İstanbul ile ilgili yazılar yazdığımda öncelikle şunu hep vurgulamışımdır. Bu biraz da İstanbul denilen dünyanın çok önemli metropollarınden biri olan muhteşem şehri iyi tanıdığımı anlatmak içindir.
Öyle ya, yaklaşık altmış yıl önce geldiğim ve hemen hemen tüm yaşamımı geçrdiğim bu muhteşem şehrin hemen hemen her köşesini adım adım gezmişim ve yedi tepe üzerine kurulmuş bir tarih ve kültür hazinesi olmasının yanı sıra birçok bölgesinde faklı meteorolojik hareketin olduğu bir şehir İstanbul.
Meteoorlojik bilgiler verilirken bile, birçok bölgesine ait hava raporları ayrı ve ayrıntılı olarak verilir. Bazan telefonla, moda kitle iletişim aletlerinin yarattığı haberleşme sistemlerini kullanarak, günlük hava gidişatını farklı bölgelerindeki yakınlarımızdan öğrendiğimiz çok olmuştur.
Ben Bakırköy’de oturuyorum yıllardır. İstanbul’daki bu değişken hava hareketlerinin en son uğradığı bölgedir Bakırköy. İstanbul’un birçok yerinde kar yağdığı öykülerini dinlediğimizde Bakırköy’de henüz karla karışık yağmurla bile tanışamadığımız çok olmuştur.
İşte öyle bir büyük şehir İstanbul. Büyüklüğüne yakışır bir ünü vardır. Tarihin bütün zenginliklerine ev sahipliği yapmıştır. Sayısız devletin merkezi olmuştur. Kültür varlıkları ile dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir turizm merkezidir. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan, varlığıyla birçok devletin gözünün üzerinde olduğu, Karadeniz’i koca göl olmaktan kurtarıp Marmara’ya ve oradan da Ege, Akdeniz’e gönül bağı kurmuş İstanbul Boğazı ile dillere destandır.
Bügün tüm bu özellikleri, ülkemizin 20 milyona yaklaşık yeleşik nüfusu ile en büyük şehri olan İstanbul, ülke iş dünyasının merkezi, gelirinin önemli bir bölümünün sorumluğunu yüklenmiş, ekonominizin merkezi bir şehrimizdir.
İstanbul ile ilgili birçok yazı yazdım. Bunların genelinin içeriği yaşanan olumsuzlukların yansıtılmasıydı. Tabii ki, tüm bunları İstanbul’da yaşayan bizlerin, daha iyi bir yaşam biçimine kavuşmaları, dillere destan İstanbul’un ev sahipliği ettiklerine sunması içindir.
Ancak, İstanbul’un bir başka özelliği daha var ki, ona da çok dikkat etmek gerekir.
O da, mevsimine göre ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan değişken iklim şartları ve meteorolojik olumsuzluklarıdır. Hemen hemen her bölgesinde ummadığınız hava şartlarıyla karşılaşabilirsiniz. Özellikle yağışların olduğu sonbahar ayının ve zaman zaman oldukça ağır gecen kış mevsiminin İstanbul’un üzerine serdiği olumsuzluklarıdır.
Evden çıkarken gördüklerinize göre değil göreceklerinize göre hazırlıklı çıkmalısınız.
Evden çıkarken gördüğünüz ışıl ışıl parlayan hatta içinizin biraz ısındığını hissettiğiniz güneşe kanmayın, eve dönerken sağanak bir yağmura veya karla karışık yağmura, hatta bu günlerde ansızın bastıran yoğun kar yağışına bile yakalanabilirsiniz.
İşte şimdi dikkat! Bu hava değişkenliğinde üşüyüp hasta olabilirsiniz. Bu günlerde kime rastlarsanız, kimle konuşursanız, grip olduğundan şikayet ettiğini duyabilirsiniz.
Aslında bir süredir yolunu gözlediğimiz İstanbul’un beyaz örtüyle örtülmesidir. Hep söylerler ya; karın yağması havadaki birçok mikrop ve virüsün yok olması demektir.
Bu sırlarda grip salgınından şikayetler çoğaldı. Hemen hemen herkes “salya sümük”, az veya çok, soğuk algınlığı veya grip darbesini yemiş durumda. Hatta daha da ilerisi olduğuna dair bilgiler var. Bir zamanlar tanıştığımız ve korkulu rüyamız haline gelen, adına “Domuz Gribi” denen ağır grip vakalarının varlığını haberlerden duyar gibiyiz.
İşte bu güzelim istanbul’u, bu yönüyle de iyi tanımalısınız. Böyle öğüt veren durumundayım ama İstanbul’u o kadar tanıdığını söyleyen ben, yaklaşık on gündür çok ağır olmasa da griple uğraşıyorum. Daha kendimi yeni yeni toparlamaya başladım.
İstanbul bu, güzelliğine, cazibesine kanıp tedbiri elden bırakmayın. Sadece güzellikleri ile değil değişken havası ile aniden çarpabilir.
İstanbul’u iyi tanıyan birinin sözüne kulak verin.