SEÇMENİN LİDERE BAĞLILIĞI
Karar
sürecindeki seçmenin tercihini etkileyen unsurları irdeliyorduk. Soyut
söylemler ve vaatlerden önce gerçek ihtiyaçların, bakılması istenenlerden önce
görülenlerin, medyada zorlanan imajlardan önce aile kültürüyle gelen ideolojik
bağlılığın ve aidiyetin, akıldan önce duyguların ve nihayet şekil ve maddeden
önce içerik ve mananın etkili olduğuna değinmiştik.
Okurlarımız
karar sürecinde liderin etkisini sorguluyor. Acaba liderin, seçmenin
tercihindeki etkisi nedir? Seçilen lider, seçenin tercihini belirleyen
unsurları alt üst edecek daha güçlü bir etki oluşturabilir mi acaba?
Sözü
dolandırmadan liderin, çoğu zaman seçmen üzerinde en etkili faktör olduğunu hemen
söyleyebiliriz. Zira araştırmalar; liderle takipçileri arasında kurulan sadakat,
sevgi, itaat ve güvenin yer aldığı bağın, takipçilerin bütün ihtiyaçlarından
daha etkili olabildiğini göstermektedir. Diğer bir ifade ile bazen bağımlılık
düzeyine ulaşabilen lidere bağlılık, duygu odaklı olduğundan mantık odaklı
yönelimlerin üzerinde belirleyici olabilmektedir. Böylece duygularımızla
hareket eder sonra da buna uygun bir mantık örgüsüyle zihnimizdeki karmaşayı
çözmeye çalışırız.
Şu
hâlde seçmenin gerçek ihtiyaçlarını dahi gölgede bırakabilen liderle arasındaki
bu özel duygusal bağın kaynağında nelerin yer aldığı ve bağlılığın nasıl
oluştuğu önemlidir.
AMERİKAN
SEÇİMLERİNDEKİ ANKET SORULARI
Liderle
takipçileri arasındaki bağlılığı oluşturan üç temel kaynaktan ilki, lidere ait
temel maddi verilerdir. Bunlar; liderin fiziki özellikleriyle yaşı, cinsiyeti,
medeni hali, doğduğu yer gibi demografik özelliklerdir. İkinci sırada lidere
ait sosyal, duygusal ve manevi özellikler yer alır. Bunlar; liderin iletişim,
hitabet, gelişime açıklık, dışa dönüklük gibi temel bireysel kişilik
özellikleri; girişimcilik, ufuk, feraset gibi liderlik özellikleriyle hak, ahlak,
inanç gibi temel toplumsal değerlerdir. Liderle seçmen arasındaki bağda rol
oynayan üçüncü etken grubu ise seçmenin maddi ve duygusal ihtiyaçlarıdır.
Lider
ile takipçisi arasındaki sarsılmaz bağın oluşmasında iki tarafa ait duygusal
ihtiyaçların belirleyici olduğu bilinmektedir. Örneğin seçmenin tercih edeceği
lideri, kendinden ve ailesinden biri gibi görmesini sağlayacak yakın özdeşim
kurma rahatlığının oluşmasında güven ve samimiyet duygusunun önemli bir rolü
vardır.
Bunun
içindir ki son Amerikan seçimlerinden önce eğilimleri belirlemeye yönelik
araştırmalarda mesela seçmenin hafta sonu hangi liderle sohbet etmek istediği,
hangi liderle geziye çıkmak istediği, hangi liderin arabasında yolculuk yapmak
istediği, hangisini dinlemekten keyif aldığı gibi tamamen duygusal alışverişi,
özdeşim kurma düzeyini ve güveni irdeleyen anketlerden yararlanılmıştır. Seçmenin
duygusal özdeşimi ve güvenini yansıtan bu tercihlerin, gerçek seçim
sonuçlarıyla uyumlu olduğu görülmüştür.
Şu
hâlde seçmenin liderle kopmaz bir bağ oluşturmasında; ona güvenmesi, onunla
özdeşim kurması, aileden biri mesafesinde görmesi, samimi bulması gibi duygusal
ihtiyaçlar belirleyici olmaktadır. Bunlar bizi hayata bağlayan, alıştığımız
yaşam düzeni ve dengesinin sürdürülebilirliğini hissettiren ve sonuçta yaşam
tatmini sağlayan üst düzeyli duygusal ihtiyaçlardır. Buradan hareketle liderle
seçmen arasındaki bağın oluşmasında akıl ve mantık odaklı maddi değerlerden
önce etik odaklı manevi değerlerin belirleyici olduğu kolaylıkla söylenebilir.
GÜVEN
VE SAMİMİYET
Antik
Yunan düşünürü Sokrates’in başlattığı akılcılık ve sebep sonuç ilişkisine
dayalı rasyonel mantık anlayışı, batı toplumunda 19. yüzyılın sonlarına kadar
yaşamda belirleyici olmuştur. Ancak dünyanın göründüğünden ibaret olmadığı, aklın
her şeyi çözemeyeceği, maddenin en küçük yapı taşı atomun görünen kısmı kadar
görünmeyen enerji tarafının da olduğu, davranışlarımızda somut ihtiyaçların
ötesinde ruh dünyamızın belirleyici olduğu gibi gerçeklerin anlaşılmasıyla
birlikte son yüzyılda bilim de insanın mana zenginliğine ve metafiziğe doğru yolculuğa
başlamıştır. Böylece âlemin küçük bir numunesi olan insanın biyolojik
ihtiyaçları yanında duygu, ruh, sezgi, inanma ve mana dünyası da bilimsel merakın
ötesinde saha araştırmalarına da yansımıştır.
Oysaki
medeniyet tasavvuru farklı olan doğu toplumları, insanın mana arayışına yabancı
değildir. Örneğin toplumumuzda insanın alameti farikasının anlam arayışı olduğu
zaten bilinir. İnsanı insana yaklaştıran bağın özünde mana odaklı ortak
değerlerin belirleyici olduğu, tasavvuf geleneğinde yerleşiktir. Aklın yetersiz
kaldığı yerde kalbin tamamlayıcı özelliğine aşinayız. Aklı maaş ve aklı cüzinin
yeterli olmayacağı, kalbin de dahil olduğu aklı külli ile verilen kararların
daha isabetli olduğunu bilen bir geçmişten geliyoruz.
Farklı
ve ilginç bir seçimin arifesinde olan toplumumuzda seçmenin kafasını
karıştıracak birçok etken var. Pandemiden sonra tüm dünyayı etkileyen ekonomik
krizler ve pahalılık yanında ülkemizi yas evine çeviren asrın felaketi
depremlerin yol açtığı yaraların sarılmasına yönelik çabalar, toplumun ulusal
ve uluslararası düzeyde sağladığı avantajlar… Kuşkusuz bütün bunlar tercihte
etkili olacaktır.
Ancak
seçmen ile ülkeyi yönetmeye aday liderler arasındaki duygusal bağın seçmen davranışında
belirleyici olacağı unutulmamalıdır. Liderin temel donanımları ile sağladığı
güven duygusu, samimiyeti ve belki de en önemlisi hizmetkar bir lider olma
potansiyeli sonuçta belirleyici olacaktır.