İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

BORÇLANIN , DAHA ÇOK BORÇLANIN

YAYINLAMA:

Banka reklamlarına dikkat ediyor musunuz? Belki evet. Ama eminim, çok da dikkat etmiyorsunuz. Gerçek olan tek şey bilinç altınıza işlediği. Biraz düşünün bakalım. Bankalar reklamlarında sadece tek birşey yapılıyor, “Ne kadar çok kredi verdikleri.” Bangır bangır bağırıyorlar “Biz daha iyi borç veririz, biz daha çok borç veririz, bayram kredisi, okul kredisi, ev kredisi, araba kredisi.” Sanki bedava veriyorlar. Dünyanın faizini almak için sürekli tanıtım yapıyorlar. İyi de bankaların başka enstrümanı yok mu? Başka işler yapmazlar mı? Düşünüyorum…

Düşünüyorum…. Mesela tasarrufa teşvik edemezler mi? Tasarruf sorunumuz olduğu çok belli. Böyle olduğu halde neden sürekli tüketim teşvik ediliyor? Neden sürekli halka “Borçlanın. Daha çok borçlanın” diye telkin ediyoruz. Devletin canı çıkıyor. Tasarrufu teşvik etmek için. Bireysel emeklilik hesaplarına yüzde 25 kendi para ekliyor. Sırf para biriksin diye. Hal böyle iken bankalar sadece borç vermekten başka işler de yapmaları gerektiğini hatırlar umarım.

Ebedi düşman yoktur. Ülke çıkarları vardır.

90’lı yılların ikinci yarısı. Saddam kuzeye doğru harekete geçmiş. Kürtlere karşı. İlk etapta durdurabilecek hiç birşey yok. İlk körfez savaşından sonra ortalık toz duman. İkinci harekata yani Saddam’ın devrilmesine daha zaman var. Uçuşa yasak bölge falan ilan edilmiş ama Kürtler yine de yeterince korunamıyor. Saddam katilliği ve gaddarlığıyla ünlü. Herkes endişeli. Ben de Habur sınır kapısında duruyorum. Geceyi bir kamyon kasasında uyuyarak geçirmişim. Daha açıkçası bir kamyoncu ile sırt sırta vererek uyumuşum. Niye böyle yaptığım belli. Gümrüklü alandan dışarı çıkarsanız bir daha girmek için mesai başlangıcını beklemeniz lazım. Halbuki Zaho’ya geçmek isteyen kamyonlarla birlikte gümrüklü alanda kalırsanız, sabah olacak hiç birşeyi kaçırmazsınız.

Derken bir gariplik dikkatimi çekti. Irak’tan Türkiye’ye doğru binlerce insan yürüyordu. Tek sıra halinde. Ellerinde, üzerlerinde hiç birşey yok. Sadece erkekler. “Yahu neler oluyor?” diye düşünürken onlar yürümeye devam ediyordu. O zaman çalıştığım haber merkezine telefon ettim. Şakayla karışık, “Ya kürtler Türkiye’yi işgal ediyor, ya da birşeyden kaçıyor. Ama kaçar gibi de değiller. Sakince yürüyorlar”

Sonunda sınıra dayandılar. Bizimkilerin de bilgisi varmış. Benim gösterdiğim telaş hiç kimsede yok. Yürüyüş yapanlar sakince Habur’dan bizim tarafa geçtiler. Pasaportları ve kimlikleri yoktu. Doğruca hazır bekleyen otobüslere bindiler. (Parmak izleri alındı deniyor ama çok da emin değilim) Doğru Diyarbakır havalimanı. Sonra uçaklarla dünyanın bir ucundaki Guam adası. Tam 10 bin kişi taşındı o günlerde. Bunlar Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nde olup Amerika ile bir şekilde “iş birliği” yapanlardı. Saddam güneyden harekata başlayınca akibetlerinden korkulmuş tahliye edilme zorunluluğu doğmuştu. Sonra bu 10 bin kişi Guam’da tutulmadı. Aileleri ile birlikte Chicago yakınlarına yerleştirildi. Aradan yıllar geçti. Amerika bu kez Saddam’ı devirdi. Bu Kürtlerin bir kısmı muhtemelen geri dönmüştür. Yine muhtemelen yeni Irak’ın kuruluşunda veya işleyişinde görev almışlardır. Bunları niye anlattım: Sadece Amerika’nın nasıl çalıştığını bilmeniz için. Bu “Büyük” ülkenin kısa vadeli hiç bir planı yoktur. Uzun vadeli çıkarları vardır. Amerika iyi veya kötü yaptı demiyorum. (Siz karar verin) Sadece o zaman olanları anlatıyorum.

