İNGİLTERE AB'DEN ÇIKARSA UCU BİZE DOKUNUR
İngiltere bugün çok çok kritik bir oylamayı gerçekleştirecek. Avrupa Birliği’nden çıkıp çıkmamayı oylayacak. Anketler yarışın kafa kafaya gittiğini gösteriyor. Ada’da neredeyse her oylama böyle. En son İskoçya’nın bağımsızlık oylamasında da kıl payı bir sonuç çıkmıştı. Neyse dediğim gibi AB’den çıkalım diyenler aslında geçmiş imparatorluğun özlemiyle yaşayan romantikler. Zannediyorlar ki sorunlarının kaynağı AB. Altını çizdikleri en önemli konu: Egemenlik hakkı. İngiltere’nin kendi yasal düzenlemelerini yapması gerektiğini savunuyorlar. İkinci takıntıları göç. Göç yüzünden sıkıntı çektiklerini düşünüyorlar. Üçüncü kafayı taktıkları şey ise İngiltere’nin her yıl Avrupa Birliği’ne yaptığı 19 milyar sterlinlik ödeme.
Birlikten ayrılmak isteyenler AB’nin kendilerine sormadan genişleyeceğini ileri sürüyorlar. Böylece ülkelerine kimlerin gireceğini kontrol edemeyeceklerini, göçmenler yüzünden işsiz kalacaklarını, yeni göçmenlerin devlete karşı yük oluşturacağına inanıyorlar. Bu kampanyada başı yüzde 13 oy alan Bağımsızlık Partisi çekiyor. Sonra, akrabamız olan Londra’nın eski belediye Başkanı Boris Johnson. Aslında Londralılar ona, yerine Müslüman bir Belediye Başkanı seçerek cevap verdi ama anlamamış anlaşılan.
AB yanlıları ise temelinde göçmenlerin söylenildiği kadar da yük olmadığı görüşünde. Göçmenlerin, ülkeye yaralandıkları kamu hizmetlerinden çok vergi vererek katkı sağladıklarını belirtiyorlar. "AB'den çıksak dahi ortak pazarda kalmak için serbest dolaşımı kabul etmemiz gerekecek" diyen AB yanlıları, göçmenlerin ekonomi için faydalı olduğunu belirtiyor. Bu kesime göre, İngiltere ancak AB'de kalırsa küresel çapta hayati kararlarda söz sahibi olabilir ve AB'den ayrılmak İngiltere'nin küresel etkisini azaltır.
Aslında ekonomiye bakılırsa İngiltere'nin AB'ye bağımlılığı, AB'nin İngiltere'ye bağımlılığından fazla. İşte Birlik yanlıları bu rakamları anlatıyorlar. İngiltere ortak pazarda kalmak için zaten tüm AB koşullarını yerine getirmek zorunluluğuyla karşı karşıya olacağı görüşündeler. Bu görüştekilerin başını Muhafazakâr Parti'de öncelikle Başbakan Cameron çekiyor. Partisi ise oylamada bağımsız davranacağını açıkladı. (Ne partiler var dimi?) Liberal Demokrat Parti de bu kampta. İş dünyası da büyük çoğunlukla AB’den yana. Peki ola ki, İngiliz halkı AB’den çıkalım dedi. Ne olacak? İngiltere artık AB üyesi olmayacak. Ama bu hemen gerçekleşmeyecek.
Referandum sonucu yasal olarak bağlayıcı değil. İngiliz parlamentosunun da 28 üyeli AB'den çıkmak için gerekli yasaları geçirmesi gerekiyor. AB'den çıkışın koşullarını müzakere etmek iki yıl yada daha fazla süreceği düşünülüyor. Aslında kimse ne olacağını tam olarak bilemiyor. Çünkü daha önce kimse Birlik’ten çıkmadı. Bu durum Türkiye açısından da olumsuzluk yaratacak. İngiltere bizim Birliğe girmemize taraftar olduğu için mevzi kaybedeceğimiz bir gerçek. * BBC’den faydalanılmıştır.
“Yok” deyince yok olmuyor
Biz farkında değiliz. Belki kafamızdan siliyoruz. Olmadığını düşününce gerçekten olmamış gibi olacağını düşünüyoruz (Kötü bir cümle ama bilerek kurdum). Eşcinsellik olgusundan bahsediyorum. Buradan yola çıkıp İstiklal Caddesi’ndeki Gay Pride’a varacağım. İstesek de istemesek de batı dünyası eşcinselliğe insan hakları çerçevesinden bakıyor. Azınlıkmış gibi değil, farklı tercihleri olan vatandaşları olarak görüyor. Örneğin Amerika’da neredeyse bütün otellerin önünde Orlando katliamına atfen eşcinselliği simgeleyen gökkuşağı bayrakları asılı. Amerikan bayrağı ile yan yana salınıyorlar. Sokaktaki bir Avrupalı veya Amerikalı için basın özgürlüğü, Suriye politikası falan belki önemli ama onlar için özgürlüğün temel taşı eşcinsellik. Çünkü onlar için eğer eşcinsellere baskı varsa orada özgürlük yoktur. Eşcinsellere evlilik hakkı veren toplumların bir yürüyüşe izin verilmemesini, üstelik gaz sıkılmasını anlayabilmesini beklemeyin.
