SAPIKLIĞA SIFIR TOLERANS
Bayramın birinci günü vahim bir hadise yaşanmıştı. Ayşegül Terzi’yi Abdullah Çakıroğlu adlı saldırgan şort giydiği gerekçesiyle belediye otobüsünde darp etmişti. Olay haklı olarak kamuoyunda büyük bir yankı bulunca Abdullah Çakıroğlu adlı saldırgan önce gözaltına alınmış ve savcılık soruşturmasından sonra serbest bırakılmıştı. Ardından kamuoyunun serbest bırakılmasına ilişkin tepkilerinden sonra “halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” suçuyla Çakıroğlu tekrar gözaltına alındı ve tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Öncelikle şunu ifade edelim ki sapıklığın ideolojisi olmaz, olamaz. Sapıklık sapıklıktır ve gereken her türlü cezayı en ağır şekilde almalıdır. Bu nedenle saldırgan Çakıroğlu’nun tutuklanması son derece doğru ve toplum vicdanına uyan bir karardır. Bu ve benzeri hadiselerde gereken cezaların verilmesi bizim birlikte yaşamımıza halel getirmeyecek temelin oluşması açısından önemli. Zaten bakıldığında “gelenek ve göreneklerime aykırı giyinmişti” diyerek saldırganlığına “sebep” üreten bu şahsın en ağır cezayı alması gerekiyor. Çünkü bu tarz saldırganlığa başvuranların insanların güvenliğini tehlikeye atması sebebiyle verilmesi gereken cezaların en ağır şekilde olması aynı zamanda bir emsal özelliği taşıyacaktır.
Bu noktada Adalet Bakanlığı’nın bu ve benzeri durumlarda tutuklamaya yönelik yasal düzenlemeleri yapacağını açıklaması ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “sosyal terör” diyerek olaya tepki koyması sevindirici gelişmeler. Kaldı ki bir kadına karşı fiziksel şiddet var ve buna yönelik yasaların da son derece sert olması gerekiyor. Bu tarz hasta ruhlular tarafından mağduriyeti uğrayanlar hiç değilse kanunlar önünde mağduriyete uğramamalı ve bu aşamada gereken her şey yapılmalı. Pek tabi şunu da söylemeden geçmememiz lazım… Bu ve buna benzer yaşanan gelişmelerde “hassasiyet” gösteriyormuş gibi yapan kötü niyetli kişiler de yok değil. Bu kişilerin de siyasal hesaplarının peşine düşüp mağduriyetler üzerinde tepişmesine müsaade etmemek lazım.
Okullarda 15 Temmuz Destanı
Okullar açıldı ve milyonlarca öğrenci yeni bir eğitim – öğretim yılına başladılar. Bu sene okullarda ilk hafta “15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma” programları düzenlenecek. Bu programlar çerçevesinde 15 Temmuz Destanı anlatılacak, çocuklar okullarda köşeler oluşturarak 15 Temmuz Destanı’na ilişkin sergiler düzenleyebilecek ve bir hafta boyunca bir destanın nasıl yazıldığı genç nesillere aktarılacak. Bu programların sadece bir haftayla değil bir sene boyunca sürmesi de büyük önem taşıyor. Ve 15 Temmuz Destanı’nın artık geleneksel bir hale gelerek okullarda her sene anlatılması ve ders kitaplarına girmesi de önemli.
Böyle bir programı hayata geçiren Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz başta olmak üzere tüm emeği geçenleri tebrik edelim. Şimdi sıra öğretmenlerde… Haydi öğretmenler çocuklarımıza bir destanının nasıl yazıldığını, vatan demenin ne demek olduğunu anlatın da genç nesiller yerliliğin ve milliliğin tohumlarını şimdiden ekmeye başlasın!
Neredesin BBC ve CNN?
