DÜNDEN BUGÜNE
Ben bu hafta size gençlik yıllarımdan bahsetmek istiyorum. 18 yaşımda İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarını kazandım. Hayatımın en renkli, en dolu yaşadığım yıllarıydı. Şu an sahnede hayranlıkla izlediğimiz, şarkılarını çıktığı gibi ezberlediğimiz birçok sanatçı ile sınıf arkadaşıydım. Gerçi okul anılarıma bir girsem, ahhh neler çıkar neler. O zamanlar birçok ünlü sanatçının sahnesinde de bazen müzisyen, bazen de dansçı olarak yer aldım. Sahne ışıkları, ıslıklar ve alkışlar bu hayatta en sevdiğim ayrılmaz üçlü olabilir. Harika dönemlerde, harika işler yaptım. Mesela o dönemde kapı komşumuzu tanırdık, acil bir durum olduğunda anahtarımızı bırakırdık, evimizde yemek olmadığında komşunun kapısına dadanırdık. Ne kadar özgür ve doğal hareketlermiş. Şimdi komşularımda aynı asansörde iki kat çıkmaya dahi çekiniyorum, kaldı ki anahtar bırakayım ya da çat kapı evlerine gireyim. Zaman çok hızlı evrildi… İnsanların birbirine güvendiği günlerden, artık sokakta yürüyen kızlara saldıran adamlara, öpüşen bir çifte bağırıp çağıran öfke dolu insanlara dönüştük. Neden bu öfkenin sebebi? Kadına, çocuğa, hayvana, ağaca, sevene, sevilene hepsine öfke duyuyoruz. Neden? Çağ dijitalleştikçe zaten yalnızlaşıyoruz, bu içimizdeki kin ve öfkenin sebebi ne olabilir ki? Bu ülkenin gençleri neden özgür, sevgi dolu bir Türkiye’de büyümesinler? Çok üzülüyorum, benim çocuğum benim büyüdüğüm ülkede benim kadar güvenilir ve mutlu bir çocukluk yaşayamayacak diye gerçekten üzülüyorum. Birazcık sevgi, birazcık iyilik hepimize iyi gelecek. Ben sevginin birleştirici gücüne inanıyorum. Azıcık sevmeyi denersek bütün dünyayı değiştirebiliriz.