Biz temelinde muhafazakar bir toplumuz. Kafamızdaki değerler belki onlar gibi değil. Ama bir yandan da demokratik bir toplumuz. Tahammülden saygı göstermekten dem vuruyoruz. İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüş yasaklandı. Üzerine polis devreye girdi. Ne kazandık? Yürümemiş oldular. Yürümeyince “Yok” mu oldular yani? Ne değişti? Boyumuz mu uzadı? Yürüselerdi, eksilecek miydik? Geçmiş yıllarda yürüdüler eksildik mi? Türk insanı çok ilginç bir toplum. Bir yanıyla geleneksel, muhafazakar. Diğer yanıyla ise tahammüllü, hoşgörülü. Türkiye’nin en ünlü sanatçılarından bazıları eşcinsel. Hatta transseksüel. 40 yıl evvel Zeki Müren taht üzerinde taşınıyordu. Şimdi devlet büyüklerinin masalarında yer buluyorlar.
Aynı gün karşıt görüştekiler de bir yürüyüş yapmak istediler. Onlar da engellendi. Keşke her iki taraf da yürüyüş yapsaydı. Polis sadece düzeni sağlasaydı. Bu olayın bir de kamu güvenliği tarafı var. Bir yürüyüşü “Kamu, can ve mal güvenliği” gerekçesiyle engellenmesi bana garip geliyor. Can güvenliği gerekçesiyle yürütmeyip, sokakta gaz sıkıp dövünce güvenlik mi sağlamış oluyoruz? Yani kendi güvenlikleri için mi dövüyoruz onları? Eşcinsellik toplumsal bir olgu. İstediğiniz kadar dövün ortadan kalkmaz. Resmi açıklamalara göre İran’da eşcinsel yok. Buldukları birkaç kişiyi de hapse atıyorlar. Peki gerçekten İran’da hiç eşcinsel yok mu? Sadece yeraltındalar. İstediğiniz kadar dövün, hapse atın. İdari tedbirlerle bu işin ortadan kalkması mümkün değil. Geçmişte Cihangir sokaklarında hortumlarla dövüldüler. Yok olmadılar. Şimdi mi yok olacaklar?
Yüzme bilmiyorsan işin ne ağaçta?
Şimdi yazacağım konunun, ne gündemle, ne onunla bağlantılı hiç bir şeyle yakından uzağa bir ilintisi yok. Sadece bana anlatılan bir olay. Bana göre önemli bir dönüm noktasının, “Dönüm noktası.” Biliyorum kötü bir cümle oldu ama idare edin. Efendim yıllardan bir yıl. Gani Müjde’nin nikah törenindeyiz. Şimdi çocukları kocaman olduğuna göre 15 yıl önce falan. Polenezköy’de çok güzel bir lokantanın bahçesinde nikah ve ardından yemek var. Masa düzeni yapılmış tabii ki. Bizim masaya, daha doğrusu benim yanıma da Baykal Kent düşmüş. Dünya tatlısı kaybettiğimiz efsane oyuncu. Sohbet ve samimiyet ilerledikçe o hep aklımda olan soruyu soruverdim: “Hocam siz bu erotik filmlerde nasıl oynadınız?” Verdiği cevap aslında merak ettiğim iki şeyi ortadan kaldırmıştı. Baykal Kent ve Aydemir Akbaş erotik Türk filmlerine nasıl başladı? Bunu yazıyorum ki sadece bende kalmasın. Mutlaka Baykal Kent başkalarına da anlatmıştır ama şimdiye kadar yazan olmadı. Baykal Kent de öldüğüne göre, Aydemir Akbaş da anlatmazsa kimse bilmeyecek demektir.
Başlıktaki anlamsız laf da o dönemde Aydemir Akbaş’ın oynağı bir filmin adı. Filme dair tek birşey hatırlıyorum, o da adı. Bu da pazarlama başarısı değilse nedir? Baykal Kent şöyle anlatmıştı o anı: “ Aydemir abi ile oturuyoruz. Cebimizde çok çok az para var. Geçinemiyoruz. Paralarımızı topladık, bir ufak rakı ve biraz beyaz peynir alabiliyoruz. Ben gittim aldım. Biraz içtik. Aydemir abi bana döndü, ‘ Ya, Baykal durumumuz belli. Şu filmlerden de teklifler var. Acaba kıçımızı göstermeden bu filmlerde oynasak mı?’ İşte biz böyle başladık. Yani mecburiyetten.”