ERDOĞAN'I YALNIZ BIRAKMAYIN!
15 Temmuz şehitleri arasında yatalak annesine bakan ayakkabı tamircisi, üç çocuk babası seyyar pilavcı ve gündelikle çalışan dolmuş şoförü de vardı. “Sizin üstünüzde gömlek varken çelik yelek giymem” diyen bir liderin televizyon ekranlarından “biz ölümüne ölümüne…” çağrısıyla darbeci teröristlere karşı sokaklara dökülen milyonlarla kol kola, omuz omuza direndiler. O kara günü yaşatanlar Türkiye’yi karanlığa gömmek isterlerken onlar ülkelerinin aydınlığı için canlarını ortaya koydular ve ardında bıraktıklarını bir an olsun hiç düşünmediler. “Vatan” demenin ne demek olduğuna, candan bile önce geldiğine o gece gözlerimizle ve yüreğimizle canlı canlı şahit olduk.
İşte 15 Temmuz Destanı böyle yazıldı. O şanlı direnişten sonra şehit olan ayakkabı tamircisiyle, seyyar pilavcısıyla, dolmuş şoförüyle ve daha nicesiyle ne kadar gurur duysak, ne kadar övünsek az. Lakin şehitlerimizin kemiklerinin sızlamaması ve onların mirasını yaşatmamız için yapmamız gerekenler var.
Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan Valiler Toplantısı’nda yapmış olduğu konuşmada FETÖ’yle mücadeleyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Efendim işte şu milletvekili şöyle diyor. Şu bakan böyle diyor. Değerli arkadaşlarım katiyen. Eğer bu tür sıkıştırmalar varsa, İçişleri Bakanımız burada görüşün. Başbakanımız ha keza. Benim 24 saat telefonlarım açıktır, görüşürüz veya atlar gelirsiniz. Benim telefonumun saati yoktur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17-25 Aralık darbesinden bu yana sahici anlamda FETÖ’yle mücadele eden tek kişi olduğunu biliyoruz. Ek olarak bu mücadelesinde Erdoğan’ı yalnız bırakmayan halkın da 15 Temmuz günü sokaklara nasıl döküldüğünü, tanklara karşı göğüslerini nasıl siper ettiğini gördük. Erdoğan’ın iki cümlesiyle sokağa dökülen halkın, lideriyle arasındaki o etkileşimin dünya üzerinde başka bir örneği olmadığını da söylesek yeridir.
Açık konuşmak gerekirse 17-25 Aralık darbesi ve Yüce Divan tezgâhı başarılı olsaydı küresel merkeze taşeronluk yapan FETÖ’cü hainlerin 15 Temmuz’daki kalkışmasına gerek kalmayacaktı. Zaten ülkeyi teslim almış olacaklardı. Bir önceki yazımda Brezilya’da yaşananlara değinmiştim. Oradaki yargı darbesi başarılı oldu ve Brezilya üst akla şimdilik teslim olmuş durumda.
Ama artık aynı hataları yapmamamız gerekiyor. 17-25 Aralık darbesinden sonra 15 Temmuz’daki hain kalkışmaya yeltenen FETÖ’cü hainlerin bir daha fırsat bulurlarsa aynı şeyleri tekrar yapacaklarına dair şüpheniz hiç olmasın. Onun için FETÖ’yle mücadele konusunun Erdoğan’ın kişisel meselesi olmadığını bir ülke meselesi olduğunu anlamak gerekiyor. Erdoğan’ın omuzlarındaki yükü paylaşmak, onun sorumluluğunu devletin tüm kademeleri üzerinde hissedip FETÖ’yle mücadele konusunda “onun, şunun, bunun yakını” demeden hepsini temizlemesi şart. Ta ki devletin kurumlarında bir tane bile FETÖ’cü unsur kalmayana dek. 15 Temmuz’da yitirdiğimiz şehitlerimiz için ne yapsak az ama ancak bu şekilde layık olmaya çalışabiliriz. Pek tabi ayakkabı tamircisinin yatalak annesine, seyyar pilavcının üç çocuğuna ve daha nice şehitlerimizin ailelerine de.
Tek taraflı birlik ve beraberlik olmaz
Kuşkusuz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yapılan alçak suikast girişimi sadece Kılıçdaroğlu’na değil, tüm Türkiye’ye yapılmış bir suikast girişimiydi. 15 Temmuz’daki FETÖ darbe kalkışması halkın direnişiyle başarısızlıkla sonuçlanınca küresel merkezin kolluk kuvvetleri olan terör örgütleri Türkiye’yi kaosa sürüklemek için tekrar sahneye çıktı ve her zaman ki gibi başarısız oldular. Biz tek yürek olmaya devam ettikçe de başarısız olmaya devam edecekler.
Kılıçdaroğlu her ne kadar Yenikapı’ya ikinci davetten sonra gelmiş olsa bile o “Yenikapı ruhu” denen ortamın oluşması Türkiye’nin birlik ve beraberliğini bozmak isteyen güçleri rahatsız etti ve böylesine hain bir olaya giriştiler. Ama bu hadiseden sonra Kılıçdaroğlu’nun son açıklamalarına baktığımızda “birlik ve beraberlik” adına pek bir şey göremiyoruz. Adli yıl açılışının Külliye’de yapılmasına “yüz karası” demesi, “KHK’ları AYM’ye taşıyabiliriz” cümlesini sarf etmesi, FETÖ’yle ilgili tasfiyelerde daha bir iki gün önce “cadı avı” terimini kullanması pek hoş şeyler değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım 15 Temmuz’dan sonra birlik ve beraberlik adına CHP ve Kılıçdaroğlu’yla ilgili tek olumsuz söz etmezken aynı tavrı Kılıçdaroğlu’nda göremiyoruz.
“Birlik ve beraberlik” güzel şey de tek taraflı olunca pek bir anlamı kalmıyor. Her şeye rağmen aynı hassasiyeti ve kararlılığı Kılıçdaroğlu’ndan da beklemek hakkımız.
Bayram…
Oldum olası “eski bayramlar…” girizgâhıyla başlayan cümleleri sevmemişimdir. Her bayramın kendine has bir özelliği, güzelliği var. Ve elbette her şeyin daha güzeli, daha iyisi de. Hayat devam ettikçe de olmaya devam edecek. Nice güzel bayramlar yaşamamız dileğiyle, cümleten iyi bayramlar.