Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Hafif yağmur
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Ara

Osmanlıda hayr faaliyetleri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Dünyanın en uzun ömürlü imparatorluğu olan Osmanlı; doğruları, yanlışlarıyla nev’i şahsına münhasır bir imparatorluktu. Devlet yönetiminde, askerlikte, toplumsal hayatı düzenlemede, sanat, edebiyat ve mimaride sayısız orijinallikleri yakalamış; birçok yönden başka devlet ve imparatorluklara örnek olmuştu. Rumelihisarı gibi muazzam bir yapıyı dört buçuk ay gibi çok kısa sayılacak bir sürede tamamlaması, onun o devir için ne kadar muhteşem bir güce, imkâna, azim ve iradeye sahip olduğunun göstergesidir. 

Osmanlının, mimarlığın her branşında, çeşitli imar faaliyetlerinde, musiki, edebiyat vb. alanlarda vücuda getirdiği eserler, sergilediği başarılar yanında dikkati çeken veya dikkat edilmesi gereken bir yönü de yaptığı fevkalade hayr işleridir. Temel referansı din olan Osmanlının hayr faaliyetlerinde ulaştığı zirve, Batı’nın egoist ahlak anlayışının tam tersine sahip olduğu altürist ahlak anlayışının hiç sürpriz olmayan normal bir sonucudur. Osmanlının bu yönü ne kadar öne çıkarılsa ne kadar vurgulansa yeridir ve her türlü takdirin üstündedir. İki büyük Müslüman Türk devleti olan Selçukluların ve Osmanlıların tarihi aynı zamanda dünyada bir eşi olmayan sistematik vakıf medeniyetinin de tarihidir. 

Osmanlıda hayr faaliyetleri dediğimiz zaman, günümüzde bütün uygar devletlerin “sosyal adalet” ve “sosyal güvenlik” adıyla gerçekleştirdiği düzenlemeleri; sivil toplum kuruluşlarının üstlenmiş olduğu her türlü yardım faaliyetlerini ifade etmiş oluruz. Yaşlılıktan, hastalıktan, sakatlıktan dolayı çalışamayan; meşru herhangi bir nedenle geçimlerini sağlayamayan insanların aç açık kalmaması, yaşamlarını insan gibi sürdürebilmeleri için yapılan organizasyonların hepsi Osmanlıda hayr faaliyetlerinin kapsamındadır. Gelişmişliğiyle övündüğümüz bu çağda bizde ve başka birçok ülkede açlıktan, açıklıktan, barınaksızlıktan ölen insanlara sık sık rastlanırken, Osmanlı buna meydan vermemiştir.

 Daha da önemlisi, Osmanlının hayr faaliyetleri sadece insanları değil, hayvanları, ağaçları koruyup kollamayı bile kapsar. Osmanlının bu kapsamlı iyilik ve yardım eğiliminin temelinde İslam’ın bu alandaki buyrukları ve tavsiyeleri yatmaktadır. Osmanlıda hayr işlerini konu edinen insanın, anlatmaya nereden başlayacağını kestirmesi kolay değildir. Çünkü Osmanlı, birçok alanda çok çeşitli hayr faaliyetlerinde bulunmuştur. Bunların en kapsamlı olanları da vakıflardır. Vakıflar, Osmanlıların meydana getirdiği, aynı ölçekte aynı yoğunlukta başka hiçbir ülkede benzeri olmayan kurumlardır. Osmanlıda vakıf yapmanın amacına sınır yoktur. İyi, güzel, yararlı her şey için vakıf oluşturmuşlardır. 

“Vakıf, özel şahısların sahip olduğu bir malın, bir servetin gelirinin belirli şartlar çerçevesinde, zaman sınırlaması olmaksızın bir amaca tahsis edilmesidir.” Vakıf yapan için temel motif, esas beklenti Allah rızasıdır. Yoksul gençlerin tahsil yapabilmeleri; mekteplerin, medreselerin, ibadethanelerin işletme ve bakım giderleri, görevlilerinin maaşlarının ödenmesi; imaretlerin (fakirlere bedava yemek dağıtılan mutfaklar) masraflarının karşılanması; çeşmeler, sebiller, yollar, köprüler inşası vb. konularda sayısız vakıf yapılmıştır. Bütün bunların yanında, dünyada bir örneği görülemeyecek vakıflar vücuda getirilmiştir.

 Sözünü edeceğimiz bu vakıflar; Osmanlıda engin bir şefkat ve merhametin, sınırsız bir sevginin, gerçek bir doğa dostluğunun şahitleridir. Biz burada bu anlamda vakıflardan bir fikir vermek için sadece birkaç örnek sunacağız. Evlilik çağına gelmiş yoksul, kimsesiz kızların evlilik masraflarını karşılamaları ve çeyiz edinmeleri; kış aylarında çok kar yağıp bütün karaları kapladığında gökyüzünde uçan zavallı kuşların açlıktan ölmemeleri; ağaçların ve yeşil alanların susuzluktan kurumamaları için sulanmaları ve bakımları gibi akla hayale gelmeyen birçok amaç için vakıf yapılmıştır. 

Comte De Bonneval, “Türkler, canlı ve cansız mahlûkatın hepsiyle iyi geçinirler. Ağaçlara, kuşlara, köpeklere velhasıl Allah’ın yarattığı her şeye hürmet ederler.” diyor. Osmanlının eleştirilecek, ders alınacak birçok yanlışı olmuştur. Fakat onun fakir fukarayı kollama duyarlılığı; her varlığa, her yaratığa sevgi, şefkat ve adaletle yaklaşma konusundaki titizliliği; gayrimüslimlere bile şamil olan iyilik ve yardım anlayışı tartışmasızdır. Kemal Tahir, Osmanlının kaba ve maddi Batı medeniyeti karşısındaki mağlubiyetini, onun inceliğine, zarafetine bağlamıştır. 

Kemal Tahir, herhangi bir mecliste Osmanlıyı idealize ettiğinde, “Madem öyle, niçin Avrupa karşısında dayanamadı, parçalanıp yok oldu?” diyenlere verdiği cevap çok anlamlıdır: “İster sürahi taşa çarpsın ister taş sürahiye, sonunda zarar görecek olan sürahidir.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *