Bir buçuk yıldır Anadolu yakasındayım, Avrupa yakasını ve Bakırköy'ü anılarımın özel yerine çoktan iliştirdim bile.
Yaklaşık 1959’dan beri yaşadığım Bakirköy’e veda edip bir buçuk yıl kadar önce İstanbul’un Anadolu yakasının merkezi yerlerinden Bostancı’ya taşınmıştım. Önceleri zor gelmedi dersem yalan olur. Altmış yıla yakın, onca yıl değişimini gözlemlediğim Bakırköy ve Avrupa yakasından ayrılmanın yaratacağı eksikliği kolay dolduramam diye düşünüyordum ama hiç de öyle olmadı.
Bir buçuk yıldır Anadolu yakasındayım, Avrupa yakasını ve Bakırköy’ü anılarımın özel yerine çoktan iliştirdim bile.
Bilirsiniz, uzun süreli yaşadığınız yerden kopmanız pek öyle kolay olmaz. Çevresiyle, insanları ile, yaşam biçimiyle, yedi tepeli olmasıyla bilinen İstanbul’un bu bölgelerinde yaşam biçimi oldukça farklı fotoğrafları yansıtır.
Bakırköy, bağrından onca ilçe doğmuş olmasına karşın, İstanbul’un en çok göç alan ilçelerindendir ve nüfusu yine milyonları aşmış, bağrından doğanların Merkez İlçesi, kısacası İstanbul’u olması özelliğini sürdürebilen büyük bir ilçedir. 1959 yıllında başlayan ve aralıksız olarak bu güne kadar süregelen İstanbul yaşamımın en özel yeri olan Bakırköy’ü her şeyiyle unutmak öyle kolay değil ama, yeni yaşam bölgem İstanbul’un Anadolu yakasıydı ve yaşam sayfalarımızda yeni bir yer açma zamanıydı.
Anadolu yakasına kısa sürede alışmakta zorluk çekmedim.
Bir şeyi net söylemeliyim ki; yedi tepeli İstanbul, yedi tepesi bölgesel ve sosyal yaşam olarak farklı kültürleri yansıtır ve hepsinin akılda kalan çok özelliklerinin varlığını, hep içimizde hissederiz.
İstanbul artık, geleneksel yedi tepe üzerine kurulu özelliğini, Avrupa yakası ve Anadolu yakası olarak iki bölgeye ve oradan yansıyan sosyal yaşama bırakmış veya bıraktırılmıştır.
İstanbul’da artık iki bölgesinde yaşayanlarından yansıyan insan manzaralarıyla, yaşam biçimiyle oldukça farklılık gösteriyor.
Peki değişen pek bir şeyler olmamasına karşın, neydi o İstanbul’u özledim söylemleri.
İki yakalı “İstanbul’u özledim” diye başlık atmamın çok önemli bir nedeni vardı.
Geçtiğimiz günlerde tam bir yılını doldurduğumuz koronavirüs salgın döneminin bizleri mahkum ettiği İstanbul’un iki yakası arasında kopukluğa neden olan yeni bir yaşam biçimidir. İstanbul artık o keyfini çıkararak, istediğimiz daman dolaşabildiğimiz bir İstanbul değil. Pandemi ve önlemleri nedeniyle, ilçeler ve yakalar arasındaki seyahatlarla zenginleştirilen yaşam biçiminin iyice kısıtlandığı o güzelliklerinin özlemini çektiğimiz bir İstanbul oldu.
Özellkle İstanbul’da yaşayan biz 65 yaş üstüler için İstanbul’da yaşayıp da o güzelliklerinin özlemini çekmek dayanılır gibi değil. Uzun süredir uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları, İstanbul’un karşı yakasına olan özlemimizi iyice arttırdı. Zaman buldukça genellikle toplu taşımayı kullanarak İstanbul’u dolaşmayı alışkanlık haline getiren benim gibiler için bir kilometrelik alan içinde dolaşarak İstanbul’u yaşamaya çalışmak en büyük zulümdür.
Boş kaldığımda arabayla veya toplu taşıma ile İstanbul’un her köşesini sıkça dolaşan biri olarak, toplu taşımaya binmesi neredeyse kısıtlanan bizlerin, bu pandemi döneminde üzerimize çöken yaşam biçimine alışması hiç de kolay değil. Neredeyse sekiz aydır, değil İstanbul’un Avrupa yakasına, Bostancı’dan Kadıköy’e gidemedim. Oraları iyice unuttum ve gidebildiğimde yol bulabilmekte oldukça zorlanacağımı düşünüyorum.. İstanbul’un karşı yakasında yaşayan akrabalarımızı nerdeyse unuttuk gibi. Hastalananlar ile iletişimimiz telefon dışında hiç kalmadı. Kaybettiklerimizin cenazelerine katılıp son görevlerimizi yapamadığımız gibi, taziye ziyaretlerine bile gidemiyoruz. Salgın nedeniyle en yakın akrabalar olarak birbirimize yaklaşmaktan bile korkar olduk. İstanbul’da iki İstanbul varmış gibi yaşıyoruz. Sosyal yaşam bölünmesinin yarattığı kültürel farklılaşma iyice kronikleşirse, endişemiz, daha şimdiden çok özlediğimiz eski Istanbul yaşamımıza dönmemiz pek de kolay olmayacak.
Anadolu yakasında yaşayanlardan yansıyan insan manzaraları ile Avrupa yakasından yansıyan insan manzaraları arasında belirgin fark iyice öne çıkmış durumda.
İstanbul’un iki yakası birbirine yabancı gibi, birbirlerine farklı bakıyorlar artık.
İşte o nedenle İstanbul’u özlüyorum diye başlık attım..