İstanbul, aah İstanbul..
Geçmişiyle, tarihi hikayesi, dillerden dile dolaşan bitmez tükenmek bilmeyen övgüleriyle, bugünü, yaşanan olayları, güzellikleri, toplumsal mozayiğiiyle, geleceğe neleri taşıyabileceği hiç belli olmayan bilinmeyen kocaman sorunları ve her zaman çözüm üretilmesi gereken, Dünyanın gözünün üzerinde olduğu çok önemli metropollerden biri, belki de en birinci olanıdır İstanbul.
İstanbul’u anlatmak hem çok kolay hem de o kadar zor ki. Hergün sürprizleriyle karşılaşmak hiç de beklenmedik değil. Yerel yöneticileri bir alem, ürettikleri söylentiler, gündemi karıştıran demeçleri ise tam olarak bir muamma. Ne demek istediklerini, neyi söylemeye çalıştılarını veya İstanbul için ne yapmak istediklerini tam olarak anlayabilmek oldukça zor.
İstanbul kendi olağan sorunları ile uğraşadursun, yanlış anlaşmalara meydan verecek açıklamalar, oldukça zor günler geçiren İstanbullular için bir başka bilinmez..
İstanbul’da yaşamak o kadar zorlaştı ki.. Her an, ne ile karşılaşabileceğinizi bilemiyorsunuz.
Ayrıca İstanbul; yıllardır hayalleri süsleyen, taşı, toprağı altın olan şehir de değil artık.. İstanbul’da uzun yıllardan beri yaşayanların önemli bir bölümü bu güzelim metropolden uzaklaşabilmenin yollarını, çarelerini arar oldular artık.
Bu yılın başında, medya haber bültenlerine, ucundan kenarından yansıyan, sürekli göç alan İstanbul, artık göç veren illerden biri olarak anılacak. Son araştırma verilerine göre; son yıllarda İstanbul’un verdiği göç sayısı 400 binin üstüne çoktan çıktı bile.
Yıllardır sürekli göç alan ve göçle gelenler için oluşturulan yeni yerleşim yerlerine paralel olarak, giderek yoğunlaşan çarpık kentleşme; İstanbul’un hem tarihi, hem jeolojik, hem de kültürel yapısına hissedilir bir şekilde zarar verdiği artık biliniyor.
Bir anda imara açılan, İstanbul’un akciğerlerini oluşturan yeşil alanlar ve bu alanlarda kısa sürede yükselmeye başlayan yerleşim yerleri, çok katlı binalar, İstanbul’un o muhteşem silüetini de, eskiye özlem duyulacak kadar bozmuş durumda. İstanbul; “yaşadığı ihanete göz yaşı döküyor”. Bu konu, Cumhurbaşkanımız’ın söyledikleriyle de teyid edilmiş durumda İstanbul’a ihanet edildiğini kendileri de net bir şekilde dile getirmişlerdi.
İstanbul, en önemli sorunu olan trafik sorunuyla boğuşurken, çok etkin bir çare olan raylı sistem ve boğaz geçişleri bu konuda, ileriye yönelik etkin bir rahatlamanın göstergesi gibi değerlendiriliyor olsa da; özellikle; raylı sistem, metro, tramvay ve otobüs hatlarında planlanan bölgelerdeki yanlış belirleme, o sorunun o kadar kolay çözülemeyeceği endişesini de yaratabiliyor.
İvedilikle olması gereken bölgelere yapılan yatırımlar çok ağır aksak giderken, bazı öncelikli olmayan bölgelerin öne çıkarılması doğru bir çözüm yolu değil gibi görünüyor. Asıl yapılması gereken; şehrin merkezi ana arterlerindeki bu trafik keşmekeşinin bir an önce çözülebilmesidir ki, bu konuda İstanbullu pek rahat değil.
İstanbul bazı şeylere feda edilmesi gerekemeyecek kadar çok önemli, yaşayanlarının çok şey beklediği bir metropoldür ve ülkemizin gözbebeğidir. Ne dayatmacı siyasete ve ne de İstanbulluların haketmedikleri anlayışlara feda edilmemelidir.
İstanbul’u yöneten tüm yöneticiler de İstanbullular’ın kafasını karıştıracak söylemlerden olabildiğince kaçınmalıdırlar.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un yeni Büyükşehir belediye Başkanı Mevlüt Uysal’ın kafaları karıştıran Metro inşaatları ile igili sözleri; "Metroda birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak" İstanbul ve İstanbullular için büyük talihsizlik olmuştur. Her ne kadar, bu sözlerin ne amaçla söylediğini daha sonra açıklamaya çalışsa da, bu sözlerin düşündürdükleri ve yarattığı rahatsızlığı tam olarak ortadan kaldıramamış, kafalarda soru işaretleri bırakmıştır..
Yerel yönetimlerin birinci görevi; siyasetin etkisinde olmaksızın tüm toplumun faydalanmasına açık hizmettir.
İstanbul nereye demeyelim, haketmediklerini de reva görmeyelim.