O sıralarda Saddam Erbil’i aldı ama daha kuzeye çıkmadı. Hatta hafızamda daha sonra Irak Cumhurbaşkanı olan Talabani’nin Saddam ile birlikte hareket ettiği kalmış. Malum Barzani ile ciddi sorunları vardı o dönemde. Saddam devrilince işbirliğine gittiler. Şimdi Suriye’de sanki tarih tekerrür ediyor. Çok benzer şeyler görüyor okuyorum. Eğer yanılmıyorsam Irak’da yaşananın çok benzerleri olacak. Şimdi Barzani ile PKK anlaşamıyor. Bir zamanlar Talabani ve Barzani’nin olduğu gibi. Onlar bir anda nasıl barıştılar ise yine aynısı olacak. Birileri “barış” telkin edecek.

Her gün aynı haberle gazete çıkar mı?

Taraf’ın internet sitesini hiç baktınız mı? Ben bütün gazeteleri takip ettiğim için bakarım. İçerik olarak çok zengin değil. Eski “Parlak” günlerinden eser yok. Söylemek istediğim bu değil. Asıl söylemek istediğim sitenin manşetinde aylardan bire duran haberler. Bu haberlerin aslında ne anlama geldiği. Mesela iki ayı aşkın bir süredir. Taa 4 Nisan’dan beri Yıldıray Oğur ve Orhan Miroğlu ile ilgili iki, haber de diyemeceğim ama, hadi diyim iki haber manşette duruyor. İkisininde yolu geçmişte aynı gazeteden geçmiş. Bu haberlerin orada hiç ayrılmadan durmasının sebebi, en azından Yıldıray Oğur için söyliyeyim, siyasi değil maddi gibi geliyor. Yıldıray Oğur gazeteye dava açıp oldukça yüksek bir tazminata hak kazanınca bu haber oraya yerleştirildi ve bir daha çıkarılmadı. Bu haberde Oğur’un Ergenekon dalgasını başlatan belgeleri gazeteye getiren ekipte olduğu belirtiliyor.

Miroğlu’na yönelik yazı da aynı günden beri aynı yerde duruyor. Miroğlu’nun ki biraz daha yeni tam 29 dakika sonra girmiş. Bu yazının başlığı ise “Miroğlu Mit ajanı mı” bu “mı eki yargısal bir koruma sağlıyor ama “Etik” korumaya yeterli değil. Soru işareti koyulması da unutulmuş. Ama internet sitesinin en kıdemli haberi ise İhlas grubuna yönelik olan. Onun siteye giriş tarihi ise 27 Mayıs. “Paralar lüks yatlarda harcandı” falan deniyor. Kim bilir ne dertleri var? Muhtemel matbaa ve gazetenin basılması ile ilgili.

Geçen hafta sitenin aynı yerinde bir bankaya sallayan bir başka yazı vardı. Belli ki bir kredi ilişkisi falan yolunda gitmedi. Yaklaşık 1 ay duran haber kaldırıldı. Acaba sorun düzeldi mi? Diyeceğim o ki, kimse kimseye hangi haberi vereceğini söyleyemez. Bunu düzenleyen yasalar var. Ama bir yazıyı habermiş gibi, 3 ay aynı yerde tutmanın adı gazetecilik değildir. Bu gazetenin her gün aynı sürmanşetle çıkmasına benziyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *