Dikkat edilirse teknoloji paradigmasının değişmediği bir durumdan bahsetmekteydim.

Geçen pazartesi günkü yazımda farklı sermaye tiplerindeki birikimin üst üste binen sektörel ve ekonomi boyu dalgalara yol açtığından bahsetmiştim. Bütün bu dalgalarda ortak tarafın belli bir teknoloji paradigması altında sermaye birikim sürecinin azalan kâr oranlarına tâbi olmasıydı. Dikkat edilirse teknoloji paradigmasının değişmediği bir durumdan bahsetmekteydim. Pekiyi, kapitalist sistem kendi içinde düzenli aralıklarla teknoloji paradigmasını değiştirecek, yenileyecek ve ekonominin bütün yapısını dönüştürecek mekanizmalara sahip midir? Evet sahiptir. Bu sayede bir yılan gibi derisini değiştirmekte ve kendini yenilemektedir. Sonra yazımı şu sorularla bitirmiştim:

“Bu nasıl olmaktadır? Bırakılan eski deri kimdir ve nedir, yeni deri neyi sembolize etmektedir? Sermaye birikimi gerek ekonomik gerekse sektörel boyutta bundan nasıl etkilenir?”

Bu soruları cevaplamak için ilk önce teknoloji paradigmasının ne olduğundan bahsedelim. Sonra teknolojik değişim ve teknik ilerleme fonksiyonundan bahsederiz.

TEKNOLOJİ PARADİGMASI NEDİR?

Bilim ve felsefede, bir paradigma bir alana meşru katkılar oluşturan teoriler, araştırma yöntemleri, varsayımlar ve standartlar dahil olmak üzere farklı bir kavramlar veya düşünce kalıpları kümesidir. Paradigma kelimesi Yunanca kökenlidir ve "desen" anlamına gelir ve benzer olayları göstermek için kullanılır. Bir teknoloji paradigması iktisâdi anlamda, bir ekonomide farklı sektörlerde sermaye ve emek tiplerinin birbirine benzer şekil ve tarzda kullanıldığı, üretim teknolojisinin sektörler ve firmalar arasında ortak bazı süreç ve olgulara sahip olduğu, beşeri sermaye ve enerji hammaddesinin kullanılma biçiminin hemen hemen aynı olduğu, ortak idari ve mali standartların geçerli olduğu durumu tanımlamak için kullanılır.

Her teknoloji paradigmasının diğerlerinden ayırt edici unsurları bulunur: belli bir temel üretim faktörüne, belli bir enerji kaynağına, öncü veya lokomotif sektörlere ve hemen hemen bütün üretim kollarında kullanılan ortak ara girdilere sahip olması gibi…

Bir teknoloji paradigmasından diğerine geçiş aniden olmaz, zaman içinde tedrici bir şekilde değişim başlar ve bu değişim giderek hızlanır. Çünkü teknoloji paradigmasının değişimi bir firmayı veya bir sektörü değil bütün bir ekonomiyi ve bütün bir toplumu değiştirmektedir. Yeni bir teknoloji paradigması geliştiğinde eski paradigmaya bağlı sektörler hemen ortadan kalkmaz ancak giderek küçülerek ve önemlerini kaybederek yaşamaya devam ederler. Bazı sektör ve firmalar yeni teknoloji paradigmasına uyum sağlayabilirler. Bunlar kendilerini geliştirerek büyürken, diğerleri zaman içinde git gide küçülür. Teknoloji paradigmasına uyum sağlayabilmek ise maliyetlidir: üretimde makine düzeneğinizi yani fiziki sermaye stokunuzu kısmen veya tamamen değiştirmek, işgücünü yeni sisteme adapte etmek için eğitimden geçirmek, gerekirse yeni müşteri kitlelerine yönelmek ve iş yapma tarzınızı ve firma kültürünü değiştirmek. Bunlara hem para hem de zaman harcanır.

Teknoloji paradigmasının değişimini anlayabilmek için iktisadi anlamda “teknolojik değişimi” tanımlamak gerekir. Teknolojik değişimi anlamak içinde Kaldor’un geliştirdiği teknik ilerleme fonksiyonunu bilmek gerekir.

TEKNİK İLERLEME FONKSİYONU NEDİR?

Teknik ilerleme fonksiyonu, Nicholas Kaldor tarafından teknik ilerlemenin bir ölçüsü olarak emek üretkenliğindeki büyüme oranını açıklamak için geliştirilmiş matematiksel bir kavramdır. Fonksiyon aşağıdaki ifadelerle açıklanmaktadır:

(i) İşçi başına sermaye büyüme oranı ne kadar yüksek olursa, işçi başına çıktının, emek üretkenliğinin büyüme oranı da o kadar yüksek olur. Emek üretkenliğindeki artış oranı, bu nedenle, sermaye yoğunluğunun büyüme oranıyla açıklanır.

(ii) Dengede işçi başına sermaye ve işçi başına çıktı aynı oranda, yani denge büyüme oranında büyür.

(iii) Denge büyüme oranının altındaki büyüme oranlarında, işçi başına çıktının büyüme oranı, işçi başına sermaye büyüme oranından daha büyüktür.

(iv) Denge büyüme hızının üzerindeki büyüme hızlarında, tam tersi olur, işçi başına çıktı artış hızı, işçi başına sermaye artış hızından daha düşüktür.

Bu bilgiler Nicholas Kaldor’un aşağıdaki eserinden alıntılanmıştır:

Kaldor, Nicholas (1957). "A Model of Economic Growth". The Economic Journal. 67 (268): 591–624.

