İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

VİSESİZ AVRUPA HAYALLERİ VE AŞK

YAYINLAMA:

Schengen bölgesi 26 ülkeye ve 400 milyon nüfusa sahip. AB üyesi ülkelerden İrlanda ve İngiltere bu kapsama dâhil değil. Türkiye aslında çoktandır kabul edilmesi gereken serbest dolaşım bölgesine dahil değil. Yeni başlayan müzakereler sonuç verirse Temmuz 2016’dan itibaren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Schengen bölgesine vizesiz giriş yapabilecekler. Vizesiz geçiş, AB ülkelerine yapılacak seyahatlerin daha az bütçeyle yapılabilmesini sağlayacağı gibi vizeye bağlı bürokratik işlemleri ve zaman kayıplarını azaltacak olması bakımından önem taşıyor. Vizeler kalkarsa benim de değerli dostum Fahrettin Postacı’nın “Ağabey, daha Yunanistan’a bile gitmedin” serzenişinden kurtulma gibi bir planım var. Bir de, daha önce üç defa gittiğim Bosna’yı tekrar gezme niyetimiz var ki, oraya şu anda vizesiz de gidebiliyoruz. Bosna’yı özledim. Gezmeyi seviyorum ama şartlarım şimdilik daha fazla gezi planı yapma imkânı vermiyor. Sadece Bosna-Hersek değil 60’a yakın ülke Türkiye vatandaşlarına vize uygulamıyor. “Müzakereler sonuç verirse” diye başlamıştım yazıya. Tersi olursa, eskiden olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Schengen bölgesine yine vize ile geçebilecekler.

Bu arada, vizesiz geçişler ihracat-ithalatımızı ve turizmimizi nasıl etkileyecek, konunun uzmanı olmadığım için bilmiyorum. Ancak hem ticari gezi yapan işadamları hem de eğitim amaçlı seyahat eden öğrenciler, zaman zaman zorluklarla karşılaşsalar da, istedikleri ülkelere gidebiliyorlar. Özgürlüğü kısıtlayan her şey kötüdür. Bundan dolayı seyahat özgürlüğünü ve vizesiz geçişleri sağlayacak süreçler de önemlidir. Ancak, gündeme geldiği ilk günlerde medyanın konuyla ilgili haber yapma biçimine bakınca ‘Vizesiz Avrupa’ meselesine olduğundan fazla mı anlam yüklüyoruz diye düşünmeye başlamıştım. Televizyon oturumlarında ve zaman zaman çevremde “Ah bi kalksa vizeler” tarzındaki iç geçirmeli sohbetlere de rastlayınca endişemde haklı olduğuma inandım. Çünkü vizesiz geçişe, seyahat kolaylığını aşan ulvî anlamlar yüklendiğini ve beklenen kararın abartılı heyecanlara vesile olduğunu gördüm.

AB’ye girişle ilgili temel paradigmanın sadece bir dış politika tercihi olarak belirlenmesinin gerekliliğini yıllardır tekrar edip duruyorum. Onun için, AB süreçlerini modernleşme-çağdaşlaşma hayalinin eşiklerinden biri olarak anlatan metinlere rastladığımda üzülüyorum. Maalesef son iki-üç asırdır Avrupa ile ilişkilerimize öykünmeci bir aşk hali hâkim. Avrupalı olmak hayaline dair izleri, sinema filmleri, romanlar ve seyahat kitaplarında bolca bulmak mümkün. Milletin çocuklarına ‘Muasır medeniyet’ sembolü olarak Avrupa hedef gösterildi. Her konuda ‘Avrupalı olmak’ hayali oluşturuldu ve ‘Avrupaî tarz’ insaniliğin zirvesi sayıldı. Bunlar, yenilgi ve eziklik psikolojisinin sonuçları. Oysa yenildiğini kabul edenler, yenilgi psikolojisine teslim olarak mağlubiyetlerini sona erdiremezler, özgün ve üretimci yollar edinmeleri gerekir. Yenilgi psikolojisi yeni mevzi kayıplarının sebebi olur sadece. Şimdi ‘Vizesiz Avrupa’ konuşmalarında da birkaç asırdır süren Avrupa aşkının etkileri görülüyor. Gezmek, yeni yerler görmek, yeni kültürler tanımak hevesini aşan bir şey bu. Üstelik Avrupa dünkü kadar güçlü değil; ilan ettiği insanî ve sosyal değerlere sadık kalmadığı gibi ekonomik anlamda da her şey güllük gülistanlık değil oralarda. Hem AB vizesiz geçiş sağlayacaksa, bu öncelikle, yıllardır var olan bir ayıplarına son verecekleri anlamına gelir. Sevinmesi gereken öncelikle onlar olmalı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *