Giderek bireyselleşen hayatlar, sosyal medya gruplarıyla can bulmaya çalışıyor.
Giderek bireyselleşen hayatlar, sosyal medya gruplarıyla can bulmaya çalışıyor. Aynı ailenin, memleketin, okulun, sektörün, siyasi görüşün, inancın yahut sivil toplum kuruluşunun üyeleri, hızla gruplaşıyorlar sanal ortamda. Çoğu kişinin zamanı, sanal gruplarla haberleşmek ve üyelere söz yetiştirmekle geçiyor. Kuruluş amaçları ne olursa olsun başlıca konu siyaset. Kimi sanal grup üyeleri, hem birbirlerine hem diğer gruplara bileniyorlar adeta. Yazışmalarda kavga edenler, gruplardan ayrılanlar, hızlarını alamayıp sanal kavgalarını sokağa taşıyanlar var. Daha da vahimi, kimi gruplar, adeta toplumsal ayrışma yangınına benzin taşıyorlar.
Bir gruba dâhil olmak insanların temel psikolojik ihtiyaçlarındandır. Ancak gruba aidiyet ve saygı duymak, gruptan farklı düşünmeye engel olmamalıdır. Ait olmak teslim olmak değildir yani. Grup, eleştirel düşüncenin sesini kısmamalı, üyelerinden taraf koyuluğu beklememelidir. Aksine üyelerin kendilerini ve farklı görüşlerini hoşgörüyle dile getirebilmelerine olanak sağlamalıdır.
Bütünü Yitiren Taraflar
Tabii olarak kendimize ait bir tarafımız olabilir. Ancak sorun taraftarlığın, bütünü görmemize engel olacak düzeyde bizi kör, sağır ve dilsiz hale getirmesidir. Bunun için neden, neye, nasıl taraf olduğumuzu sorgulamalıyız. Soru varsa cevap da vardır. Zira kaynağını sorudan alan eleştirinin; salt kötülemek, ayırmak, bozmak ve yıkmak olmadığını, bilakis iyileştirmek, birleştirmek ve yapmak olduğunu görmeliyiz.
Öyle şaşırtıcı mesajlar geliyor ki kimi gruplardan, “bu toplum nereye gidiyor, götürülmek isteniyor?” endişesine kapılıyor insan. Grubun kuruluş amacının dışına çıkan, bir tarafın koyuluğunda durmadan bir birini onaylayan yahut ısrarla karşı çıkan uzun yazışmalar.
Bizden olmayana duyulan bu öfke neden? Neden kendimizi aşıp hayatın zıtlıklarıyla ve toplumun gerçek değerleriyle yüzleşmiyoruz? Yüzleştiğimizde ise neden saygı duyamıyoruz? Bütün farklarına rağmen mesela Sünni ile Alevi’yi, Necip Fazıl ile Nazım Hikmet’i, klasik müzikle türküleri, Fatih ile Nişantaşı semtlerini buluşturamadık zihnimizde. Benzer şekilde akılla vahiyi, bilimle dini, madde ile manayı da buluşturmakta zorlanıyoruz. Birbirini tamamlayan bu ortak değerleriyle, taraftarlığımızın koyuluğunda mücadele ediyor. Bu mücadele, akılla duygunun, içgüdülerimize yenik düşmesine neden oluyor. Ve taraf olmanın yorgunluğu ile psikolog Eric Fromm’un ifadesiyle özgürlükten kaçıyoruz. Zira özgürlük, birlik ve bütünlüğü önemsemeden toplumun üstünde bir konuma aday olmak, her istediğini konuşmak ve yapmak değildir.
Kuantum fiziğindeki gelişmelerin, yüz yıllardır bilim dışı sayılan birçok konuyu, bilimin uğraşı alanına soktuğu, modern psikolojinin para psikoloji alanına hapsederek kaile almadığı duanın, kanserli hastalardaki iyileştirici etkisinin kanıtlandığı günümüzde birbirini ötekileştirmek suretiyle anlamamak, evrendeki varlığımıza da terstir. Bilincimizi, hayatın tüm renklerini kucaklayacak şekilde genişletmeliyiz ki tarafın koyuluğunda kayıp olmayalım.
Ayrışmadan Çok Çektik
Toplumumuz; sokaktaki ayrışmalardan, bölünmelerden, iletişimsizlikten çok çekmiştir. Şimdilerde sanal ortamlara taşınan gruplar üzerinden yürütülen ayrışma çabalarına alet olmamalıyız. Örneğin 10 Kasım’da devletimizin kurucusuna yönelik bazı gruplarda dolaşan çirkin sözler kadar Gazi’yi insanüstü gösteren sözler de yanlıştır. Geçmiş, ders alacağımız ve övüneceğimiz ortak değerimizdir. Eşsiz mücadelelerle bugünlere gelen toplumumuz, son yıllarda vesayetlerle mücadele ederek kısa zamanda çok önemli mesafeler almıştır. Ancak uzay ajansımızı yeni kurduğumuzu, kendi arabamızı yapma aşamasına henüz geldiğimizi, bilimsel buluş ve patentte işin başında olduğumuzu unutmayalım. Dolayısıyla birbirimizle mücadeleyi aşıp önümüze bakmaya, bu toplum için daha çok hayal kurmaya, proje geliştirmeye ve üretmeye odaklanmalıyız.
Bütün hücreleri ile sadece kendileri için çalışan ama toplum adına atılan her adımı eleştirmeyi görev edinenler kadar; her icraata alkış tutup zihin bohçalarında başka görüşlere yer bırakmayıp kendi camiasını yüceltmenin dışına çıkamayanlar da yanılgı içindedirler. Vatan dediğimiz ve her karışı kanla sulanan bu coğrafya ve üzerinde dalgalanan bayrağımızın altındaki herkes, bütün gruplara üyeliğinin üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olmayı, birinci sıradaki bağlılığı, önceliği ve mutluluk kaynağı haline getirmelidir.
Ve nihayet içinde yer aldığımız alt gruplarda attığımız naralarla başkalarının, yaşam alanlarını daraltmamalı ve incitmemeliyiz Abdürrahim Karakoç’un İncitme şiirinden bir dörtlükle bitirelim: “Gölgesinde otur amma yaprak senden incinmesin. Temizlen de gir mezara toprak senden incinmesin”.