Bu ne anlama gelmektedir? Birinci maddede temel hipotez ortaya konulmuştur: Bir firma veya bir sektörde teknik ilerleme o firma veya sektörün üretimde ne kadar makineleştiğine, ne kadar otomatize olduğuna bağlıdır. Bunun için işçi başı sermaye oranı temel ölçü birimidir. İkinci maddede şu anlatılmaktadır: Her teknoloji paradigmasında, iktisadi büyüme dengede iken, ortalama işçi başına düşen üretim ve sermaye miktarları da denge oranında büyür. Üçüncü maddede denge büyüme oranından daha düşük oranda büyüme olmasının sebebi kullanılan işgücü miktarının sermaye miktarından daha yüksek oranda artması olduğu söylenir. Yani nüfus artış hızına, içeriye sınırsız kaçak göçmen alınması bir ülkenin büyüme hızını dengenin altına çeker. Dördüncü maddede ise denge büyüme oranından daha yüksek oranda büyüme olmasının sebebi kullanılan işgücü miktarının sermaye miktarından daha düşük oranda artması olduğu söylenir. Yani fiziki sermaye yatırımlarına dayanan bir büyüme…

Nicholas Kaldor’un ihmal ettiği önemli bir etken beşeri sermayedir. Son kırk yılda gözümüzün önünde gerçekleşen teknolojik değişimden gözlemlenen fiziki sermaye kadar beşeri sermayenin, yani üretimde kullanılan bilgi stoku ve nitelikli işgücünün miktarının artış oranının da çok önemli olduğudur. Teknik ilerleme fonksiyonundan elde ettiğimiz bu bilgilerle, gelin, teknoloji değişimi tartışalım.

TEKNOLOJİK DEĞİŞİM NEDİR?

Teknolojik değişim veya teknolojik gelişme, teknoloji veya üretim süreçlerinin icat, inovasyon ve yayılımının genel sürecidir. Temel olarak, teknolojik değişim, teknolojiler ve üretim süreçlerinin icadını ve bunların araştırma ve geliştirme yoluyla açık kaynak olarak ticarileştirilmesini veya serbest bırakılmasını, yani gelişmekte olan teknolojilerin üretilmesini, teknolojilerin sürekli ve düzenli olarak iyileştirilmesini ve ucuzlatılmasını ve endüstri veya toplum boyutunda yayılmasını kapsar. Teknolojik değişimin yayılması endüstriler arasında ve ekonomi içinde bozulma ve ayrışmaya yol açabileceği gibi bunların birbirine yakınlaşmasına da yol açabilir. Kısacası, teknolojik değişim hem daha teknoloji yoğun üretime hem de daha yüksek teknolojilere geçiş anlamına gelmektedir.

İlk günlerinde, teknolojik değişim, şimdi büyük ölçüde terkedilen ve yerini araştırma, geliştirme, yayma ve kullanımın tüm aşamalarında inovasyonu içeren bir teknolojik değişim modeliyle değiştirilmek üzere 'Doğrusal İnovasyon Modeli' ile resmedildi. Doğrusal İnovasyon Modeli kabaca şu ilişkiye dayanmaktaydı:

İcat – İnovasyon – Yayılım

İcat iktisadi bir ilişki değildi. Akademik dünyada iktisadi ilişkilerden bağımsız olarak yapılan çalışmaların sonucunda daha önce bilinmeyen ve kullanılmayan üretim süreçleri ve ürünlerin bulunması eylemine verilen addı. İnovasyon ise bizatihi iktisadi aktörler tarafından bilim adamlarının icatlarının iktisadi kâr elde edecek şekilde üretim sürecine uyarlanması ve bunun için gereken yatırımlara verilen addı. İnovasyon kabaca üç kısma ayrılabilir: üretim sürecini yenileyen süreç inovasyonu, ürünü yenileyen ürün inovasyonu ve iş yapma tarzını yenileyen iş inovasyonu. Yayılım ise belli öncü firma ve sektörler tarafından gerçekleştirilen bir inovasyonun diğer sektörlere ve sonunda bunun ekonomiye yayılması sürecine verilen addı.

“Teknolojik değişimin modellenmesi" hakkında konuşurken, bugün modern bakış açısında, bu genellikle inovasyon süreci anlamına gelir. Bu sürekli iyileştirme süreci genellikle zaman içinde azalan maliyetleri gösteren bir eğri olarak modellenir. Yani modern teoride icatlar artık ekonomideki olaylardan bağımsız bilimsel çalışmaların sonucu olarak değil, bizatihi firma veya kişi bazında girişimcilerin Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri ve inovasyon yatırımlarının sonucu olarak tanımlanmaktadır.

Özellikle son kırk yılda gözlemlenen gelişmeler modern teorinin iddialarını desteklemektedir. Artık icatlar ekonomiye dışsal / egzojen bilimsel çalışmalara bağlı olarak üniversitelerde değil, tersine ekonomiye içsel / endojen AR-GE ve inovasyon yatırımlarına bağlı olarak firmaların laboratuvarlarında üretilmektedir. Dolayısıyla teknolojik gelişme bilimsel erdem ve basiretten çok firmaların kâr elde etme iştahına bağlı olarak gelişmektedir.

Gelecek pazartesi bu gelişim sürecini, teknolojik değişimin nasıl ekonomiye yayıldığını, bunun nasıl bir toplumsal dönüşüme yol açtığını ve teknoloji paradigmasının nasıl değiştiğini inceleyeceğim.