Ahmaklık her şey önünde âşikâr olduğu halde yaradılışının sebebinden ve Allah'ın varlığından haberdar olmamak demektir.

Bunun en güzel örneği Fîhi Mâ Fîh’te Hz. Mevlânâ buyuruyorlar ki; “Çocuğun bir tanesine öğretmenler her türlü ilmi öğrettiler. Hatta fal ilmini bile... Çocuk o kadar ilerledi ki bu ilimlerde her şeyi biliyordu. Bir gün bunu imtihan etmeye karar verdiler ve öğretmen avucunun içine bir yüzük koydu. Elini kapadı, çocuğa sordu: “Elimde ne var?” Her şeyi bilen çocuk; “Yuvarlak, içi boş, sarı bir şey var elinizde efendim.” dedi. Öğretmenler öğrencilerinden gayet memnundular. Sonra öğretmen, ‘Bu nedir?’ diye düşündü ve ‘Kalbur efendim’ dedi.” Şimdi düşünebiliyor musunuz? İlimle, hatta fal ilmiyle gözle görmediği bir şeyin ne olduğunu bilen çocuk, idrakini kullanması gerektiğinde kalburun avuç içine sığamayacağını düşünemiyor. İşte buna ahmak deniyor. Ahmaklığından dolayı insanlar elli bin tane ilim öğrendikleri halde o ilimlerin kendilerini Allah’a götürmesi gerektiğini düşünüp bilemiyorlar. Hangi ilimleri mi görüyoruz? Mesela Allah’ın ezel ve ebed olduğunu, varlığının ilmini görüyoruz. İnsanda, yaradılışta tecellî edenin Hak olduğunu görüyoruz. Fen ilimlerinde tecellî edenin, eşyada ve maddede tecellî edenin Hak olduğunu görüyoruz. Bütün vücut hastalıklarında elimizde hiçbir güç olmadığını ve bundan, tecellînin Hak olduğunu görüyoruz. Cüz’i aklımızla ve gözümüzle bilemediğimiz bir âlemin varlığını rüyalar vasıtasıyla biliyoruz. Tüm bu ilimler insanı Allah’a götürmüyorsa o insan ahmaktır, götürüyorsa o insan mârifet sahibidir.

Kibir, kendini put olarak görmektir. O halde eşyayı eşya olarak görüyorsak, o zaman kafiriz yani ikiliyoruz. Bir eşya var, bir de Hak var. Ama eşyadaki Hakk’ı görebiliyorsan, bu zavallıda Hakk’ın celâli tecellî etmiş, kızmayım, bu zavallıda Hakk’ın cemâli tecellî etmiş çok memnun olayım diyebiliyorsan yani resimle meşgul değil de ressamıyla meşgul isen o zaman tevhid ehlisin demektir. Öyleyse kibirlenecek ne kalır? Kendinde de tecellî eden Hakk olduğuna göre neyinle kibirleneceksin? Herkeste ve her şeyde olduğuna göre bizim onlardan üstün neyimiz var? Benim Hocam diyorlar ki; sokağa çıktığım zaman bakıyorum ki her şey benden üstün. “Aman efendim nasıl olur” diyor çevresindekiler. “Tabii... Sokaktan geçen eşeğe bakıyorum benden çok yük taşıyor, aşçıya bakıyorum benden iyi yemek yapıyor, hizmetkâra bakıyorum, benden güzel ev temizliyor. O halde hangisine karşı kibredecek halde olurum.” Gene Hocam diyorlar ki; “Bir gün dön borusu çalar, en öndeki en arkaya geçer, sen neyinle kibredeceksin? Topraktan yaradılmış, toprağa gidecek. Geçmişin pis murdar bir su, geleceğin bir leş. Hangi şeyinle övüneceksin?” diyor, Hocam Kenan Rifâî. Herhangi bir olay karşısında karşımızda gördüğümüz ayıp kendimizdeki ayıbın aksi midir? Kendimizin bilmediği bir ayıbı karşımızda göremeyiz. Bizdeki çirkinlikleri görüp bir de kızıyoruz. Aslında onlar biziz. İnsan her karşılaştığı hadisede acaba ben nerede hata yaptım da bu olayla karşılaştım diye baksa ne kadar doğru bir gözlük takmış olur. Bununla ilgili çok basit bir şey anlatmak istiyorum. Bir öğretmen dostum anlatmıştı. Okulda öğretmenliğe başladığı ilk sene müdür programını düzeltmek için kendisini çağırtmış. Çok genç ve kibirli ya ‘kendisi kalksın buraya gelsin’ demiş. ‘Ben şurada beş dakika arada dinleniyorum’. Müdür de kalkmış bunun ayağına gitmiş ve demiş ki ‘senin iyiliğin için programını düzeltmeye çalışıyordum onun için çağırdım kusura bakma’. Diyor ki ‘ben bu kibirliliğimi emekli olmak üzereyken ödedim. Önce fark etmedim sonra düşündüm ve Allah’ıma şükrettim’ diyor. “Tam emekli olacağım bir köy okulunda, hademe geldi bağırdı çağırdı, aşağıladı, defolup gidiyorsun yarın dedi. Ben de çok üzüldüm halbuki ben ona hep iyi muamele etmiştim. O gece düşündüm Allah’ım niye bana böyle kötü davrandı, o zaman hatırladım. Taa öğretmenliğe ilk başladığımda ben müdüre kibretmiştim. Allah çok şükür ki, bana ödeterek beni emekli ediyor dedim, sevincimden secdeye kapandım” dedi. İşte bu gözlüğü takınırsak kibirden kurtuluruz. Allah bunu nasip etsin. Cimriliğe gelince... Cimrilik bunların içinde en fenalarından biridir. Bütün Kur’ân- ı Kerîm insana cimriliği yasaklıyor. Cimrilik, verememek yani malından mülkünden vermemek demek değil, onlar zaten vazifemiz... Fakirin paramız üzerinde hakkı var, onu zaten vermek mecburiyetindeyiz. Ayrıca bizi vermeye zorlayan kişinin elini bırakıp ayağını öpmeliyiz. Çünkü her yaptığımız yardım Allah’tan bize seni seviyorum hitabıdır. Onun için o şart. Ama asıl cimrilik kötü huyları verememek demektir. Kötü huyları kendimize saklayıp biriktirmek demektir. O halde, toprak gibi tevazu sahibi olmak, güneş gibi verebilmektir. Toprak gibi tevazu sahibi olmak ne demek? Toprağın üstüne pisliyorlar, ölü gömüyorlar, her dakika basıyoruz, o yine bize yeşillikler veriyor. Yiyeceklerimiz oradan zuhur ediyor ve öldüğümüzde bizi kucaklayıp kabul ediyor. İşte böyle mütevazı olabilmek ve güneş gibi hiçbir şeyi ayırmadan ışınını verebilmektir. Çünkü güneş viraneye de saraya da aynı şiddette ışınını verir vesselam.