RTÜK'ÜN GÖREMEDİĞİ EVLİLİK PROGRAMLARI!
Şu RTÜK, yani şu meşhur, ülkemizdeki televizyon yayınlarını kontrol eden, namı değer Radyo Televizyon Üst Kurulu, ne yapar, televizyon yayınlarını nasıl kontrol eder, bir türlü anlamak mümkün değil.
Kontrol ederken hangi yöntemi izler, yayınları değerlendirirken nelere bakar, aykırılıklara neye göre karar verir anlayan var mı? Yıllardır televizyon yayınları konusunda sayısını unuttuğum kadar çok yazı yazdım. Bu yazıların bir çoğunda neler oluyor sorusunu RTÜK’e sordukça sordum ama, değişen hiç bir şey olmadı. Türkiye’de televizyon yayınları Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesine uyarak yayınlanır. Nedeni; Türkiye Radyo Televizyon kurumu, kısa adıyla TRT bu sözleşmeye ilk imza atanlardan biri. Ve doğal olarak bu sözleşmeye uyum konusunda hassasiyet göstermesi doğal. Ama gelin görün ki; bir çok konuda televizyon yayınlarında bu sözleşmeyi hiçe sayan yayın kurgularına rastlamak mümkün.
Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki özel yaşamın korunması, toplumlardaki gelenek göreneklere uyumunu, kadın haklarını, çocuk haklarını bir esasa bağlar ve bu esaslar, kitlesel yayın yapan kitle iletişim araçlarının yayınlarının düzenlenmesini de etkiler.
Kısacası, yayınlarda en az zarar görmesi gerekenin insan olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. İnsanın kişilik hakları, özlük hakları, yaşam biçimi, yapmak isteyip de yapamadıkları, bir çaresizlik, bir mağdurluk çerçevesinde, yayınlarda alenen yansıtılması, insanı istemeden zor duruma düşüren üzücü bir olaydır.
Son yıllara damgasını vuran en önemli televizyon programları olarak göze çarpanlar, adına sözde evlilik programları denen bazı programlar ve onların televizyonlara kazandırdıkları(!)...
Günümüzü televizyon yayıncılığında göze çarpan en önemli şey ise bir kanalda biraz tutan bu tür programların benzerlerinin diğer kanallar arasında hızla yayılması, birbirinin benzeri programlarla amansız bir reyting yarışı süregelmesidir.
Yarış var ama; burada dikkatlerden kaçan veya bilerek yapılan bir yanlış var ki o da; öyle veya böyle beğeni kazanan bazı programların genelde yayın saatlerinin aynı olması. Görünen o ki bu düzenleme bilerek yapılıyor. Sadece izlenme oranını artırılmasına yönelik bu düzenleme sonucunda izleyicinin beğendiği iki dizi veya filmi veya programı izleme olanağı hemen hemen yok gibi. Şayet programlardan birini kaydedecek teknik düzeneği yoksa.
Televizyon yayıncılığında en geçerli değerlendirme ölçütü; beğenilen program sayısının çokluğudur. Sadece bir programla izlenme oranlarını uzun süre yüksek tutan televizyon kanalı dünyada yok gibi. Ayrıca da izlenme oranlarını yüksekliğinden beklenen reklam girdilerini arttırmada en önemli etken değişik kuşaklardaki yayın çeşitlilikleri ve izlenme oranlarının yüksekliğidir. Sadece tek programla tanınıyor ve izleniyor olmak reklam vereni fazla etkilemiyor. Veya; uzun süreli etkilemiyor diyebiliriz.
O nedenledir ki, son zamanlarda neredeyse tüm kanallarda kurtarıcı program olarak gündemi işgal eden bu adına evlilik programları denen programların televizyonlar açısından geleceğe yönelik yararlı bir yatırım olmadıkları apaçık. Böylesine gelgeç programlarla yıllardır süregelen izleyici erozyonunun hızı artar, başka hiç bir şey olmaz.
Bu arada bir başka önemli zararı ise; bu tür sözde evlilik programlarının sadece bir kesime hitap ettiği göz önüne getirilirse bir çok televizyon izleyicisinin televizyondan uzaklaşmasına neden olabilmektedir.
Televizyonda iyi bir yayın izlemek isteyenlerin, hızla televizyondan uzaklaştıklarını hiç mi göremezler? Göremedikleri apaçık ortada. Ve asıl önemlisi; bu tür programların getirilerinin hayali gözlerini kör etmiş durumda. Yayın ilkeleri ise olabildiğince yerlerde.
Böylesine bel bağladıkları programların televizyonlardan neler götürdüklerini anladıklarında iş işten çoktan geçmiş olacak.