GENÇLERİN YÜZDE 90'ININA NEDEN ULAŞAMIYORUZ?
Geçtiğimiz günlerde, A Haber’de Zeynep Bayramoğlu’nun sunduğu Kadraj programında söylediğim “Dindar-muhafazakâr camia gençlerin yüzde 10’una bile ulaşamıyor” şeklindeki sözlerim üzerine pek çok soru ile karşılaştım. Televizyondaki konuşmayı dinlemeyenler için, o gece söylediklerimi şöyle özetleyebilirim. Dindar camianın dernekleri, vakıfları, cemaat ve tarikatları, platformları, okuma grupları, gençlik kolları ve kanaat önderlerinin ulaşabildiği gençlik, ülkemiz gençliğinin yüzde % 10’unu bulmuyor. Bu tahminimi, gençlikle ilgili yapılan araştırmalara dayanarak ifade ediyorum. Danışmanlığını yaptığım Argetus Araştırma’nın geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiği gençlik araştırmasında da benzer sonuçlara rastladım. Son üç-dört yıldır neredeyse her hafta lise ve üniversite konferanslarım vesilesiyle gençlerle buluşuyorum. Gençlerle sohbetlerimde de, ifade ettiğim oranı doğrulayacak gözlemlerim oldu.
Gençlerle iletişim kurabilme konusunu dindar-muhafazakâr camia üzerinden sorgulamaya başlamış olsam da, sol için de durum farklı değil. Sol-sosyalist grupların etkileşim içinde olabildiği gençlik oranı yüzde 3-4’leri bulmuyor. Dolayısıyla yazıdaki tespitler büyük ölçüde sol-sosyalist gruplar için de geçerlidir. Bunca kurum-kuruluş, bunca destek-bütçe ve çabaya rağmen dindar-muhafazakâr camia neden her on gençten biri ile bile sağlıklı iletişim kuramıyor, o gençlerin kalbine değemiyor, aklına hitap edemiyor? Oysa ülkemizdeki dindar-muhafazakâr siyasetin oy oranı yüzde 60’ları geçiyor.
Bu soruların pek çok cevabı var. Birkaç tanesine değinmek istiyorum.
Bir: Gençlerle muhatap olduğumuzda, anlamayı değil anlatmayı, dinlemeyi değil konuşmayı, iletişimi değil iletmeyi seçtiğimiz için gençlere ulaşamıyoruz.
İki: Gençlerin ilgi, merak ve yeteneklerini dikkate almak yerine kendi ezberimizi, hevesimizi ve hayalimizi vizyon olarak gençlere ısrarla telkin ettiğimiz için gençlerle sağlıklı bir iletişim-etkileşim oluşmuyor. Unutmayalım ki, maşukunu hissedemeyen âşık aşkını kaybeder. Gençleri önemsiyor ve seviyorsak önce dinlemeliyiz, anlamalıyız, hissetmeliyiz.
Üç: Ülkemizde iki meselede konunun asıl sahipleri az konuşuyor. Bu iki mesele gençlik ve kadınlar. Gençlik meselesinde genç olmayanlar, kadın meselesinde de kadın olmayanlara daha çok söz düşüyor. Konunun asıl muhatapları konuşamayınca diğerleri ezberlerini tekrar ediyorlar, kendi yaşanmışlıklarından derledikleri yargıları değişmez ilkelere dönüştürüyorlar. Oysa gençler-kadınlar hatta hiçbir insan ve toplum ezberden okunmayacak, alışkanlıklarımızla anlaşılmayacak kadar dingin, prizmatik, farklı ve özgündür.
Dört: İslamcı camia kültür ve sanat politikalarına ve kültür-sanat çeşitliliğine yeterince önem vermediği için gençlerle etkileşimde hayal ettiği oranlara ulaşamıyor. Özellikle üniversitelerde Kemalist-Sol gençlerin dindar gençlere göre baskın gözükmesi bu nedene dayanıyor.
Dindar-muhafazakâr camia gençlerin yüzde 10’una bile ulaşamıyor iken neden yeterince bu durumun farkında değil? Çünkü bir genç hem parti kollarında, hem gençlik derneğinde, hem vakıfta, hem de okuma grubunda yer alabiliyor. Bu şekilde oluşan yoğunluk, çok sayıca çok gence ulaşıldığı hissi veriyor. Hâlbuki durum hiç de öyle değil. Dediğim gibi başlıktaki sorunun cevabı çok. Fırsat buldukça bu konuya döneceğim.