"TEK DÜNYA" MI TEKELLEŞEN DÜNYA MI?
“Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek” mottosuyla bu yıl 18. kez düzenlenen G20 Zirvesi’ne ,19 ülke ve Avrupa Birliği temsilcileri katıldı.
Rusya Lideri Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in katılmadığı zirveden herkes kendine göre bir sonuç çıkardı elbette.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldığı G20 zirvesinde toplu görüşmelerle birlikte pek çok ülkenin lideri ile ikili görüşmelerde bulundu. Bu önemli görüşmelerde birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle dezavantajlı ülkelerin durumunu göz önünde bulundurarak üzerinde durduğu tahıl koridorunun devam ettirilmesi başlığı inanıyorum ki önümüzdeki süreçte “yeni bir formatta” görüşme trafiğini de başlatacaktır.
Benim zirveden elde ettiğim notlara ve yorumlara gelince;18. G20 Zirvesi, yeni dünya denklemlerinin miladı oldu derim… Önümüzdeki yıl farklı bir formata geçmeye başlayabilir mi G20? Neden olmasın!
Bu yıl bile yoğun bir enerji alamadığımız G20 Zirvesi belli ki “Yeni Dünya Düzenine” kendini adapte etmeye çalışıyor/çalışacak.
Zirvenin kapanış programında Hindistan Başbakanı Narendra Modi, başkanlık tokmağını Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'ya verdi. Böylece G20 dönem başkanlığı 1 Aralık’tan itibaren Brezilya’ya devredilmiş oldu.
Dediğim gibi bu yıl karşımda etkide ve ilgide yetersiz bir G20 Zirvesi vardı. Kapı arkası anlaşmalar, off the record ittifaklar ve kaygan yol haritalarıyla ilerleme stratejisini benimseyen dünya dengeleri, insanlık için ağzıyla uzaylı yakalasa artık boş zira “hiçbir şey eskisi gibi değil” artık. Teknoloji sayesinde gözü kulağı maksimum seviyede açılan insanlığa samimi, güven verici, istikrar temin edici gelmiyor artık liderler. Teknolojinin tüm algı uyandırma etkisiyle birlikte son yıllarda maruz kaldığı acılar eşliğinde iyice sınanan insanlığın tahammül gücü de kalmadı bu sebepten çiçekli böcekli küresel söylemler samimi gelmiyor kimselere.
Bu tablo karşısında ne mi oldu? “Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek” mottosuyla o halde kartları açık oynayalım kararı çıktı büyük ihtimalle.
“Tek Dünya,Tek Aile,Tek Gelecek” mottosuyla kapılarını dünyaya açan Hindistan hangi mesajları aktarıyordu sizce?
“Tek Dünya” hangi sınırları, ”Tek Aile” kimleri, ”Tek Gelecek” neleri içinde barındırıyor?
Ya da önümüzdeki yüzyılda “bir kaç tane” mi Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek oluşumu göreceğiz? Avrupa Birliği türevinde daha büyük oluşumları mı görecek dünya? ”Savaşmayalım birlikte kazanalım” mantığı mı güdülecek? Ve en önemli soru şu; tüm bunlar kime karşı neye karşı bir önlem alma kenetlenme olacak? Anlayacağınız kafamda onlarca soru var bu yönde…
Her ne kadar kağıtlar üzerinde ülkeler, kıtalar, hava, su, uzay, yeraltına dair sınırlar mevcut olsa da “yaşamın giderek sınırsızlaştığını” görüyoruz. Bence insanlık, er yada geç “dünya vatandaşlığı kimliği” ile yüzleşecek.
Evet dünya dilde, kültürde ve dinde giderek “tekleşiyor” fakat bu tekleşme “tekelleşmeyi” de getirecek mi? İşte önemli olan detay tamda bu!
“Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek” mottosu; şimdiye kadar sınırları ve yönetimleri kendine göre gerekçelerle gerektiğinde yok sayan, her şeye ve herkese menfaat odaklı bakan, sadece kazanım merceğiyle odaklanan, elde etmek için her şeyi mübah gören küresel mantığın “maskelerimiz düştü bundan sonra aleni bir şekilde geleceğiz” lansmanı mıydı?
Bu mottoyu duyunca aklımda beliren ilk senaryo şu oldu: Dünya dengeleri zamanla kademeli olarak sınırlarını dezavantajlı ülkelere yönelik kaldıracak bunun içinde “bende sizin topraklarınızı istediğim şekilde ekeceğim, biçeceğim, alt ve üst yapınızı kendime göre inşa edeceğim, kullanacağım, yeraltı kaynaklarınızı değerlendireceğim…” diyecek. İsteyen de kendi topraklarında kalıp yeni düzen içinde çalışıp kazanacak, karnı doyacak, huzur ve güven bulacak, gelişecek.
Kimine göre yazdıklarım ütopya gelebilir fakat günümüz “kaygan” şartlarında artık her an her şey olabileceği unutulmamalı.
Misal onlarca yıldır Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, savaşlar, isyanlar “o coğrafyaya ait olmasa da” bunların yarattığı tüm acılar, gözyaşları, ölümler, yıkımlar ve sürgünler sadece o coğrafyanın insanına mâl edildi.
Şu an eş zamanlı bir şekilde Kerkük ve Suriye’de başlayan çatışmaların arkasında da kimlerin olduğu ve bu sancılı sürecin nasıl bir doğuma vesile oldurulmaya çalışıldığını az çok tahmin ediyoruz elbette. Kerkük’e kimler, kimin için, neden yerleştirilmeye çalışılıyor bekleyip göreceğiz. Kürt-Kürt çekişmesinden kimin, kimlerin desteğiyle kazançlı çıkacağını da göreceğiz.
Özetle 18.G20 Zirvesi benim için “yeni dünya düzeninin” lansmanı niteliğindeydi.
İnsanlık varoluşundan bu yana; önce tek tek yaşadı, sonra gruplaşmayı öğrendi, daha sonra beylik vb yapılar çatışında toplandı. Sonraki süreçte krallıklar ve imparatorluklar belirdi. Büyük topraklardan yorulunca da bölünüp irili ufaklı ülkeleşti. Ülke içindekiler anlaşamayınca bu kez de özerk yönetimler belirdi. Bölüne bölüne iyice mikrolaşan topraklar halâ huzuru bulamadıysa çözümün bölüp çıkarmakta değil “güçlü ve etkili tek merkezde anlaşıp buluşmakta” olduğu kararına varıldı sanırım bu kez…
"Dünya barışı için dünya vatandaşlığını ve milletler birliği temelinde bir düzenin gerekliliğini savunan Immanuel Kant'ı (1724-1804) ve Milletler Birliği’nin kurucusu ABD’nin 28. Başkanı Woodrow Wilson’u (1856 – 1924) da sık sık anımsadığımı belirtmeden geçmek istemiyorum…