Yeryüzünde hızla yayılan öfkeyle başa çıkmak ve daha yaşanabilir bir dünya için yönetici ve liderlere odaklanmak zorundayız.
Zira bu durumun hem nedeni hem de çözümü onların elindedir.
Çekirdek aileden büyük devlet yapılarına kadar, insan yönetiminde düştüğümüz acizliğin sonuçları ortadadır. Dünyada hiçbir dönemde insan ve insani değerler bu kadar aşınmamış, insanlar yurtlarından bu kadar olmamış, savaşlar bu kadar can yakmamış, kadın ve çocuklar hiç bu kadar mazlum olmamışlardı. Oysaki bilgi üretiminin çığ gibi arttığı, insan hayatının yeni buluşlarla giderek hızlandığı, medeniyet sınırlarının zorlandığı teknoloji çağının, hayatımızı kolaylaştırması bekleniyordu. En yüce değer olarak insanın, baş tacı olması beklenen bilgi çağında en büyük vurgunun, başta vicdan olmak üzere insani değerler alanında olması ne acıdır.
Yönetici mi Lider mi?
Kuşkusuz gelinen noktada bir grup insanı aynı amaçlar etrafında toplamak ve çabalarını ortak bir noktada buluşturmakla görevli olan yöneticilerin ve insanların gönüllerini işin içine dâhil etmekle görevli liderlerin, en büyük rolü oynadıkları bilinen bir gerçektir. İster oturdukları koltuğun bekçisi olan yöneticiler, ister kendi kişilik özellikleri ile öne çıkan liderlerin, çığ gibi artan insani değerler alanındaki yıpranmaya savaş açmaları gerektiği açıktır.
Nitekim insanları, salt kurallar ve maddi verilerle idare etmeye yönelen klasik yönetim yaklaşımının, bugünün insanı için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Zira odağında evrensel ahlakın yer almadığı kanunlar, insanları mutlu etmeye yetmiyor. Konu ve alan ne olursa olsun yöneticilik duruşunu aşan liderlere ihtiyaç var. İşinin teknik ayrıntıları kadar insana da duyarlı, temel kişilik özellikleri ile fark üreten liderler. Etkin, çalışkan, iletişime açık, konuşmaktan çok dinleyen, iş bitirebilen, eleştirel düşünceye açık, ben çıkmazını aşmış, merhametli, adaletli ve ahlaklı liderler. Evet, dünyadaki insani değersizlik, ahlaklı liderlerle aşılabilir.
Son yüzyılda kurumsallaşma arzusunda olan devletimiz için de ihtiyaç aynıdır. Özellikle kamu kurumlarında yönetim makamlarının; şahısların ve etraflarının kazanç kapısı gibi görülmesi, bürokrasinin araç olmaktan çıkarılıp amaç haline gelmesi anlayışının hızla geride kalması zorunludur. Hemen her alanda çok önemli gelişmelerin yaşandığı, yüzyıllık atılımların yapıldığı ülkemizde kamu yönetiminde klasik yöneticilik anlayışının hızla aşılarak gerçekten kamu yararına inisiyatif alan liderlik anlayışının yerleşmesi zorunludur. Akademi, adalet, eğitim, sağlık, askeriye, güvenlik ve benzeri tüm alanlarda liderlik yapacak kişiliklere ihtiyaç var. Kamu dışındaki kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları için de ihtiyaç aynıdır. Devletin gelenekleri ve ayrıntıdan arınmış bürokrasisine hâkim olmakla yetinmeyen aynı zamanda sorun çözmeye odaklı, organizasyon yeteneği gelişmiş, kişisel etkileme gücü olan, bilime ve eleştirel düşünceye açık, temel ahlaki değerleri ve insanı baş tacı yapan, aldığı her nefesin hakkını veren yiğitlerden söz ediyoruz.
Sessiz Kalmayan Lider
Kadim medeniyetimizin tüm hücrelerimize katık ettiği bu kişilik tipine uzak değiliz. Yani ki dünyada hızla çoğalan öfke ve saldırganlığı değil, barışı ve sevgiyi örgütleyen lider adaylarımızla örnek olabiliriz. Zira dünyanın buna ihtiyacı var. Dolayısıyla gönlünü insana ve insanlığa kaptırmış hizmetkâr lider adaylarını hızla yetiştirmek durumundayız. Bir yandan dünya ve onun üzerindeki maddi gelişmelere, diğer yandan insanın mana derinliğine duyarlı olmak bu coğrafyanın harcında vardır da kısmen unutulmuş ya da unutturulmuştur.
Liderliği; kendinden olanlardan çok kendinden olmayanlara hizmet etmek olarak gören ve bu anlayışı, tüm hücreleriyle yaşayan liderlerimiz ve bilgelerimiz yanında dünyadaki örneklerden de alınacak nice dersler var. Dünyaya iyilik getiren, bilgisizliğe, kötülüğe ve zulme sessiz kalmayan lider örneklerini bugün yeniden tanımaya ihtiyacımız var. Bunun için hizmetkâr liderlik yaklaşımının gerek akademik gerekse pratik alanda daha fazla ele alınması önemlidir.