Belki biliyorsunuzdur Fransa da bir süredir devam eden sokak olayları var. Hükümetin çalışma reformuna ilişkin bir yasa tasarısını protesto etmek isteyen sendikalar ve bazı gruplar sokaklarda eylemler düzenliyor. Medyaya yansıdığı kadarıyla da Fransız polisinin ne denli sert bir tutum takındığını ve göstericilere orantısız şiddet kullandığını çok net bir şekilde görebiliyoruz. Medyaya yansıyan kadarıyla diyorum çünkü bu görüntüler özellikle Batı basınında saklanmak isteniyor. Adeta kaçacak delik arıyorlar. Hatta gösterilerin başladığı ertesi gün Fransız gazeteleri olayları birinci sayfadan bile vermemişti.
Aklıma hemen Gezi Olayları geldi tabi. Gezi Olayları’nın yaşandığı sırada İstanbul’a adeta üs kuran CNN ve BBC 7/24 yayın yapmış ve provokasyonları körüklemeye çalışmıştı. Ama aynı BBC ve CNN’i Fransa’da göremiyoruz. Ya da aynı şekilde Gezi Olayları’ndan ötürü “endişe” duyan Batı’yı Fransa’daki olaylar sebebiyle “endişe” duyarken göremedik. Şuan tüm Avrupa üç maymunu oynuyor ama elbette yemiyoruz. Kendilerine gelince görüntüleri vermemek için kaçacak delik arayanlar, Türkiye’de olaylar olduğunda nedense bir anda cengaver kesiliyor. Acaba CNN ve BBC Fransa’dan canlı yayın yapacak mıdır? Ya da Batı Fransa’daki olaylar sebebiyle “endişe” duyduğunu açıklayacak mıdır? Sormak hakkımız.
Hayırdır Fatih Portakal?
Geçenlerde Fatih Portakal skandal bir tweet attı ve şöyle dedi: “Ne yaparlarsa yapsınlar Adnan Menderes ile Polatkan, Zorlu idamı hak etmediler. İhtilalcilerin güç gösterisinin kurbanı oldular” Pardon? “Ne yaparlarsa yapsınlar” mı? Adnan Menderes ne yaptı acaba Portakal’a göre? Menderes’in suçu ülkesini dört kat geliştirmek, demokrasiyi bu topraklarda tahkim kılmak ve bugün peşinden koştuğumuz hedeflerin tohumlarını atmak mıydı? O zaman FETÖ’cü Ercan Gün’e kefil olan Fatih Portakal’a soralım… Bu bilinçaltının ortaya çıkışı mıydı yoksa “laf olsun” diye darbecilere karşı çıkarken halkın seçtiği kişilere de şöyle bir dil uzatayım düşüncesi miydi? Ayıptır, ayıp! Ey Fatih Portakal, sen ve senin gibiler bu halkın seçtiği kişilere ne zaman saygı duymayı öğreneceksiniz acaba?
Kılıçdaroğlu’na sorular
Kemal Kılıçdaroğlu geçen gün katılmış olduğu bir televizyon programında “CHP’de FETÖ’nün sızması için ortam yok” dedi. Bir de üstüne FETÖ mağdurları için partide ekip kurduklarını açıkladı. Türkiye’de sızılmadık yer bırakmayan, memleketin en ücra köşelerine dahi sızmayı başaran FETÖ’nün CHP’de olmamasını Kılıçdaroğlu hangi “ortamlara” dayanarak söylüyor acaba? Ya da büyük bir “hassasiyetle” FETÖ mağdurları için ekip kurduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu aynı hassasiyetle FETÖ’yle mücadele için de bir ekip kurmayı düşünüyor mudur? Yahut “birlik ve beraberlik” icabı FETÖ’yle mücadelede Erdoğan’a ve iktidara gereken desteği verecek midir? Bu tarz soruları Kılıçdaroğlu’na hep soruyoruz ama ortada değişen bir şey yok. Bundan sonra da olacağını sanmıyorum açıkçası.