Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Hafif yağmur
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
Güneş vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
Sahur vaktine kalan
Ara

Acıların gölgesinde bir Ramazan Bayramı daha

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Müslüman âlemi son 5-6 yıldan bu yana dini bayramlarını adına yakışır şekilde sevinçle, mutlulukla kutlayamadı. Ramazan ve Kurban Bayramlarını birkaç yıl Covid-19 salgınının gölgesinde sarılmadan, kucaklaşmadan, uzak mesafelerden telefonla bayramlaşmak gibi olağanüstü kısıtlamalarla kutlamak zorunda kaldı. 

İki yıl önce biz Müslüman Türkiye olarak dünyanın en büyük depremine maruz kaldık. Yine son iki yıldır Gazze’de tüm Müslümanları derinden üzen İsrail soykırımı yaşanıyor. Tüm ülke toplumlarının yaşamında dinî ve millî bayramların bireyleri birbirine yakınlaştırıcı, kaynaştırıcı, dargın/kırgınları barıştırıcı bir etkisi olduğu tecrübe ile bilinmektedir. Bayramların bu rolünü en iyi yerine getirebilmesinin koşulu ise hiçbir kısıtlamaya konu olmadan özgürce ve coşkuyla kutlanabilmesidir. Temenni ederiz ki, bundan sonrasının Ramazan ve Kurban Bayramları böyle bayramlar olsun.

 Şu bir gerçektir ki toplumsal dayanışmayı en fazla önemseyen bayramlar Müslüman bayramlarıdır. Yetimin, yoksulun, kimsesizin, ihtiyaç içinde olanın; toplumsal dengesizliklerin ve enflasyon canavarının ne yapacağını bilemez hale soktuğu çaresizlerin aranıp sorulmadığı, kaderlerine terk edildiği bayramlar Müslümanca bayramlar olamaz! Çünkü bayramlar; muhtaç kesimlere karşı empatinin keyfi değil bir görev olarak kabul edildiği; halden, dilden anlamanın dozunun zirve yaptığı çok özel günlerdir. Bu dinsel görev ihmal ya da göz ardı edilerek kutlanan bayramlar ruhsuz bayramlardır. Bencilliğin köşeye sıkıştırıldığı değil, özgür bırakıldığı bayramlardır. 

Müslümanlıkta egoizmin/bencilliğin, yani nalıncı keseri gibi kendine yontmanın, insanlara yukarıdan bakmanın, “adam sende!”ciliğin asla yeri yoktur. Bütün kötülükler, bütün olumsuzluklar gibi bencillik, çıkarcılık da en yalın ifadelerle reddedilmiştir. Bilinçli bir Müslüman olan şair-yazar Arif Nihat Asya, Müslüman bayramlarıyla ilgili bir yazısında kimi yoksulluk ve kimsesizlikler karşısında bayramın kendisinin bile hüzünleneceğini yüreklere işleyen bir duygu yoğunluğuyla ifade etmiştir.

 İşte o yazıdan birkaç cümle: “Öyle evler vardır ki, bayram gece yatısına gelse kuru tahtada yatar.”

 “Öyle kapılar vardır ki, içerden ‘Kim o?’ diye sorulduğunda bayram adını söylemeye utanır.”, 

“Öyle sokaklar vardır ki, bayram korkmadan geçemez. “Öyle acılar vardır ki, ‘Bugün bayram!’ diyen takvimler onlar için yalancıdır”, “Şu dünyaya garip gelmiş, şu dünyadan garip gidecek öyle kimseler vardır ki on bayram bir araya gelse onlara hiçbir şey getiremez!” 

İnfak etmenin, yani muhtaçlara geçimlik temin etmenin, paylaşmanın, her türlü cömertliğin ve onun “isar” denen en yüksek derecesinin sıradan bir işmiş gibi alışılmış uygulamalarına İslam’ın tarihinden sayısız örnekler verilebilir. Öyle Müslümanlar biliniyor ki, sahip olduğu tek serveti olan bir öğünlük yemeği dahi kendisinden daha aç bir başkasına memnuniyetle ikram edebilmiştir. Bu uygulamalar bugünün birçok insanının aklına sığmaz. 

Müslümanlıkta esas olan alan değil, veren el olmaktır. “Veren el, alan elden üstündür” hadisi de bunun belgesidir. Bir Müslüman gücü ve imkânı varken çalışıp kazanacak, kimseye muhtaç olmayacaktır. Hadise göre bilakis muhtaç olana yardım etme konumunda olacaktır. Ama kimi insanlar meşru ve anlaşılır nedenlerle yoksul ve muhtaç düşebiliyorlar. 

İşte böylelerine yardım etmek, ihtiyaçlarını gidermek, onların da bayram sevinci hissetmelerine vesile olmak, kısaca bayram yapmaktan çok anılan kimselere bayram yaptırmak dinsel görevlerimizin ilk sıralarında yer alıyor. Bütün bayramlar bu görevi yerine getirmenin en değerli zamanını oluşturuyor. Ne mutlu bu görevi hiçbir gösterişe, hiçbir iki yüzlülüğe düşmeden halisane bir şekilde yapabilenlere!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *