İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

ÇÖZÜM SÜRECİ İYİ BİRŞEY MİYDİ?

YAYINLAMA:

“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya da izmihlal”

Saidi Nursi

Genel olarak ifade etmek gerekirse gerek “açılım” gerekse de “çözüm” süreçlerinde devletimizin ortak yönetim zaafları baş göstermektedir. Öncelikle amacın net tanımlanması gerekirdi; Ortak ve bölünmez bir vatan kurgusu içinde demokratik ve anayasal bir süreçte KCK’yı demokratik bir entegrasyona zorlamak, silahsızlandırmak, merkezde siyaset yapması için gerekli enstrümanları oluşturmak gibi. Sonra bu çetrefilli süreçte ilgili yol haritası ortaya konması gerekirdi. Yapılacak yasal, yerel, barış-karşılıklı helalleşme ve anayasal reformların açık konulması, çekilme ve silahsızlanma prosedürünün belirlenmesi, KCK’nın Avrupa kanadı, yerel birimleri, PKK’nın askeri kanadı, karar vericileri, lojistik yapısının tasfiyesi ve bunların Türkiye merkez ve yerel siyaset alanları içinde nasıl yer alacağı, geçim sorunları sosyal-psikolojik rehabilitasyon vs. netleştirmek ve halkın çoğunluğunun güvenini, desteğini almak elzemdi

Barışın politiğini inşa ederken söz konusu hususları gerçekleştirecek kamu ve STK kaynakları elimizde mevcuttu. Karar vericilerimizin burada yapması gereken prensip yol haritasını belirleyip Kamu Güvenliği Kurumu, Üniversiteler ve STK’larla bunu koordine etmesiydi. Maalesef yönetim geleneğimiz insanları kullanma ve kontrol öncelikli, bu manada bu süreçlerde STK’lara fazla güvenilemediği için pek önleri açılmadı Belki sadece malumat nitelikli istişareler yapıldı. Burada “izleme” çok önemli bir husus idi. Tarafların güvendiği sivil unsurların yapması yerine sürecin tüm sivil yükünü yüklendiği gibi MİT izleme sorumluluğunu taşımaya çalıştı. Süreçlerde “izleme” prosesini “kontrol” ve “yaptırım” takip etmeliydi.(PKK’nın yerelleri silahlandırmasının önlenmesi vs. gibi)

Milliyetçi, gazi ve şehit duyarlılığının yüksek olduğu ve batı bölgelerimize süreçlerin yukarıda anlatmaya çalıştığım şartları yerine getirildikten sonra ikna ve destek çalışmalarına başlanmalıydı. Kim ne derse desin Akil adamlar bir projeydi, belki de Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana konuya ilişkin heyecan verici bir girişimdi. Ana eksiği ise halka gittiklerinde ellerinde politik bir ajandanın olmamasıydı. Olumlu veya olumsuz tepkiler veren halka sadece çözüm sürecinin çok iyi bir şey olduğu, onlara anlatmaya değil çözüm süreci hakkında görüşlerini raporlanmaya gelindiği ifade ediliyordu. Ak Parti hükümeti ne kadar bir risk ve sorumluluk altında olduğunun farkındaydı. Sürecin çıktılarını şehitlerin gelmemesi, ateşkesin devamı sayesinde bölgede ki ticari ve turizm canlanması, bölgesel Kürt yönetimiyle sınır ticaretinde ki artış, bölgede ki muhtemel seçim başarıları olarak okuyorlardı. Diyarbakır’da ki M. Barzani ve Ş. Perver buluşması önemli bir taktik hamleydi.

Ak Parti PKK’yı Kürt sorunundan son dönemlerde ayırmaya çalışıyor. PKK’yı terör ve asayiş sorunu olarak kabul etmekte. Sn. Erdoğan’nın ülkemizde Kürt sorunu yoktur vatandaşlarımızın demokratik sorunları vardır söyleminde de bu gerçek yatmaktadır. Bütün olarak bakıldığında zannederim Kürt sorununu Ortadoğu’nun sorunu olarak Sayın Erdoğan’nın kendisi de görmektedir. Terörü ve şiddeti durdurabilmek için, Ak Parti bu doğrultuda Öcalan, Oslo görüşmeleri, MİT’in yerel çalışmaları, Ak Partili Kürt milletvekillerinin çabalarını ve Barzani’nin politik etkinliğini tercih etti. Halbuki süreçte teknik değil sosyal özne olması gereken, PKK’nın sosyal tabanı dağa çıkan Suriye’ye savaşmaya giden kendi insan kaynağımızdı. Süreçlerdeki bir diğer eksiklik ise gerek Öcalan gerekse Kandil ikinci kanal diplomasilerinin öne çıkartılması ve bunlara sivillerin dahil edilmemesiydi. Gerek Öcalan ve gerekse Kandil üzerinde sağ kanaat önderlerinin dönüştürücü etkisi de denenmeliydi. Ayrıca Kürt siyasi hareketinde muhatapları demokratik olanlarla çeşitlendirmek içinde bir politika belirlenebilirdi. Yapılanların iyi niyetli ve takdire şayan olduğunu söylemekle birlikte dönemin Cumhurbaşkanı’nın ve Genel Kurmay başkanının sorumluluğunu paylaşmadığı süreç daha şeffaf olmalıydı.

KCK bu süreci kendince yeteri kadar değerlendirdi zannederim. Kendilerinin ütopyası açıkça da ifade ediyorlar; demokratik, kantonal bir bölgesel Kürdistan kurmak. KCK kendi hedefleri doğrultusunda barış ve savaşta da siyaset üretiyor. Çözüm sürecinde saha avantajını kendi lehine çevirmesi bizim barışın siyasetini üretmememiz ve ilgili enstrümanları sahada uygulamamamızdan kaynaklanmaktadır. Kürt sorunu hızla mutasyona uğramaktadır. Sürekli sahaya iç/dış yeni bileşenler ilave olmaktadır. Bir politik proje olmaksızın sürekli savaşarak kendi sistemimizin merkezini zorlayabiliriz. Kürt vatandaşlarımızın siyasi talepleri artık eskisinden farklı olacaktır. KCK’nın ortaya koyduğu bölge halkını çeşitli yöntemlerle ikna etmeye çalıştığı siyasete karşı, bölge gençliği ve halkını yanımıza çekecek KCK’yı demokratik dönüşüme zorlayacak kendi milli siyasetimizi üretmemiz gerekiyor. Bunu yapabildiğimiz takdirde çözüm süreci iyi bir şeydir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *