Klasik ve Neo-Klasik iktisatçıların alternatifi olan görüş ne olabilir?

İktisat biliminde genel yaklaşım ve bakış açısı iktisadi olay ve süreçleri doğrusal fonksiyonlar olarak tanımlamaktır. Doğrusal fonksiyonla kastımız bir iktisadi olgu ile onu etkileyen başka bir iktisadi olgunun değişimlerinin hep belli bir sabit oranda gerçekleşmesidir. Örneğin, dolar kurunda 10 kuruşluk artışın üç ay sonra enflasyonda yüzde 0,5’lık bir artışa yol açacağı önermesi verilebilir. Bu yaklaşım zaman içinde hareket kanunlarının tanımlanmasında da kullanılır. Örneğin fiyatlar genel düzeyi, milli gelir gibi iktisadi değişkenler iktisatçıların çoğu tarafından belli bir trend etrafında büyüyen seriler olarak adlandırılır. Yani dışarıdan veya kamu otoritesinin uygulayacağı politikalardan bağımsız olarak her ekonominin kendine has bir doğal büyüme oranı olduğu ve hükümetlerin ne yaparsa yapsın bu oranı değiştiremeyeceği, bu yüzden de, en iyisi, hiç politika uygulamamaları gerektiği görüşü savunulur. Tabii ki, bu savununun arkasında ciddi ideolojik duruş vardır: Kapitalist ekonominin kendi kendine sürekli (yani kesintisiz) ve istikrarlı (yani krizlere girmeden) bir büyüme sağlayacağı inancı… “Pekiyi, o zaman krizler ne oluyor?” sorusuna verdikleri cevap da şudur: “Ahh azizim, hükümetler bırakmıyorlar ki kapitalist sistem kendi kendine işlesin, piyasalar çalışsın. Ekonomik krizlerin sebebi yanlış hükümet politikaları, serbest piyasa ekonomisinden uzaklaşma ve iklim gibi doğal etkenlerdir. Yoksa piyasa ekonomisinin kurallarının işlediği kapitalist bir ekonomide hiçbir zaman kriz olmaz!” Bu görüşleri savunanlar bizlerin Klasik ve Neo-Klasik Okullar olarak tanımladığımız iktisatçılar grubudur.

Klasik ve Neo-Klasik iktisatçıların alternatifi olan görüş ne olabilir? Bu soruya cevap olarak iki farklı ama birbirini tamamlayan görüş öne sürülür: Birincisi kapitalizmin kendisinin sürekli ve istikrarlı bir büyümeyi sağlamaya yetecek bir mekanizmaya sahip olmadığıdır. Bu da ekonominin içinden veya dışından kaynaklanabilecek şokların sistemi inkıtaa uğrattığı, krizlere yol açtığı ve ekonominin bu krizlerden devlet müdahalesi (yani istikrar politikası uygulamaları) olmadan kendiliğinden çıkamayacağı anlamına gelir. Bu görüş Keynesçi iktisatçıların savunduğu görüştür. İkinci alternatif görüşse, kapitalist sistemin sürekli büyümek için bizatihi krizlere ihtiyaç duyduğu, sermaye birikimi ve kapitalist ekonominin büyümesinin krizlere yol açtığı ve krizlerden beslendiğidir. Bu görüş de bir kısım Marksist iktisatçı ile Post – Keynesçi ve Evrimci İktisat okullarının bakış açısıdır.

KONJONKTÜR DALGALARI

Bugün biraz size ikinci alternatif görüşten bahsedeceğim: Yani, memleketimizde de düzenli aralıklarla tecrübe ettiğimiz iktisadi krizlerin aslında kapitalist sistemin doğasından kaynaklandığı görüşü… Böyle bir görüşü mantıki olarak delillendirmek için kullanılması gereken modelleme de, iktisadi değişkenlerin doğrusal bir trende değil de, döngüsel bir trende sahip olduğudur. Daha açık ifade etmek gerekirse kapitalist bir ekonomide serbest piyasa kuralları altında ekonomiler belli dönemler için hızlı büyüme süreçlerine girerler, büyüme dönemi akabinde de yavaş büyüme ve durgunluk dönemleri takip eder. Bu olgu iktisat biliminde konjonktür dalgası olarak tanımlanır.

Konjonktür Dalgaları bütünlüklü ve formel bir analizle ilk defa Schumpeter tarafından tasnif edilmiştir. Elbette Schumpeter öncesinde de Konjonktür Dalgaları ile ilgili çalışmalar yapılmış ve teoriler üretilmiştir. Ancak bunların her biri özel koşullarda ve belli şartlar altında tanımlanabilecek konjonktür dalgalarını anlatır. Bütün bu çalışmaları dikkate alarak hepsini derli toplu şekilde bir araya getiren Schumpeter’dir.

Schumpeter ekonomide zaman içinde gerçekleşen Konjonktür Dalgalarını farklı tipteki sermaye yatırımlarına bağlı olarak dört başlık altında tasnif etmiştir. Bunlar:

1. Kitchin Dalgası veya Minör Dalga: Envanter stoklarındaki değişime / yatırıma bağlıdır. Ortalama 40 ay (3,5 sene) sürer.

2. Juglar Dalgası veya Majör Dalga: Fiziki sermaye yani makine ve teçhizat stoklarındaki değişime yatırıma bağlıdır. 7 ile 11 sene arasında sürer.

3. Kuznets Dalgası veya İmar Dalgası: Altyapı sermayesi yani duran varlık stoklarındaki (bina, yol, baraj ve benzeri her çeşit gayrimenkul) değişime / yatırıma bağlıdır. Ortalama 25 sene sürer.

4. Kondratieff Dalgası veya Uzun Dalga: Üretim teknolojisindeki değişime / yatırıma bağlıdır. 45 ile 60 sene arasında sürer.

Schumpeter’in bu tasnifi ekonominin farklı uzunluklarda (periyotlarda) gerçekleşen ve birbirinin üstüne binen dört ayrı dalgadan etkilendiğini söyler. Daha önce 8 Nisan 2019 tarihli bu köşede yayınlanan “EKONOMİK DALGALANMALARIN DOĞASI” adlı yazımdan bir alıntı yapalım:

“Her ekonomide milli gelir uzun dönem büyüme trendinin etrafında birbirinin üstüne binen Minör Dalga, Majör Dalga ve İmar Dalgalarına bağlı salınır. Eğer krizler konjonktür dalgalarının dip noktalarında oluşuyorsa bunları tahmin edebilmek ve önceden kontrol edebilmek mümkün olabilir. Ancak uygulanan politikalar majör dalgayı sınırlandırabileceği gibi büyütebilir de. Eğer yanlış politikalar dizisi uygulanırsa milli gelir önce beklenenin – veya ülke potansiyelinin- çok üstünde bir hızla büyür. Bu süreç içerisinde belli sektörlerin – inşaat gibi- orantısız bir biçimde büyümesi söz konusu olabilir. O takdirde, genişleme etkisi katlanarak artar, iç ve dış borçlar şişerken bazı sektörlerde atıl kapasite – aşırı yatırım- söz konusu olur. Sonunda düşen kâr oranları ve artan borç birikimi daralma safhasını başlatır. Genişleme safhası ne kadar yüksek büyüme getirirse daralma safhasındaki kriz de o kadar büyük olur.”

Yani, her ne kadar kapitalizmin doğası ve sermaye birikimi rejiminden kaynaklansa da, eğer gerçekçi bir şekilde tanımlanırsa, bu dalgaları kontrol etmek mümkün olabilir. Bu ekonominin dalgalanmalardan kurtulmasını sağlamaz ancak konjonktür dalgalarının olumsuz etkilerini (yüksek işsizlik, iflaslar, kronik dış borç vb.) azaltma imkânı verir. Kritik noktalardan biri de dört farklı konjonktür dalgasının dip noktalarını aynı zamana denk gelmesi ihtimalidir. Bu durumda krizin şiddeti ve olumsuz etkileri de daha büyük olacaktır.

KONDRATIEFF DALGASI VEYA UZUN DALGA - TEKNOLOJİK PARADİGMA DEĞİŞİMLERİ

Yine 8 Nisan 2019 tarihli “EKONOMİK DALGALANMALARIN DOĞASI” adlı yazımdan bir paragraf paylaşayım:

“Uzun Dalga (Kondratieff Dalgası) yeterli veri olmadığı için teknik olarak ölçülemeyecek büyüklükte bir dalgadır, çünkü uzunluğu 45-60 sene arası değişir. Bu yüzden birçok iktisatçı bu dalgayı “kehanet olarak” vasıflandırır. Yine de bu dalga, Schumpeter tarafından teknoloji paradigmalarını yansıtan bir süreç olarak tanımlanmıştır. Dünya ölçeğinde, 1929 krizinin Majör Dalga, İmar Dalgası ve Uzun Dalga’nın dip noktalarının örtüştüğü kriz olduğu yolunda görüşler bulunmaktadır.”

Bir uzun dalga iki ana safhadan oluşur: 22-30 sene süren bir genişleme – hızlı büyüme dönemi ve sonrasında yine 22-30 sene süren bir daralma – yavaş büyüme dönemi. Her uzun dalganın başlangıcı yeni bir teknolojik gelişme ile özdeştir. Bu yeni teknolojinin zaman içinde ihtiyaç duyduğu enerji hammaddesi, büyümeyi bir lokomotif gibi çekecek temel endüstrileri belirginleşir. Teknoloji olgunluk safhasına ulaştığı ve bütün iktisadi ilişkileri domine ettiği andan itibaren daralma safhası başlar. Enteresan olan taraf daralma safhasında, bir sonraki teknoloji paradigmasının tohumları atılır ve filizleri yeşerir.

İçinde bulunduğumuz Beşinci Kondratieff Dalgası olan Bilişim ve Haberleşme Dalgasının artık son aşamalarındayız. Tahminler çeşitlilik gösterse de, nano ve biyo teknolojiler temelli ve robot teknolojilerinin de gelişeceği Altıncı Kondratieff Dalgası’nın 2025-2035 arası başlayacağı düşünülmektedir. Bir sonraki yazımda bu Altıncı Kondratieff Dalgası’nın nasıl bir dönüşüm getireceği üzerine tahminlerimi anlatacağım.

Hepinize hayırlı Cumalar…