İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

DÜŞMANI TANIMAK İSTEMEYENLER

YAYINLAMA:

Star gazetesi yazarı Yakup Köse, pazartesi günü yazmış olduğu yazıda bazı kesimlere haklı bir soruyu yöneltiyordu: “20 yıldır süren mağduriyetleri hiç konuşmazken, daha ortada süren soruşturmalar varken ve işgal teşebbüsünün üzerinden 2 ay gibi kısa bir zaman geçmişken bu “mağdur seviciliğinizin kaynağı nedir?”

Aynı zamanda FETÖ tarafından kumpasa uğrayan kişilerden biri olan Köse’nin haklı olarak isyan edercesine sormuş olduğu bu soruya “mağduriyet” edebiyatı yapan bazı kesimlerin yanıt vereceğini pek sanmıyorum. Zira onların bu “mağduriyet” edebiyatını kasıtlı olarak yaptıklarına dair kuşkum artık yok.

Ya bu kesimler düşmanını hala tanıyamadılar ya da tanımak istemiyorlar. Son zamanlardaki performansları da gösteriyor ki tanımaya da pek niyetleri yok. FETÖ’nün kırk seneden bu yana mağdur ettiği, haklarına girdiği milyonlarca insanı unutup birkaç mağduriyeti bunların üstüne konu etmek pek de vicdanlı bir tutum değil.

Velhasıl bu konu KHK’larla ihraç edilen bazı kişilerin FETÖ’yle alakalı olmadıklarına ilişkin iddialardan oluşuyor. Böyle bir durum varsa şayet devlet olaya el koyup iade-i itibar noktasında gerekeni yapmalı. Ama milyonlarca kişinin hakkına girmiş, yüzlerce vatandaşımızı şehit etmiş bir terör örgütünün kimlere taşeronluk yaptığını konuşmaz ve ne kadar tehlikeli bir yapı olduğundan bahsetmezsek ne şehitlerimizin hakkını öderiz ne de neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz.

Şunun şurasında çok değil, yaklaşık iki ay önce darbe girişimiyle birlikte Cumhurbaşkanımıza haince suikast düzenlemeye kalkışan, devleti kendi egemenlik alanlarına geçirip taşeronluk yaptığı küresel merkeze köle haline getirmeye çalışan bu terör örgütünün mağdur ettiği kişiler kırk seneden bu yana milyonları buluyor. Hrant Dink suikastından şike kumpasına, Üzeyir Garih cinayetinden Sabancı suikastına kadar her şey de dahli bulunan bu terör örgütünün yaptıklarını konuşmamak demek mensuplarını da devletin içinden temizlemeyi bir o kadar zorlaştıracaktır.

15 Temmuz’dan sonra terör örgütlerinin kıskaca almak istediği bir ülke olduğumuz malum. Bununla birlikte “Yenikapı ruhu” denilen olayı Kılıçdaroğlu’nun ABD Büyükelçisi John Bass’la görüştükten sonra “KHK’ları AYM’ye taşıyacağız” sözüyle baltalamak istemesi ortada. Bir de üstüne kolonyal güçlerin Suriye’deki güç oyununu eklediğimizde her şey bir tarafa uyanık olmalıyız ve FETÖ’yü milli kurumlarımızın hepsinden temizlemek zorundayız.

Konu birilerinin düşmanı tanımak istememesinden, birilerini korumasından ve birkaç mağduriyeti FETÖ’nün bu ülkeye yaptığı hainliklerden üstte tutmasından daha önemli.

Geçen pazar günü de yazdım. Aman dikkat! Birilerinin oyununa ve sulandırmalarına gelip de FETÖ’yü gündemden düşürmeyelim. Mevzu bahis vatan nezdinde hepimizin geleceği.

***

Abdülhamid Han ve Erdoğan

Sanki ülkede başka konu kalmamış gibi şimdi de liderleri birbiri üzerinden benzetme sığlıklarına takılıp çeşitli manipülasyonlarla tuhaf bir rövanş arayışına girenler var.

Erdoğan Atatürk’e mi benzerdi, yoksa Abdülhamid Han’a mı benzerdi tarzındaki sorularla “analiz” kasan, yapmış oldukları “analizlerin” içine nesnel olmayacak şekilde “ecdatçı goygoycular” gibi pek de hoş olmayan üslup serpiştirenlerin uğraşacakları daha ciddi işler olmalıdır herhalde.

