GÜN UZAR YÜZYIL OLUR
Bir romanın ismidir, Gün Uzar Yüzyıl Olur. Bazı baskıları Gün Olur Asra Bedel ismiyle yayınlandı. Yaşadığımız günlerde Cengiz Aytmatov’un bu romanındaki gibi bir günün yüzyıla tekabül ettiği hissini yaşıyoruz. Kazanması en zor şey, tecrübe. Eğer kazandığımızı düşünüyorsak çarçur etmeyelim. Detaylar insan zihninden silinip gittiği için hisleri, tanıklıkları sıcağı sıcağına kaleme almak çok önemli. Herkesin ama herkesin, zihnini toplayıp darbe zamanlarını kayda almasının bir görev olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığım günden, asra bedel günden bazı kareler. Söz uçar, yazı kalır. Sözümüz yükselsin, yazımız kaydımızı tutsun. Kendim için aldığım kısa notlarla bunu yapmaya çalışıyorum. Kısa bir parçayı aktarayım. Cuma gecesinden bu yazının kaleme alındığı zamana kadar çoğunluğu Kısıklı’da olmak üzere 36 saat geçirdim. Darbe girişiminin ardından başbakan daha sonra cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalar, olan bitenin ne olduğunu anlamayı sağladı ve ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir demokrasi nöbeti başladı. Cuma gecesi herkes evine yakın olan meydanda toplansın açıklaması geldiğinde Kısıklı Meydanı’na doğru yola çıktım. Küçük kızım uykuya dalmak üzereydi. Sabahın neye gebe olduğunu ise kimse bilmiyordu. Etrafta, yaşlı, genç, kadın, erkek her yaştan vatandaş vardı. Bazı tanıdıkları görünce selam verip gidişattan haberdar olmaya çalışıyorduk. Herkes elindeki bilgi kırıntılarını bir araya getirip anlamlı bir sonuç çıkarmanın derdindeydi. Ne olduğu aşağı yukarı açıktı. Gözü dönmüş darbeci terörüyle karşı karşıyaydık. Yukarıda önce bomba attığını sandığımız sonrasında ise sonik duvarı aştığı için gürültü çıkardığını öğrendiğimiz jetler gözdağı vermeye çalışıyordu. Tankların gelişini bekliyorduk. Kısıklı, cumhurbaşkanının özel ikametgahının olduğu yerdi. Darbeciler için sembolik ve stratejik bir öneme sahipti. Buna, yakında bulunan helikopter pistini de eklerseniz, manzara daha net görünür. Kısıklı’da az sayıda polis ve sayıları her geçen dakika artan bir kalabalık vardı. Kalabalık neyle karşı karşıya olduğunun bilincindeydi. Tüm yollar tankların geliş ihtimaline karşı ağır vasıtalar tarafından kapatılmıştı. Gelen haberler darbenin püskürtüldüğü yönündeydi. Ama meydan terk edilmemeliydi. Boğaziçi Köprüsü kritik bir öneme sahipti ve günün ilk ışıklarında köprüdeki darbeci teröristler teslim oldu. Gün uzamış yüzyıl olmuştu.
Bunları yazıyorum çünkü ileride bugünlere baktığımızda her duygu parçası bizim için kıymetli olacak. Tanıdıklarımızın şehadet haberlerini duyduğumuz anlar... Onlarla son görüşmelerimiz... Uzun laflara ihtiyacımız kalmayan, duyguların göz göze gelmekle, bir acı tebessümle ifade edildiği günler yaşıyoruz. Yine de kelimelere ihtiyacımız var. Zira yaşadığımız her gün bir yüzyıl. Gelişen iletişim teknolojileriyle daha çok hikayenin şahidiyiz, daha çok hikayenin emanetçisiyiz aslında. Geride kalan hikayelere sahip çıkmak, yitip gidenlerin ardından yakabileceğimiz en anlamlı ağıt. Kaydedilmiş hikayeden daha anlamlı bir mezar taşı düşünemiyorum. İçimizde türlü duygu kilitli kalıyor. İfadeler, kelimeler birer anahtar. Açın kapıları, yazın yaşadıklarınızı, çünkü bu yaşananlar boşuna değil. Hem de hiç değil. Gün uzuyor, yüzyıl oluyor; kelime büyüyor, tarih oluyor.