz 2016’da işgalci ve terörist kanlı bir darbe denendi.
Şimdi 2016 yılındayız. Geride kalan 90 küsur yılın 23 yılı tek partili dönemlerdi. 1950’den itibaren ortalama her 5-6 yılda; darbe, darbe girişimi ve muhtıra yaşadık. Türkiye’nin henüz sivil bir anayasası olmadı, her askeri darbe bir anayasa yazıp önümüze koydu. Darbecilerin, yargının veya MGK’nın kapattığı parti sayısı 50’yi geçiyor. Darbelerden dolayı siyasetimiz sağlam bir gelenek oluşturamadı. Tabloya baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: 1923’te cumhuriyeti ilan ettik ama henüz kuramadık. Türkiye’nin 90 yıllık tarihi bir cumhuriyet ve demokrasi tarihi olmaktan çok darbe ve muhtıralar tarihine benziyor.
1923’ten sonraki beş-on yıl içerisinde cumhuriyet gerçekten kurulmuş olsaydı bu kadar çok darbe ve muhtıra olmayacaktı; sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasa ile yönetilecektik; sağlam siyasi geleneğimiz olacaktı; güçlü sivil toplum kuruluşlarına sahip olacaktık; insani ve ekonomik gelişmişlikte dünyada ilk sıralarda olacaktık.
Cumhuriyetin ilanının üzerinden neredeyse bir asır geçmiş olmasına rağmen tablo bu. 1923’te ilan ettiğimiz cumhuriyeti, yüzüncü yılına kadar inşallah gerçek anlamda kurarız. Yol belli; siyasi ve idari reformlara devam edeceğiz, siyasal ve kültürel katılımı çeşitlendirip geliştireceğiz, anayasayı biz siviller yapacağız, insani ve kültürel gelişmişlik için el ele vereceğiz, gelir dağılımı adaletini ve refahı arttırmayı başaracağız, birlikte yaşam geleneğimizde oluşan yaraları tamir edeceğiz. Bilimin, sanatın, girişimciliğin önünü açacağız. Elbette başarabiliriz. 15 Temmuz gecesi millet, devlet ve siyaset olarak başarabilme irademizi gösterdik.