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki her liderin bulunmuş olduğu dönem şartları ve karşılaşmış olduğu güçlükler farklı olduğu gibi bunlarla mücadele etme becerisi ve yöntemleri de farklıdır. O nedenle Erdoğan, Abdülhamid Han veya Atatürk arasında sıkıştırılarak değerlendirilemez. Her lider kendisidir ve böyle değerlendirilmelidir. Dolayısıyla Erdoğan bu halkın içinden çıkmış değil, bu halkın bizzat yansımasıdır.

Ama illa bir benzetme yapılacaksa Erdoğan’ın halkın içinde olmasıyla Atatürk’ün halkın içinde olması benzetmesinden önce konuşulacak çok mevzu var. Özellikle Erdoğan ve Abdülhamid Han da karşısındaki güçleri iyi tanıyan ve bunlara göre çok iyi stratejik hamle belirleyen iki liderdir.

Öyle ki Erdoğan ve Abdülhamid Han için dış basında atılan manşetler de birbirine çok benzerlik gösterdiği gibi Batı tarafından aynı sıfatlarla hedefe konması da benzerlik taşır.

Kaldı ki Abdülhamid Han ve Erdoğan dönemlerinde bu topraklar gelişmiş ve birçok icraat yapılmıştır. İki lider de icraatçı ve yenilikçi liderlerdir. Elbette ki yerli ve milli olmaları da mücadelelerinin özünü taşır.

O nedenle bu tartışmalarımızı bırakıp ana gündemlerimize odaklanmak bize daha çok fayda sağlayacaktır. Şanslı olduğumuz bir gerçek dünya mazlumlarına ses olan, dünyanın çifte standartlığını her fırsatta dile getiren ve ülkemizin bağımsızlık mücadelesinden vazgeçmeyen bir lidere sahip oluşumuzdur.

***

Üst akıl var mıymış Mahçupyan?

Tarih 19 Ağustos 2016. Etyen Mahçupyan Karar gazetesindeki köşesinde şu satırları yazıyor: “Eğer bir ‘üst akıl’ varsa ve hele bu ABD ise, herhalde eline geçirmiş olduğu fırsatları gayet etkin kullanmasını beklersiniz. Bu fırsatların başında maliyetsiz şekilde Türkiye’yi istikrarsızlaştırabilecek ve Erdoğan’ı çok zora sokacak basit bir adım bulunuyor: Uluslar arası kredi kuruluşlarının Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkartacak şekilde not indirmesi. Nitekim darbe girişiminden henüz üç hafta sonra Moody’s değerlendirmesi vardı ve iyi bir ‘üst aklın’ bunu kullanmaması garip olurdu. Ama bu nasıl ebleh bir ‘üst akıl’ ki Moody’s üzerinde baskı kurmadı, hatta belki de Türkiye lehine baskı yaptı ve kredi notumuz aynı kaldı.”

E peki Sevgili Etyen Mahçupyan aynı Moody’s ekonomimiz hakkında önce olumlu konuştu sonra kredi notumuzu düşürdü, buna ne diyeceksin?

7 Haziran seçimlerinden bu yana hiçbir öngörüsü tutmayan, 15 Temmuz sonrası “AK Parti – CHP koalisyonu olsaydı darbe olmazdı” diyen, demokratik bir başbakan değişimini “27 Mayıs Darbesi’ne” benzeten Mahçupyan da üst aklın varlığına ikna olduğuna göre bundan sonra ki hedefi ne olur dersiniz?

***

Lindsay Lohan Türkiye’de

Ünlü Hollywood aktrisi Lindsay Lohan geçtiğimiz gün İstanbul Sultanbeyli’deki Suriyeli mültecileri ziyaret etti.

Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi Koordinasyonu ile Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Abdurrahim Boynukalın’la beraber Suriyeli mültecileri ziyaret eden Lohan da “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesini kullanmaktan geri durmadı.

Erdoğan’ın üstüne basa basa her fırsatta söylediği bu gerçeği Hollywood’tan birinin gelip de ülkemizden dünyaya dillendirmesi elbet önemli. Hiç değilse insan Batı’nın onca ikiyüzlülüğünü gördükten sonra içlerinden böyle kişilerin çıkmasına sevinmiyor değil.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *