KAFAMDA ONLARCA SORU
Ne olur biri anlatsın. MHP’de neler oluyor? Bilenler bilmeyenlere söylesin. Mahkeme kararları, üstüne genel merkezin tavırları, iki ayrı kongre, muhalifler falan derken ortalık toz duman. Şimdi ben anladığımı anlatayım, yanlışım varsa düzeltirsiniz. Öncelikle muhalifler imza topladı ve yeterli sayıya ulaştı. Tüzük kurultayı istiyorlardı. Amaçları, kurultayı nasıl olursa olsun toplamak, sonra seçimli kurultay kararı almaktı. Belli ki muhalif adaylar aralarında anlaşmışlardı. Aslında da birbirlerine rakiptiler. Ama genel merkez bunu kabul etmedi.
Mahkemeye gidildi. Mahkeme muhaliflerin lehine karar verdi. MHP tüzüğünde “Şu kadar imzaya ulaşılınca kongre kararı alınabilir” yazıyordu. Genel merkez “Alınabilir” diyor. O yüzden “Almıyoruz işte” görüşündeydi. Mahkeme kararından gördüğüm kadarıyla da, siyasi partiler yasasında ise “Kongre kararı alınır” hükmü varmış. Bu hüküm yüzünden tüzükle yasa karşılaşınca yasa daha önde geldiği için bu karar verilmiş. Sonrası yerel mahkemeler, Yargıtay falan. Sonunda hukuksal mücadeleyi muhalifler kazandı. Şimdi iki ayrı kongre tarihi var. Biri mahkemenin atadığı çağrı heyetinin belirlediği tüzük kurultayı. Diğeri ise genel merkezin belirlediği seçimli kurultay. Genel merkez birine katılmayacak, muhalifler diğerine.
Şimdi zurnanın “zırt” dediği yere geldik. Diyelim ki muhalifler kongreyi 19 Haziran’da topladı. Orada bir karar alıp ertesi gün seçimli kurultay yaptı. Buradan da bir genel başkan seçildi. MHP’nin kurultayı ise 10 Temmuz’da. 19 Haziran’da seçilen yönetim MHP’nin gerçek yönetimi mi olacak? Yoksa MHP iki genel başkana mı sahip olacak? Ya da daha doğru deyişle iki genel başkan bir partiyi mi paylaşacak? 19 Haziran’da seçilen gerçek genel başkan ise Devlet Bahçeli ne olacak? Eğer değişim yasal ise 10 Temmuz’daki kurultayın yasallığı olacak mı?
19 Haziran’da seçilecek olan genel merkeze gidip koltuğu fiilen nasıl alacak? Bir meydan muharebesi mi göreceğiz? MHP tabanı yapı itibariyle “Heyecanlı” bir kitle. Karşı karşıya gelirlerse ortaya ne çıkacak? 10 Temmuz’da genel merkezin kurultayı yapılır ve muhalifler katılmazsa (ki öyle görünüyor) bu işin içinden nasıl çıkılacak? Yine mahkemeye mi gidilecek. Bu süreç nasıl işletilecek? Bu arada meclis grubu ne yapacak? Milletvekilleri hangi kongreye katılacak? Başta da dediğim gibi ne olur bilen biri varsa anlatsın.
Özrü kabahatinden büyük
Padişah vezirini sıkıştırmış. *Bana öyle birşey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun. Yoksa kelle gitti” diye. Zavallı vezir ne yapacağını bilememiş. Padişah ciddi. Kelle gidecek. Derken günlerden bir gün yan yana yürürlerken vezir padişahın poposuna bir şaplak atmış. Padişah çok sinirlenmiş. Hiddetle dönmüş. Vezir: “Özür dilerim padişahım, valide sultan sanmıştım” demiş. Adı: Ömar Mateen. Yani bizim bildiğimiz Ömer. Soyadı da sanki, “Metin” i çağrıştırıyor. Florida doğumlu. Yani Amerika’nın yasalarına göre orada doğduğu için Amerikan vatandaşı. İstese, yani denk gelse Birleşik Devletler Başkanı bile olabilir.
Sen kalk bir gece kulubünü bas. 50 kişiyi öldür. 53 kişiyi yarala. Bastığı yer eşcinsellerin gittiği bir mekan. Basmadan önce 911’i telefonla arayıp Daeş’e biat ettiğini açıklamış. Babası ise bir Afgan. Üstelik son seçimlerde Afganistan’da Cumhurbaşkanı adayı olmuş. Yani Amerika’nın Afganlılarından. Tanıdık, bildik biri. Tüm bunları zaten okumuşsunuzdur. Pekiyi babasının açıklamaları hiç dikkatinizi çekti mi? Babasına göre oğlu “Daeş’çi terörist değil. Ama eşcinsellerden nefret eden bir kişi. İşlediği suç da bir terör saldırısı değil, nefret suçu. Yani Ömar, tırnak içinde dini inancı için değil, başkalarından nefret ettiği için 50 kişiyi öldürmüş. Güya bu da savunması. Yahu böyle bir savunma mı olur? Belli ki baba da öldürülenler muhtemel eşcinsel olduğu için öldürülebileceklerini, bunun hafifletici bir neden olabileceğini düşünüyor. İşte, tam “Özrü kabahatinden büyük” durumu.
Seri katilin 14 kredi kartı
Sen de sepet çıktın. Neredeyse sevinir olmuştuk, bizim de bir seri katilimiz var diye. Güya akıllıydın, güya çok kültürlüydün, güya dünya görmüştün falan filan. Ne oldu, dağda yaşadın, böcek yedin, dolmuşa binince tanınıp yakalandın. Polislerle selfi yaptın. O cep telefonuna iyi baksaydın, bundan sonra o teknolojik aleti bir daha göreceğini sanmam. Atalay Filiz yakalandı. Böylece kimsenin kaçamayacağına dair inancımız pekişti. Ama akılda kalması gereken bir durum var. O da Atalay Filiz’in emekli öğretmen ev sahibisine öldürmese yakalanamayacağı. Adam üç dört tane sahte kimlik çıkartmış, çalışmış, oturmuş kalkmış sizden bizden biri olmuş. Yaptığı en olağanüstü davranış ailesini cep telefonu ile aramamak olmuş. 3 yıl boyunca kalabalığa karışmış. İki gencecik insanın katili olarak az daha sırra kadem basabilecekmiş.
Bence bu haberlerin en önemli detayı aranan seri katilin tam 14 tane kredi kartı çıkartmış olması. Kendi adına çıkartamayacağı için hepsi de sahte kimlikle olmalı. Yani adam utanmasa banka kuracakmış. Hangi bankalar sahte kimliğe 14 tane kredi kartı verdi? Doğrusu öğrenmek istiyorum. Her bir hesabı için iki kredi kartı alsa en az 7 tane ayrı banka hesabı olmalı. Bu bankalarımızın kart dağıtmak için neleri göze aldığını mı gösteriyor yoksa sistemin ne kadar basit olduğunu mu? Varın siz düşünün.