İslâm itikat, ibadet ve ahlak merkezli bir dindir. Bu değerlerle bir bütündür. Bir mümin bu değerlerle hayatını bütünleştirdiği zaman bir müslüman ve iyi bir insan olur. Kavi bir iman amelle güçlenir. Müslümanlığın tezahürü de iyi bir ahlaka sahip olmasıdır. İnsan kulluk ettikçe, ibadetlerini yerine getirdikçe, zaaflarından uzaklaşır, hak ve hakikatin yolu hidayette sabit olur. Elbette ibadet huşu içinde yapılır. Hakkın rızasını kazanmak için yapılır.
Peygamber Efendimiz’in bir hadîsi var “Günde beş kere nehre girip yıkansan temizlenir misin?” buyuruyor, sahâbe “Temizleniriz Efendim” diyorlar. Peki ya günde beş kere namaz kılarsan nefs kalır mı sence, diyor. Öyleyse, sen ibâdetlerini yaptığın ölçüde, ibâdetler elindeki en büyük yardımcıdır ama ibâdeti “Aşk”la yaparsan... Ben kendimi göstereceğim diye yaparsan ibâdet nefsine âlet olur, fayda etmez. Bir örnek vereyim: Ben çocukken çok iyilik etmeyi severdim. Ne kadar fakir varsa bir eve toplayacağım, şöyle yapacağım böyle yapacağım diye bütün gün hayal kurardım. Bunu da herkese anlatırdım. Bir gün annem bana “Sen iyilik etmekten vazgeç” dedi. “Anne, bütün Kur’an iyilik et diyor, hocam iyilik et diyor, sen bana vazgeç diyorsun” dedim. “Cemâlnur sen iyilik etmiyorsun, kendini methediyorsun” dedi. İşte o zaman, orada mürşidin varlığı o kadar lüzumlu ve mühim ki!..
Mesela; Adam namazını kılıyormuş, birisi gelmiş selâm vermiş. Adam da çok kızmış, bu bana namazda selâm verdi, diye. Namaz bitmiş “Bana selâm verdin, ibâdet yapıyordum utanmıyor musun?” deyince, “Namaz kılsaydın vermezdim, evimi ne renge boyayayım diye düşünüyordun sana namazı hatırlatmak için selâm verdim” demiş. Öyleyse, yaptığımız ibâdeti ibâdet gibi yapmıyorsak o zaman o ibâdetten hayır hâsıl olmuyor. Sırf şekliyle bile yapsak, mutlaka sonunda bir netice verir. Hiç olmazsa ödevini yapmanın zevkini verir. “Ben doğru kılamıyorum, namazı bırakayım” demek en büyük günahtır. Yalvaralım, bir gün doğru kılacağımıza ben inanıyorum ama eğer bir de mânâsıyla kılıyorsak, bu nefsle en büyük mücadeledir. Onun için “Gel âşık ol!” diyor hocam. Âşık ol! İbâdeti de her şeyi de aşka çevir, aşka döndür, diyor. Aşkla yap ki namazın mânâ kazansın, aşkla yap ki orucunu bütün vücudunun her zerresi tutsun. Aşkla yap ki verdiğin zekâttan hayır gelsin. Aşkla yap ki Kâbe’nin etrafını tavaf ederken Allah’ın mânâsını tavaf et. İşte o zaman her şey güzeldir.
İyi bir şey yaptığınızda o gülümseme suratınıza yayılıyor. Gülümseme aynı zamanda başlı başına bir sadakadır. Yaptığımız her ibadeti huşu içinde yapmalıyız. Gösterişten uzak durmalıyız. İslamda ameller niyete göredir. Niyetimiz Allah’ın rızasını kazanmak olduğuna göre ibadetlerimiz de o niyete göre şekillenir. Yaptığımız ibadetten feyz alırız, manevi haz alırız. İbadetlerimizi düya menfaatlerimiz için kullanamayız. İmanımızı çarçur edemeyiz. Bildiğiniz gibi namazı toplum içinde kılmak çok sevaptır, birlik aşkı vardır. Cami Müslümanların mabedi olduğu kadar, aynı zamanda toplumsal sorunların çözüm yeridir. Caminin havası ibadetle teneffüs edildiği için mabedlerin feyzi ve bereketi vardır.
Fakat ibadet yaparken kendini göstermek için kılıyorsan ya da birisine kendini göstermek üzere ibâdet ediyorsan, bu sadece namazda değil, yaptığınız hayırlarda da doğru olmaz. Kendimizi kandırmış oluruz. O ibadet olmaz. Sadece menfaat için gösteriş olur. Onun için ibadette ihlas ve huşu önemlidir. Sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmayacak boşuna söylenmemiştir. Çünkü yaptığın ibâdetin lezzetinden başkasının haberi olmayacak ki, sen Allah’la baş başa olasın. Çünkü ibâdet Allah’la baş başa olmak demektir. İbadetlerimizi doğru ve düzgün yapmak için, Kur’an ve sünnet ışığında, Hazreti Peygamberin bize öğrettiği şekilde ihlasla ve huşu içinde yerine getirmeliyiz. İbadet şuuru budur. Bizi insan yapan, bizi ümmet şuuruna taşıyan budur. Allah kusurlarımızı affetsin ve bütün ibadetlerimizi de dergahı izzetinde kabul buyursun.