ÜÇ MAÇTA İKİ PUAN, NE OLACAK ŞİMDİ!
Yukarıdaki başlığı attım yazıma başlarken ama, emin olun ben de ne olacağını pek kestiremiyorum. Çünkü, pazar akşamı İzlanda deplasmanına giden Ulusal Milli Takımımızın İzlanda karşılaşmasını büyük bir dikkatle izledim. Ve izlediklerimden sonra ben de böylesine bir sonuca vardım.
İzlanda karşısında hiç bir şey oynamadık desem yeridir. O nedenle de gelecek için pek umutvar değilim. İzlanda devre bitti bitecek derken “şipşak” iki gol atıverdi, takımımızı soyunma odasına iki farklı mağlubiyetle gönderdi. Bu sonuç sonrasında, aynen Ukrayna karşılaşmasındaki gibi ve iki gol atarak en azından beraberliği yakalayabilecek bir Milli Takım’ı hayal etmedik değil. Gelin görün ki, birinci devrede oynanan oyunun Ukrayna maçındaki gibi bir sonuca varabileceğinden pek umutvar değildik.
Nitekim öyle de oldu. İkinci devre toparlanır, belki bir şeyler yapabiliriz derken, toparlanmak şöyle dursun, birinci devredeki oyundan farklı bir oyun oynayamadık. İzlanda oyunu istediği gibi yönetti bize hiç aman vermedi ve maçı istediği sonuçla sonlandırdı.
Bu duruma ne demeli ve nerden başlamalı bilemiyorum ama, Milli Takımlar Teknik Direktörümüz adeta torbadan tavşan çıkardı ve belkide tarihimizde ilk kez sahaya santraforsüz bir takımla çıktık. Önde üçlü forvet kullandı. Onlar hücüm hattında pek de etkili olamadılar. Kanatlar pek iyi çalışmadı. Orta sahada iyi top yapamadık, müdafada ise olabildiğince hatalar yaptık. Sonuç ortada.
Bundan önce yazdığım yazılarda, Fatih Terim’in seçtiği milli takımın iyi olabileceğini, takım dışında bıraktığı bazı oyuncuların kendi tercihi olduğunu bir kaç kez dile getirmiştim. Milli takım dışında bırakılanlarla ilgili yaşananların ne olduğunu taraflar açıklamadığına göre bu konuda söylenecekler “hariçten gazel okumanın” ötesine gitmez. Ancak; ortada bir belirsizlik var ki bunu en uygun şekilde Fatih Terim’in anlatması, açıklaması gerekiyor. Fatih Terim bu konuda sorulan sorulara bana göre kaçamak yanıtlar veriyor.
Hatta; “ben oyuncularımı kimseye yedirmem” gibi ne demek istediğini anlayamadığım bir karşı tavır içinde. Kimsenin, yıllardır Milli Takım’ı sırtlayan bu oyuncuları “yemek” gibi bir niyeti yok. Aksine kararınızı da kimse tartışmıyor. Sadece Barcelona’da hayatını en başarılı dönemini yaşayan Arda Turan’ın takıma neden çağrılmadığıya ilgili masumane bilgi istiyorlar ve bu konuyu açıklamanızı bekliyorlar. Ama bu konuda da susmayı tecih ederek durumu daha da zorlaştırıyorsun. Unutma ki, gençler ağırlıklı bu Milli Takım; orta sahasında Selçuk İnan’ın, forvette Burak Yılmaz’ın, tecrübesi ve son derece formda olmasıyla Arda Turan’ın eksikliğini hissediyor.
Gençleşen Mili Takım’a söyleyeceğimiz bir şey yok, ama asıl olan, 2018 Dünya Kupası elemelerinde hedefe varabilmek ve hayallerimizi gerçekleştirebilmektir. Bu konuda yapılacaklar bellidir. Bu gurupta bir kazaya uğramadan çıkabilmenin en kestirme yolu, tecrübelilerle gençleri kaynaştırarak sahada herşeyi yapan bir takım oluşturmak..
Belli ki, bir süredir yaşanan bu sorun ağırlıklı gençlerden kurulu milli takım oyuncuların oldukça etkilemiş. Birlik yok gibi, ruh yok gibi ve çoğunlukla “kaybedersek ne olur” endişesi yaşıyorlar. Benzeri endişeyi, karşılaşma sonrası siz de dile getirdiniz.
Son karşılaşmada ise, bunu fazlasıyla hissettik.
Eleme gurubunda üç maçta iki puan alabildik.. Maç sonu konuşmalarında daha oynanacak yedi maç var diyorsun ama bu yedi maçta nelerle karşılaşabileceğimiz konusunda pek emin değilsin gibi, senin gibi tüm sporseverler de endişeli.
Milli takım bizim, başarılı olmasını, eleme gurubundan çıkarak Dünya Kupası’na gitmesini istiyoruz.